AKP’yi İslam üzerinden eleştirenler boşa kürek
çekiyorlar, AKP’nin İslam’la alakası yok. Solu, sosyalistleri sol ve
sosyalizmle eleştiriyorlar, bu da boşa uğraş, çünkü sol solculukla, sosyalizmle
alakasız.
Yıllardır herkes, popçu Çelik gibi konuşup hareket ediyor.
Gündemde yerini alması, bir viraj alma istemiyle bağlantılı. Kıvırmaya
çalışıyorlar. Koç’a, Sabancı’ya “yoldaş” diyenler, işçi eylemlerini iki günde
satanlar, sendikaları ağalara teslim edenler, burjuva siyaset koridorlarında
nefes alıp verenler, bugün Çelik’e vurarak yükselmek istiyorlar. Bugün bir
çeşit “Atatürk tarikatı”nın üyesi Red dergisinin Çelik’i eleştirmeye
hakkı yok, onun dönüp kendi yazdıklarına bakması gerekiyor.[1]
Aynı durum, Erdoğan’ın “kente ihanet ettik” açıklaması
için de söz konusu. Genel bir kriz hâlinden söz ediliyor, inşaat sektörünün
iflasın eşiğine dayandığı iddia ediliyor. Tabanı kontrol altına almak için
ediliyor o sözler. “Evlerimiz büyüdü, gönüllerimiz küçüldü” türünden afili
laflar bu yüzden ediliyor. Burjuva siyaset sahasında o nedenle “fakiriz olum”
diye başlanıyor cümlelere. Pantolon düşmesin diyedir bu laflar.
Tabii ki kimse Demirtaş’ı o cümlesi için “eril dil”
kullanmakla eleştirmiyor. Fakirlik edebiyatı ile dalga geçmiyor. Batılı
mahfillerden gelen bol felsefî ambalajlarla süslenmiyor o sözler. Çünkü kriz
var ve yoksul halkın rehabilite edilmesi, çapaklarının alınması, öfkesinin
yumuşatılması, denize ulaşmadan kuruyacak derelere boşaltılması gerekiyor.
Herkes, neoliberalizmden aldığı paydan memnun. Bu memnuniyet, kentsel dönüşümle
de ilgili. Paylarını aldıkları sürece o dönüşüme alkış tutuyorlar. Milliyet ve
din gibi geri, ilkel unsurları tasfiye etmesine seviniyorlar.
AKP’nin kitle manipülasyonu, kontrolü ile ilgili
hamlelerine solda da rastlamak mümkün. Aynı fıtrattalar. Küçük burjuva
siyasetin sol versiyonu ile sağ versiyonu arasındaki ayrıma çok takılmamak
lazım. Özünde aynı efendilerin, aynı vantrologların kuklaları…
Çelik’in sözlerini yıllardır birçok solcu şu veya bu
biçimde dillendiriyor zaten. Son laiklik mitingine katılan bir örgüt “kahrolsun
faşist Kemalist diktatörlük” dövizi taşıyor, sosyal medyada kimileri “boşverin
bu baldırı çıplakları” diye küfrediyor o örgüte. Ve aslında Fransız Devrimi’nin
burjuva ağalarıyla rabıtalı olduklarını ikrar etmiş oluyorlar. Devrimcilik
dedikleri şey, Fransız, ötesi aşağılık, kir, çapak…
O yüzden açıktan AKP’ye küfrediyorlar, sırda ise
oradan kazandıkları paraları sayıyorlar, namlarına nam katıyorlar. Mehmet Ağar
emrediyor, “solculara para verin”, onlar da veriyorlar, o solcular da yüce
meziyetleri karşılığı o parayı hak ettiğini düşünüyor. İşleri güçleri, o
meziyetleri sosyal medyada pazarlamak.
Bu düşünce, tabii ki üç kuruşa çalışan işçiyi
dinlemiyor, görmüyor, ona dokunmuyor. Ondan açıktan tiksiniyor. Beyoğlu ranta
açılıyor, polis yoğun biçimde saldırıyor, bugün İstiklal Caddesi bitmek
bilmeyen yol inşaatına tanıklık ediyor, çünkü oranın çehresi başka bir düzene
göre ayarlanıyor, mevcut esnaf bıktırılarak tasfiye edilmek isteniyor. Sonra,
Gezi’nin ardından, devlet Kadıköy’ü işaret ediyor. Belediye başkanı ilçede
yaşanan bir tecavüz vakasını “ilçemizin adını kirletemezsiniz” diyerek örtbas
etmek isteyince kimse ses etmiyor, çünkü herkes, o belediyenin ağına yakalanmış
sinek. Kâğıt toplayıcısı bir babanın kızını taciz edenlere tepkisi, solcu bir
linçle karşılık buluyor, kimseden ses çıkmıyor. Çıkamaz!
Gericilik edebiyatı tüm zihinleri, zihinlerin en
burjuva yerlerini kuşatıyor. Herkes, dünyaya oradan, yaşamsal rahatlıklarından,
içkisinden, sefahatinden bakıyor. Oradan bakıldığında, işçinin, ezilenin derdi
görülmüyor. Bugün İstanbul’da kâğıt toplayıcılığını Afganlar, Suriyeliler
yapıyor, eskinin emekçisi Kürtler patron olmuş, onları sömürüyor. Kürtler,
söylem olarak lüks mahallelerdeki sol siyasete işte bu yüzden girebiliyor.
Patron olabildiği, sınıf atlayabildiği, yani insan sıfatına girebildiği ölçüde
siyasette kendisine yer bulabiliyor. Afganların çilesini görebilecek bir akla
ve yüreğe rastlanmıyor.
Bu ortamda tabii ki Emrah Serbes’e, yeğeniyle
fotoğrafları çıkan mankene vs. sahip çıkılacak. Her türden sınıfsal-politik kir,
AKP halısının altına süpürülüyor. Enseste sahip çıkılıyor, “ahlak bekçiliği
yapmayın, birlikte olur olmaz, size ne” diyor solcular, sonra aynı sosyal
medyalarında Türkiye’deki ensest oranı ile ilgili haberleri paylaşıyorlar. Öyle
ki müftü nikâhına olduğu kadar nikâha, düğüne, dayanışma ilişkilerine, halkın
birlikte yaşama pratiklerine bile saldırılıyor. AKP bir fırsat kapısı açıyor,
herkes oraya hücum ediyor. Yani Çelik’le ilgili yazılar, katmerli yalanı örtbas
etmek için yazılıyor.
Bu yalan, alınan virajları, girilen yolları gizlemek
için. Yıllardır ağzına emekçiyi, yoksulu, ezileni almamış, alanları eleştirmiş
kesimlerin bugün yoksuldan bahsetmeleri, mevcut kriz koşulları ile alakalı.
Tıpkı Tayyip’in “şehre ihanet ettik” açıklaması gibi. O ihanete kıyam edecek
şehri görüyorlar, ağızlara parmak bal, yüreklere hoş bir iki laf çalıyorlar. O
çalma pratiği konusunda herkes yoldaş.
O yoldaşlar, bugün Soros bağlantısı aşikâr birine
methiyeler düzüyor. F-16 modernizasyonu, otel zincirleri, sömürü, tekellerin
siyaseti… kimse bu konuları görmüyor. Parasını yediği adama sahip çıkmak Birgün
gazetesine düşüyor. “Burjuva” veya “kapitalist” sözcükleri taktiksel olarak
geri çekiliyor ve Kavala Paşa’ya “iş insanı” deniliyor. “Demokrasi ve barış”
mücadelesinden söz ediliyor. Şiraze kaymış, ölçü silinmiş, zemin dağılmış. Bu
gerçeğe uymayanlara ise tıpkı Çelik gibi tepki geliştiriyorlar.
Havalimanında, omzunda gerçek kürk bulunan bir kadına
başka bir kadın hayvan hakları üzerinden bir çift laf ediyor, kavga çıkıyor,
kürklü kadın, “senin yok diye kıskanıyorsun” diyerek tepki gösteriyor. Bugün
sol ve sağ küçük burjuvazi, aynı cümleyi sürekli tekrarlıyor. Suriyeli
mültecilerle ilgili film çekiyorlar ve o mültecilerin “daha fazlasını istediği
için bu hâlde oldukları”nı söylüyorlar. Bu üsttenci, karşı tarafı aşağılık,
insanlık dışı gören dil, herkesin zihnini ele geçiriyor. Bu dil, burjuvazinin
dili.
Sonuçta sol ve sağ küçük burjuvazi arasındaki kavgaya,
dalaşa fazla kanmamak gerekiyor. Döne dolaşa efendilerinin “yap” dediklerini
yapıyorlar.
Eren Balkır
23 Ekim 2017
Dipnot:
[1] “Allah’ın Özenle Yarattığı Bir Dallama”, 22 Ekim 2017, Red.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder