Paris’in
kuzeyinde greve giden demiryolu işçileri, Jacques Rancière’e demiryolu
reformuna karşı hâlihazırda süren mücadele ve dayanışmanın anlamı ile ilgili
birkaç soru sordular. Eşitlikçi düşünür, felsefeci ve bir “cahil hoca” olarak
Rancière şu cevapları verdi:
Anasse,
Le Bourget’de makasçı: Bugün bir aydın, işçi greviyle nasıl dayanışma içine
girmeli?
“Aydın”
denilen o fikirden pek hazzettiğim söylenemez zira bu fikir, görüşler konusunda
bir tür tekele veya işçi mücadelelerine sunduğu desteği afişe eden ve onun
reklâmını yapan aydın duruşuna işaret ediyor. Bence başkalarından bekledikleri
dayanışma eyleminin tam olarak neyi ifade ettiğini, bu dayanışmanın maddi bir
yardıma mı yoksa destekleyici açıklamalarda bulunmaya mı denk düştüğünü
mücadeleyi yürütenler söylemeliler. Gelgelelim bana kalırsa asıl önemli mesele,
bugün farklı durumlar ve farklı mücadeleler arasındaki mesafenin giderek
kapanıyor olmasıdır. Devlet demiryolları [SNCF] ve diğer faaliyet alanlarında
olduğu gibi üniversitelerde de benzer bir saldırıya maruz kalıyoruz. Yani bugün
dayanışmanın hükmettiği, herkesin eğitim, sağlık, ulaşım ve benzeri hizmet
alanlarında, toplumsal mertebesinden bağımsız olarak, aynı imkânlardan istifade
ettiği o dünya saldırı altında.
Kerim,
Landy Bakım Merkezi’nde işçi: Sahip olduğumuz statünün bugün artık geride
kalmış olan bir döneme ait bir imtiyaz olduğu söyleniyor. Sizce bugün hak ve
imtiyaz nedir, neyi ifade eder?
Bir
imtiyaz, tıpkı geçmişte varolan asalet unvanları gibi, belirli kimi toplumsal
kategorilerin farklı ve üstün olduğunu söyleyen, ancak bu düzlemde sahip olunan
bir avantaj. Buna karşılık, hak ise herkes gibi olduğunuz ölçüde
yararlandığınız bir şey. Hak, aynı zamanda eşitliğin cari olması için verilen
mücadele üzerinden kazanılıyor. Demiryolu işçileri, halk hareketi, herkese aynı
hizmeti verme imkânını sunan kamu hizmetleri pratiğinin yürürlüğe sokulmasını
sağladığı noktada bir statüye kavuştular. Bugün muktedirlerin saldırısı altında
olan da herkesin eğitim, sağlık, ulaşım gibi başlıklarda eşit koşullara sahip
olması gerektiği görüşü. Bu saldırıyı gerçekleştirenler, saldırılarını
meşrulaştırmak adına, geçmişte verilmiş mücadeleler aracılığıyla kazanılmış
toplumsal hakların basit birer “imtiyaz” olduklarını söylemek durumunda
kalıyorlar. Oysa bu “imtiyazlar” ve “imtiyazlılar” konusunda gürültü
kopartanların asıl derdi, mevcut düzeyi aşağı çekmek, herkesi o haklardan
mahrum etmek.
Laura,
Le Bourget’de makasçı: Zaman içerisinde bu grevin daha da sertleşmesi olası.
İnsanları rehin alan kişilermiş gibi bahsediyorlar bizden. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
“İnsanları
rehin alma” lafı üzerine kurulu olan bu söylem, esasen, sıradan insanların
gerçek mağdurlar olduğunu dile getiren düşünce adına toplumsal mücadeleleri
itibarsızlaştırmaya dönük çabanın bir parçası. Fakat burada sadece dilin kötüye
kullanımından söz edilemez. Kelimelerin bu şekilde kullanılması, maddi
gerçeklik açısından ele alınmalı. Yıllardır, mücadele dâhilinde, işçilerin
bilhassa patronları ve müdürleri kaçırarak, kendi taleplerini kibarca
dillendirmenin ötesine geçen eylem biçimleri ile her türden eylemin kriminalize
edilmesine dönük yığınla girişime tanıklık ettik. Onların ufak adımlarla asıl
kriminalize etmeye çalıştıkları şey, toplumsal mücadelenin ta kendisidir.
Dolayısıyla grevin birçok insanın karşısına çıkarttığı güçlüğü dikkate almak,
ama aynı zamanda da “insanları rehin alma” suçlaması üzerinden dile getirilen
şantajlara karşı koymak gerekmektedir.
23 Nisan 2018
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder