Devrimci
hareketin Avrupa’da yükselişe geçtiği, eski saltanatların ve krallıkların
yıkılıp yerlerini devrimci işçi-asker sovyetlerine bıraktığı, işgal altındaki
bölgelerin emperyalistleri topraklarından söküp attığı bir dönemde, herkesin
gözü doğal olarak Batı’ya dönüyor. Avrupa’da dövülüp imal edilen ve tüm dünyayı
boğan emperyalist zincir Batı’da kopartılacak. Yeni sosyalist hayatın tüm
zindeliği ile ilk olarak gelişip serpileceği yer orası. Böylesi bir momentte
insan, emperyalizmin köleleştirdiği yüz milyonlarca insanı ile Doğu’yu bilmeden
de olsa unutma, gözden kaçırma gafletinde bulunabiliyor.
Oysa
Doğu, tek bir an bile unutulmaması gereken bir olgu. O, dünya emperyalizminin
“en çok güvendiği” arka bahçesi, “tükenmek bilmeyen” rezervi.
Emperyalistler,
her daim Doğu’yu kendi zenginliklerinin temeli olarak gördüler. Ne büyüklükte
olduğu tahmin bile edilemeyen (pamuk, petrol, altın, kömür, maden filizleri
gibi) doğal kaynakları, emperyalistler arasında çatışmalara yol açan temel
mesele olageldi. Bu da Avrupa’da kavga verip Batı konusunda gevezelik ederken
emperyalistlerin Çin’i, Hindistan’ı, İran’ı, Mısır’ı ve Fas’ı neden hiç
aklından çıkartmadıklarını da izah ediyor, zira Doğu, her daim ana tartışma
başlığı olma vasfını dün olduğu gibi bugün de sürdürüyor. Bu nedenle
emperyalizm, Doğu’daki ülkelerde “asayiş”i sağlama meselesine hırsla sarılıyor
ve bu asayiş olmaksızın arka bahçesinin güvende olamayacağını görüyor.
Lâkin
emperyalistlere lâzım gelen, sadece Doğu’nun zenginliği değil. Onlar, ayrıca
Doğu’daki sömürgelerde ve yarı-sömürgelerde bol miktarda bulunan “itaatkâr”
insan gücüne de muhtaç. Emperyalizmin asıl ihtiyaç duyduğu şey, Doğulu
halkların “uyumlu” ve ucuz “işgücü”. İhtiyaç duyulan bir diğer şey de Doğu’nun
“genç delikanlıları”. Emperyalizm, o gençleri “beyaz olmayanların oluşturduğu”
askerî birliklere dâhil ediyor ve devrimci işçilerin üzerine salınan bu
askerlerin kılları bile kıpırdamıyor. Emperyalistlerin Doğu’daki ülkelere
“tükenmek bilmeyen” rezerv olarak görmesinin sebebi burada.
İşte
komünizmin görevi de Doğu’nun yüzlerce yıldır uyuyan mazlum halklarının
uykusunu bölmek, bu ülkelerdeki işçi ve köylülere devrimci, kurtuluşçu bir ruh
aşılamak, onları emperyalizmle mücadele noktasında ayaklandırmak, böylelikle
dünya emperyalizmini en çok güvendiği arka bahçesinden ve “tükenmek bilmeyen”
rezervinden mahrum etmek.
Bu
olmadan, sosyalizmin nihai zaferi, emperyalizme karşı elde edilecek zafer
tahayyül bile edilemez.
Rusya’da
devrim, emperyalizmle mücadele noktasında Doğulu mazlum halkların ilk
ayaklanışıdır. İran, Hindistan ve Çin’de kurulan Sovyetler, Doğulu işçi ve
köylülerin yüzlerce yıldır süren uykusunun artık geçmişe ait bir olgu hâline
geldiğini ortaya koyuyor.
Hiç
şüphesiz Batı’da yaşanacak devrim, Doğu’daki devrimci momente yeni bir itki
sağlayacak ve zafere olan inancı ve cesareti artıracaktır. Ayrıca
emperyalistler, yeni yerleri ilhak ederek, Doğu’nun devrimcileşmesine katkı
sunacak, bu da yeni ülkelerin emperyalizmle mücadele sürecine dâhil olmalarını
sağlayacak ve dünya devriminin kitle tabanını genişletecektir.
Dolayısıyla
komünistlerin görevi, Doğu’da kendiliğinden gelişen harekete müdahale edip onu
ileri taşımak, emperyalizme karşı bilinçli mücadele aşamasına yükseltmektir.
Bu
açıdan son yapılan Müslüman Komünistler Konferansı’nın aldığı kararla Doğu’da,
İran, Hindistan ve Çin’de propaganda faaliyetini yoğunlaştırma çağrısında
bulunması, hiç şüphesiz devrimci mücadele açısından büyük bir öneme sahiptir.
Umarız
Müslüman yoldaşlarımız, aldıkları bu hayli önemli kararı uygulamaya sokarlar.
Şu
gerçek kesin olarak idrak edilmek zorunda: sosyalizmin zafere ulaşmasını
arzulayanlar, Doğu’yu asla unutmamalıdırlar.
J. V. Stalin
Zhizn Natsionalnostei [“Milliyetlerin Hayatı”]
Sayı. 3
24 Kasım 1918
[Kaynak:
Works, Moskova 1953, Cilt 4, s. 174-176.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder