Biz,
Kasım 1917’de Petrograd’da iktidarı neredeyse hiç kan dökmeden, hatta hiçbir
tutuklamayla karşılaşmadan ele geçirdik. Kerenski hükümetindeki bakanlar,
devrimden hemen sonra serbest bırakıldılar. Dahası, iktidar Sovyet’e geçtikten
sonra Kerenski ile birlikte Petrograd’a ilerleyen ve Gatchina’da hapse
attığımız Kazak generali Krasnov, ertesi gün namus sözü verince serbest
bırakıldı. Komün de uyguladığı ilk tedbirler dâhilinde böylesi bir “cömertlik”
örneği sunmuştu. Fakat bu, bir hata idi. Sonrasında güneyde bizimle yaklaşık
bir yıl savaştıktan ve binlerce komünisti öldürdükten sonra General Krasnov,
bir kez daha Petrograd’a doğru ilerledi ama bu sefer Yudeniç’in ordusunun
saflarında idi. Proleter devrim, Petrograd’da aristokratların güç kazanmasından
sonra, bilhassa Kadetlerin, SR’ların ve Menşeviklerin örgütlediği süreç
dâhilinde Çekoslovakların Volga’ya hâkim olmasından, komünistlerin toplu hâlde
idam edilmesinden, Lenin’in canına kastedilmesinden, Uritski’nin
öldürülmesinden vs. sonra daha da sertleşti.
Benzer
türde eğilimlere, rüşeym hâlinde de olsa, Komün tarihinde de tanıklık ediyoruz.
Mücadelenin
mantığı gereğince Komün, ilkesel olarak, yıldırmaya dönük girişimlerden yana
saf tuttu. Kamu Güvenliği Komitesi, yukarıdan gelen emirlerle oluşturuldu ve
komiteye destek verenlerin büyük bir kısmı, Kızıl Terör düşüncesinden yana idi.
Komitenin görevi, “hainlerin kellelerini almak” (Resmi Gazete, Sayı.
123), “hainlerden intikam almak” (Sayı. 124) idi. “Yıldırma amaçlı eylemleri
öngören” kararların başında, Thiers’in ve bakanlarının mülklerine el konulması,
Thiers’in evinin harap edilmesi, Vendôme sütununun yıkılması ile ilgili
kararlar geliyordu. Diğer önemli bir karar da rehinelerle ilgili olandı. Ele
geçirilen ve Versay tarafından vurulan her bir Komünar ve Komün sempatizanı
karşılığında üç rehine vuruldu. O dönemde Paris Emniyet Müdürü olarak
görevlendirilmiş olan Raoul Rigault’nun tüm eylemleri, her zaman faydalı olmasa
da, saf mânâda terörizm kapsamında değerlendirilebilecek türden eylemlerdi.
Yıldırma
amaçlı tüm tedbirler, Komün’de önde gelen unsurlarda görülen, acziyet
içerisindeki bir tür oportünizm yüzünden boşa düştü. Bu oportünistler, her şeyi
bir oldubittiye getirerek, merhamet dilenen ifadelerin de yardımıyla,
burjuvaziyle uzlaşmak için uğraştılar, aynı zamanda demokrasi kurgusu ile
diktatörlük denilen gerçeklik arasında salınıp durdular. Aramızdan ayrılmış
olan Lavrov, bu salınımı Komün ile ilgili kitabında muazzam bir biçimde
aktarıyor:
“Paris’in farklı
sınıflardan oluşan politik topluluğu dâhilinde zengin burjuvalar ve yoksul
proleterler, liberal ilkeler temelinde, ifade özgürlüğü, toplantı özgürlüğü ve
hükümeti eleştirme özgürlüğü türünden taleplerde bulundular. Devrimi
proletaryanın çıkarları doğrultusunda zafere ulaştırmayı bilmiş olan, onun
öncesinde, kurumlar üzerinden devrimin görevini yerine getiren Paris, özgür
işçi sınıfı olarak yeni düzenin düşmanlarına karşı devrimci, yani diktatöryel
tedbirler alınmasını talep etmekteydi.” [Pyotr Lavroviç Lavrov, The Paris
Commune, 1919, s. 143-144]
Eğer
Paris Komünü yıkılmayıp ara vermeden devam eden mücadelenin orta yerinde
varolmaya devam etse idi hiç şüphe yok ki o, karşı-devrimi ezmek için giderek
daha fazla sert tedbire başvurmak zorunda kalacaktı. Ama o zaman da Kautsky,
insancıl Komünarlarla insanlıktan çıkmış olan Bolşevikleri karşı karşıya
getirme imkânından mahrum kalacaktı. Ama öte yandan da muhtemelen Thiers, Paris
proletaryasının kanını oluk oluk akıtma şansı bulamayacak, kaybeden, tarih
olmayacaktı.
Leon Trotskiy
[Kaynak:
Terrorism and Communism, Verso 2007, s. 74-75.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder