Millet
ve sömürge meselesine dikkat çekmek aciliyet arz eden bir konudur, zira
sömürgeci ideoloji, işçi sınıfı partileri içerisinde kendisine yol bulmaktadır.
Söz konusu gelişme, bir milletin bir başka milleti sömürmesine karşı sınıf
mücadelesi yürüten sömürge halklarla dayanışma ve destek noktasında büyük bir
beceriksizlik sergilendiğinin ispatıdır.
1858’de
Engels buruk bir ifadeyle şunu söylemektedir:
“İngiliz proletaryası
pratikte giderek burjuvalaşıyor. Tabii tüm dünyayı sömüren bir millet için bu
gayet meşru bir sonuçtur.”[1]
Beş
yıl sonra ise Engels şu tespiti yapıyor:
“İngiliz proletaryasındaki
devrimci enerji tümüyle buharlaştı, İngiliz proleterler, burjuvazinin
hâkimiyetiyle tümden uzlaştığını beyan ettiler.”[2]
Marx
da yazdığı iki ayrı mektupta benzer bir sonuca ulaşıyor. 1870’te yazdığı
mektupta dile getirdiği biçimiyle, İngiliz işçi, İrlandalı işçilerle dayanışma
içerisinde olmak şöyle dursun, kendisini muktedir milletin bir üyesi olarak
görüyor.
“[…] Onun İrlandalı işçiye
yönelik tavrı, eskiden köleci Amerikan eyaletlerinde zencilere yönelik yoksul
beyazların tavrına benziyor.”[3]
Dolayısıyla
burada üzerinde durmamız gereken ana mesele, sadece şovenizme ve ırkçılığa
kayan ideolojik yönelimdir.
Marx,
İngiliz işçilerde İrlandalı işçileri birer “zenci”ymiş görme eğilimini
eleştirmekte haklıdır. Bu eğilim sürekli canlı tutulmakta, basın eliyle
yoğunlaştırılmakta, kürsülerde ve mizah dergilerinde, hâsılı, yönetici sınıfın
elinde bulunan tüm araçlar üzerinden sürekli beslenmektedir.[4]
Bu
kampanya köleci eyaletlerde olduğu gibi Britanya’da da başarılı olmuştur.
Marx’ın gözlemiyle, bu eyaletlerde mütevazı araçlara sahip beyazlar bile köle
sahiplerinin davasını kabullenmiş, çoğunlukla köleliğin Orta Amerika’ya
taşınmasına dönük çabalar konusunda gerekli toplumsal zemini sağlamıştır.
Ama
hem çelişkiye dair okumadan kaynaklı yanılsamanın mahkûmu olmak hem de
sömürünün aşikâr oluşuna dair kanaate sahip olmak artık imkânsızdır. Bu
yanılsama, bilhassa genç Engels’in paylaştığı bir yanılsamadır ve “hâkim
sınıflarda bulunan, belirli milletlerle alakalı önyargıların proletaryaya
yabancı olduğu ile ilgilidir.”
Buna
karşın Engels, Kautsky’ye yazdığı 12 Eylül 1882 tarihli mektubunda, ilk
başlarda paylaştığı, proletaryanın bu tür önyargılardan azade olacağına dair
umutlardan çok farklı bir manzara çizer. Tespitine göre, Londra hükümeti ve
hâkim sınıflar, sömürgelerdeki beyaz yerleşimcileri kendi saflarına katma
eğilimindedirler:
“Kanada, Güney Afrika
Avustralya gibi Avrupalı yerleşimciler tarafından işgal edilmiş olan ülkeler
her zaman bağımsız olacaklardır.”
Ama
bu, ezilmeye ve sömürülmeye devam eden “yerliler”in yaşadığı topraklar için
geçerli bir uygulama değildir. Ne yazık ki bu politikaya İngiliz “işçiler” de
destek vermekte, bu işçiler, İngiltere’nin dünya piyasaları ve sömürgeler
üzerindeki tekelini büyük bir keyifle arka çıkmakta, sömürgecilikle mücadele
etmeye asla niyetlenmemektedir. Beyaz olmayan halklar, ancak sömürgeci yayılma
çabalarının cazibesine karşı koyabilen bir işçi sınıfından medet umabilir. Peki
bu süreçte somut ne tür bir konum benimsenmelidir?
“Hindistan bir devrim
sürecini başlatabilir, muhtemelen de başlatacaktır da. Bunun nedeni, kendi
kurtuluş yoluna tesirde bulunmayı bilen bir işçi sınıfının sömürgeci savaşa
dâhil olamayacak olmasıdır. Bu savaş, muhtemelen büyük bir yıkıma yol
açacaktır. Ama zaten böylesi bir gelişme, her türden devrimin ayrılmaz bir
parçasıdır. Bizim için uygun olan, işçi sınıfının Cezayir veya Mısır’da
yürütülen savaşa da dâhil olmamayı bilmesidir.”[5]
Batı
ile kıyaslandığında sömürgeler veya eski sömürgeler, gelişim sürecinin nispeten
daha geri aşamalarındadırlar ve “yarı medeni” kabul edilirler. Gelgelelim
medeniyeti veya devrimi ihraç etmeye çalışmak anlamsızdır:
“Muzaffer bir proletarya,
süreç içerisinde kendi zaferinin altını oymaksızın başka bir ülkeye lütufta
bulunamaz. Elbette lütufta bulunmayan sınıf, her türden savunma savaşına bir
biçimde mani olacaktır.”[6]
Bu
ikaz, işçi sınıfı saflarında “emperyalist sosyalizm”in yayılmasına mani
olamamıştır. Sınıf mücadelesini kötürüm bırakan da bu emperyalist
sosyalistlerdir. Lenin, tam da bu sosyalistlerin meydan okumalarına cevap
geliştirmektedir.
Domenico Losurdo
[Kaynak:
Class Struggle: A Political and Philosophical History, Palgrave
Macmillan, 2016, s. 134-135.]
Dipnotlar:
[1] Marx-Engels, Collected Works, 40. Cilt, s. 344.
[2]
A.g.e., 41. Cilt, s. 465.
[3]
A.g.e., 43. Cilt, s. 473-5.
[4]
A.g.e., 43. Cilt, s. 475.
[5]
A.g.e., 46. Cilt, s. 322.
[6]
A.g.e., 46. Cilt, s. 322-3.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder