Son
günlerde, Kudüs’ün başkent ilân edilişiyle alakalı protestolarda görülen Noel
Baba kıyafetli insanları salt “Hristiyan” olarak tarif etmek doğru değil.
Evveliyatı tabii ki var ama bu mesele, 2014’teki bir Noel eylemiyle alakalı. O
gün Noel’i politikleştirme, Hristiyan yoldaşlar bulma, düşmana karşı cepheyi
genişletme girişimi, böylesi bir eylem gerçekleştiriyor. Zamanla bu eylem bir
geleneği koşulluyor. Eli zilli değil, sapanlı Noel Baba’lar sarıyor sokakları.
Filistin
meselesini ladinî, lamekân ve laik kılma çabası, oradaki fiilî gerçekliğe karşı
körleşmeyi beraberinde getiriyor. Zamansız-mekânsız olanı, kavganın toprağından
kaçanlar talep ediyorlar. Filistin, Müslümanı, Hristiyanı ve belki bir miktar
Musevisi ile, Siyonist zulüm şebekesine karşı mücadele ediyor. Bu mücadele, Hz.
Muhammed zamanındaki gibi, tüm dinler tarihini bağrında yeniden örgütleyen
başka bir “din”i ve başka bir milleti var ediyor. Ona bağlanmayanlar,
yaşayacakları değil, kısa süre hayatta kalacakları yerlere savruluyorlar.
Kabaca,
İsrail devleti bir din devleti olarak örgütlendikçe, karşısındaki mücadeleci
güç de dinî bir kisve ve muhteva kazanıyor. Dolayısıyla Beytüllahim’de “Noel’i
barış içinde geçirmek” istediklerini söyleyen ve çocuklara hediyeler dağıtmayı
amaçlayan grup, 2014’te böylesi bir dinî mücadele bağlamında anlam kazanıyor.
Geçmişte başpiskoposu (Capucci[1]) bile örgütlemeyi bilmiş olan mücadele,
düşman hattını yarıyor, dostların mevziini birleştiriyor. Kavganın diyalektiği
bunu emrediyor.
Noel
Baba kıyafetli gençlere 2014’te yapılan saldırı, yerel ve küresel Filistin’de
öfkeye sebebiyet veriyor. Kapitalizmin AVM’lerinde müşteri avlamak için
kullanılan kıyafet, kavganın coğrafyasında üniformaya dönüşüyor. Filistin’in
küreselleştiğini, dinî ve millî mücadelenin Filistin’de yeni bir anlam
kazandığını görememenin sonucunda, kavga edenlerin elinden her türlü silâhı
almaya çalışmayı, birileri siyaset zannediyor. AVM huzuruna kaçanlar, eşikte
neleri bıraktıklarını hiç bilmiyorlar. “Ama orada Hristiyanlar dövüşüyor, Kudüs
Müslümanların değil” demek için o Noel Baba resimleri paylaşılıyor. Oysa o
kıyafetlerin bazılarının içinde Müslümanlar var.
Başka
yerlerde İslamcılar, Noel şapkası takmayı küfür sayan fetvalar yayınlama
derdine düşerlerken, Filistin, dini başka bir yerden politikleştiriyor. O fetva
sahiplerinin yanına, laik solcu, “ama dinin siyaset alanında ne işi var!”
diyerek oturuyor. İkisi de oluşan politik gerçeğe örgütlenmekten kaçıyor.
Mülkünü oradan kaçırıyor.
Bu
noktada o kişiler Filistin’i, buradaki öznenin kendisini üstün hissettiği yere,
ona güçlüymüş hissi veren şeye göre değerlendiriyorlar. Geceleri içki içmeyi
önemli ve değerli sayan kişi, Filistin’i bu ölçüte vuruyor. Bu kişiyle, “o
toprak ecdadımındı” diyen arasında bir fark yok. O da yoksul hâliyle, aynada
kudretli görünmek adına, Abdülhamid, Ertuğrul ninnileriyle bakıyor Filistin’e.
Kendi müşterek kemiğine dayanmış bıçakla düşünen Filistinli, kendi çıkarına kul
olmuşlara hiçbir şey anlatmıyor.
Bugün
tarikatlara, cemaatlere yönelik haberleri paylaşıp durmanın da bir anlamı yok.
O tarikatlar ve cemaatler, bir ve diri durmak zorundalar. Dolayısıyla
müritlerin, destekçilerin bağlılığı kalıcılaştırılmalı. Kapitalizm
koşullarında, böylesine laik bir devletin varlığında, bu örgütlenmeler,
üyelerini sürekli test etmeye, uyarmaya mecburlar. Sürekli “bizden
ayrılırsanız, kâfir olursunuz, cehennem kuyusuna düşersiniz, dağılırsınız,
azabınız şimdiden başlar” demek zorundalar. Devletin ve sermayenin nüfuz ettiği
yer, işte burası.
Aynı
yöntem, sol örgütlerde de çıkıyor karşımıza. Bildiriler, eylemler, açıklamalar,
değerlendirmeler, hep içeriye dönük aslında. Bir avuç kadroyu elde tutmak için
çırpınıp duran bir avuç şefin şovundan başka bir şey görmüyoruz.
Bu
kişiler, Müslüman gençlerin Filistin’de neden Noel Baba kıyafeti içine
girdiklerini asla anlamıyorlar. O kıyafeti buradaki AVM’den bakıp
değerlendiriyorlar. Sadece görmek istediklerini görüyorlar. Filistin’deki zulmü
içten içe sevinerek, avuç ovuşturarak, orada akan kanı ilerleme tanrıları adına
kesilen kurbanların kanı olarak görerek karşılıyorlar. Bu nedenle buradaki
zulme asla ses çıkartamıyorlar, cılız seslerini asla yükseltemiyorlar.
AKP
koşullarında solun önemli bir kısmı, yoksullarla, ezilenlerle ve işçilerle
ilgili sorumluluk ve yükümlülüklerinden kurtulma imkânı buldu. Laiklik ve
ateizm, derin bir mesele değil onlar için, bireysel kurtuluşun basit birer
bahanesi. Yoksullar cahil, geri, yobaz, akılsız. Bunların dışındakiler, solun
kendisi. Doğalında burjuva ilerlemeye dair görevler sola tevdi ediliyor. Daha
doğrusu sol, bugün burjuva olduğunu açıktan haykırma imkânı buluyor. Burjuvazi
ve devlet, solu dönüştürerek, onu dişine uygun hâle getirerek, yol ve alan
açıyor ona.
Yeniden
belirli bir kıvama getirilen sol için yoksulluk, Bethamcıların, Faydacıların
gözüyle bakıldığında, aşağılık bir hâl ve sürekli ezilmeli. Neşet Ertaş’ın
diliyle yoksuzluk[2], ölüm ve ayrılıkla barabar, insanı dosta gardaşa yâd
etmekte. Onları dert edinmeyenin dost gardaş bulma imkânı da yok.
Beytüllahim’de dost olan, müminlerin kavgası, bu sebeple idrak edilemiyor.
Eksik olan, başkalarına muhtaç olunduğu gerçeği... Neticede nice sultanları
tahttan indirecek olan, yâd olmayı reddetmek değil midir?
Eren Balkır
25
Ocak 2017
Dipnotlar:
[1] Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, “Capucci”, 2 Ocak 2017, İştirakî.
[2]
Neşet Ertaş, “Bir Ayrılık Bir Yoksuzluk Bir Ölüm”, Youtube.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder