Twitter,
sol açısından sınıf mücadelesinin en yalın şekilde yürütüldüğü tek “gerçek”
saha. Şu sıralar bu sahada sol, Erdoğan’ın sözüne cevap yetiştirmekle meşgul.
Erdoğan
“milletimiz ‘tamam’ derse kenara çekiliriz” demiş. Sol da tek mesele olarak
Erdoğan’ı gördüğünden, bu soruya “tamam” diyerek, yazılamalar yapıp, dövizler,
afişler, pankartlar hazırlayarak cevap veriyor. Burada solun düştüğü komik
durumu sorgulamak gerekmiyor mu?
Önce
şu notu düşelim: Marx, Engels ve Lenin’in hangi metninde “sol” diye yüceltilen
bir şey var? Solculuk, doksanlarda tasvir edilip tanımlandı ve bu tasvir-tanım,
sosyal demokrasi ve liberalizmle bağlantılıydı. Dolayısıyla Marx-Engels
ve Lenin’de bulunan tüm solculuk eleştirileri çöpe atıldı. Sosyal demokrat ve
liberal sol, ağırlıklarından kurtuldu.
Esasında
Erdoğan bu sözünde, özellikle Gezi ile birlikte inşa ettiği bir “millet”ten söz
ediyor. “Millet” diye tasvir ettiği şey, kendi inşa ettiği kitle tabanı.
“Cumhur”un ittifakın adı olması, birlikteliğe biraz laiklik sosunun eklenmek
istenmesiyle ilgili. “Millet” İttifakı Atatürk’ten söz etmezken, “Cumhur”
İttifakı, sürekli onun adını anıyor. Yeni kurgu, bunu gerekli kılıyor.
Bu
kırılma politik bir anlam taşıyor ama sol, söz konusu kırılmayı görecek bir
yerde durmuyor. Daha doğrusu sol, politika dışılığın sahası olarak
örgütleniyor. Bu anlamda, Erdoğan’ın inşa ettiği millete karşı bir kütle inşa
etmekten çekiniyor. O kadar, baskı, özgürlük, serbestiyet lafı eden sol,
kütleden ve kitleden kaçışı örgütlüyor. O kaçışa örgütleniyor.
Dolayısıyla
bugün asıl mesele, Erdoğan “millet ‘tamam’ derse çekiliriz” dediğinde solun
kendisini o milletin doğal, kendiliğinden üyesi olarak görmesi ve bu lafa cevap
vermesi. Erdoğan kendi milletinden bahsediyor, sol da CHP’nin “millet”i içinden
cevap yetiştiriyor. Bu da doğal bir gelişme. HDP ve CHP ile ilgili formüllerin
peşinden koşanlar, bir kitleden kaçıyorlar, kitle siyasetini küfür kabul
ediyorlar. Sorun bu.
Bu
nedenle sınıfa ait olamayan Alınteri, hemen “millet”in parçası
olabiliyor. Halka ait olamayan Halkevleri, o “millet”in üyesi olduğunu
düşünerek tepki geliştiriyor. Ezilenlerin parçası olamayan, bunu gerilik ve
zavallılık olarak gören ESP, kendinden menkul “millet”in kucağına
koşuyor. O tweet’ler bu yüzden döşeniyor.
Siyasetin
bir yönü de Erdoğan’ın millet inşasına karşı çıkan adımlar atmak.
Yapılamıyorsa, o milleti yaracak, bölecek, alt yoksul katmanları örgütleyecek
hamleler yapmak. Tüm bunları yapmaktan imtina eden sol, hemen CHP’nin ve
HDP’nin gölgesine koşuyor. İki gölge de aynı çatıya ait.
Yukarıdaki
fotoğrafta, İstanbul Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü’nde çalışan taşeron
temizlik işçileri görülüyor. Sol, bu fotoğrafa baktığında yeşil başörtüleri ve
“çirkin, estetik dışı” kadın figürleri görüyor. İzlediği veya çektiği
dizilerdeki kadınlara benzemeyen bu kadınlar, Erdoğan’a oy veriyorlar. Sol ise
bu millete asla ait değil. Erdoğan da değil.
Liberalizm
ve sosyal demokrasi, AKP şahsında, kitleler bağlamında yürüyor. Aşağısını AKP,
yukarısını sol hallediyor. Yüksek siyaset açısından bu iki ideoloji, fildişi
kulesindeki sola ve solculara düşüyor. Esasında sol, Erdoğan’ın da o “millet”e
ait olmadığını görmüyor, göremiyor. Erdoğan, ona ait olmayı aklına bile
getirmiyor. O millet üzerinden düşünmüyor. Tıpkı sol gibi: sol da ne halka ne
sınıfa ne de ezilenlere ait olabiliyor. Bu nedenle şahıs olarak şefler, şahıs
olarak Erdoğan’la ilgileniyorlar, ona kilitleniyorlar, meselelerin şahsi
zaaflarla, eksikliklerle, cahilliklerle, yeteneklerle alakalı olduğuna dair bir
izlenim yaratılıyor. “Ben olsam ülkeyi böyle yönetirdim” diyenler, tersten
Erdoğan’ı besliyorlar. Yoksula liberal seçenekler, sosyal-demokrat kurallar
dayatılıyor. Oysa liberalizm ve sosyal-demokrasi yoksula rağmen inşa edilmiş
ideolojiler, onu kontrol ve disiplin altına almak onlara düşüyor.
Demirtaş
“ben başkan olacağım” diyor bugünlerde, dışarı nasıl çıktığı bilinmeyen
tweet’lerinde. Demek ki “seni başkan yaptırmayacağız” sözünde başkanlığa bir
itiraz yokmuş! Muharrem İnce de başkan olarak yapacaklarına dair vaatlerde
bulunuyor. Başkanlık, meşrulaşıyor. Birgün’ün Nevşin Mengü’sü, fon
yöneticilerinin Erdoğan’dan memnun olduğunu söylüyor. Sol da memnuniyet
yaratan, Erdoğan’a has özelliklere ve vasıflara vurarak, o yöneticilere hoş
gelecek taklalar atıyor. Burjuvaziye yalvar yakar olunuyor ve ondan Erdoğan’ı
indirmesi isteniyor.
Bu
şahsa indirgenmiş siyasetin Erdoğan’ın tekerine çomak sokması mümkün değil.
Ancak Erdoğan’ın ait olamadığı ve olamayacağı millete ait olmayı bilen bir sol,
çözüm yolu bulabilir.
Şahsa
indirgenmiş siyaset bağlamında DİSK başkanının CHP; sokak hareketinde bir ara
öne çıkmış bir ismin HDP aday adayı olması arasında bir fark yok. İşçi hareketi
ile sokak hareketinin burjuvazinin ahırına bağlanması konusunda herkes suçlu.
Asıl sol, o ahıra ve onun kapısına bağlanmaya “tamam” demektedir.
Eren Balkır
8
Mayıs 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder