“Kılıçları öpmeyi özledim, çünkü senin
ışıltılı gülüşün gibi ışıldıyorlar.”
Önce “işçi dersen burjuva da dersin, kapitalizmi
beslersin”, sonra “ulus dersen devlet de dersin, olmaz” dediler. Şimdi galiba
sırada şu cümle var: “kadın dersen erkek de demiş olursun, olmaz.”
İngiltere ve ABD’de son yıllarda türeyen bir modanın
adı, sologami. Bazı kadınlar kendileriyle evleniyorlar, tören
düzenliyorlar, ardından kendisiyle balayına çıkıyorlar. Balayı, turizm
şirketlerinin eklemesi, bir emri olmalı. Sologami, bir mecaz olarak, solun
hâl-i pürmelâlini iyi anlatıyor.
Çünkü 2003 Irak işgali, tüm paradigmayı, perspektifi,
açıyı ve düzlemi değiştirdi. Ortadoğu’dan 1982’de Lübnan üzerinden Avrupa’ya
kaçanlar, geri döndüler. Tüm hayal, kurgu, ideoloji ve dünya tasavvuru, bu
değişime göre biçimlendi. ABD, “özgür dünya”ya düşman barbarlardan kurtaracaktı
tüm insanlığı. İsrail’de basına sızan bir videoda işgal askeri, “tüm
Filistinliler böcek, hepsini ezmek gerek” diyordu. Bu dil, tüm coğrafyayı
kuşatacak kıvama getirildi.
Değişen perspektif, paradigma, açı ve düzlem, kadını
ve gençliği ön plana çıkarttı. Barbarlıktan medeniyete geçişin kapısı
burasıydı. Direnişin kapısı da bu iki güçtü. Düşman, ne yapacağını önceden
hesaplamıştı. Direniş kapısını kırmak zorundaydı. Bunun için kadın ve gençlik,
havada asılı, bağsız, bağlamsız, yüce özneler olarak takdim edilecek, bir taşla
iki kuş vurulacak, hem onları direşken kılacak unsurlar törpülenecek hem de
onların kendileriyle evlenmeleri sağlanacak, bu sayede zararsız kılınacaktı.
Onca kepazeliğin, ahlâksızlığın tavan yaptığı
koşullarda, gençlere ve kadınlara sallanan sopaya dikkat çekmek gerek. Onlara
AKP umacısı gösteriliyor, bir yandan da o kepazeliklere ve ahlâksızlıklara
işaret ediliyor. Hem “İslamcı, yobaz bunlar” deniliyor, hem de dibe vuran
ahlâktan ve hukuktan bahsediliyor.
Benzer bir tartışma, TV’de yayınlanan evlilik
programları için de geçerli. TV’de yayınlanan her program, devlet ve burjuvazi
açısından bir anlam ifade ediyor. Anlam ve bağlamdan kopartılmış gençliğe ve
kadına yeni masallar anlatılıyor. Bu nedenle, o programlardaki devlet de
burjuvazi de görülmüyor, gösterilmiyor.
AKP’ye ait bir TV kanalında dört adet, aydın pozu
kesen genç, evlilik programlarını konuşuyorlar. İkisi, muhafazakârlık ve yuva
kurma üzerinden bu programlara sahip çıkıyor. Zaten yasaklanacağı söylenen bu
programlar, bir türlü yasaklanmıyor. Sağdaki bu savunuya soldan da destek
geliyor.
İrfan Aktan, bu programlarda kadının özne olduğunu,
seçme hakkı bulunduğunu, tayin edici olduğunu, bunun gericilik dünyasına bir
şamar gibi indiğini söylüyor ve solu bu programları sahiplenmeye dönük
eylemlilik sürecine girmeye davet ediyor.[1] Mal sahipliğiyle bireylik
ilişkisinin, “evin var mı?” sorularının özgürlükçü feminizmle ilişkisini Aktan
sayesinde öğreniyoruz. Şurası açık ki Aktan gibiler, kendilerine köle kadınlar
istiyorlar.
İrfan Aktan, anlaşılan, genelde Boğaziçi sosyolojisinin,
özelde Nazan Üstündağ’ın tilmizi. Üstündağ, Haziran seçimleri öncesi kadın
programlarına bakıyor, kadınların nüfusun yarısı olduğunu yüce bilimsellikle
tespit ettikten sonra, buradan “HDP neden yüzde 50 oy almasın ki” diye soruyordu.
Belli ki sosyal bilimler çürümüş, düzen de kendi işine
yaramayan kolunu son KHK’larla kesmiştir. Çünkü herkes, evlilik
programlarındaki seviyeye gerilemiştir. Evlilik programlarından gelen rant
varken, hâlâ batıdan tercüme ettikleri metinleri geviş getiren bir akademiyi
kâr temelli düşünen burjuvazi, ne yapsın?
Bu seviye, bir sol örgütün başkanının “kadınların
AVM’lerde dolaşma hakkını savunuyoruz” sözünde karşılık buluyor. Artık ortada,
AVM’nin kârının kadını da dönüştürdüğünü görmeyen bir sol var.
İrfan Aktan’ın bu açıdan Marx’a ve Engels’e ettiği
küfür, anlam kazanıyor. AVM’ler onları da sevmiyorlar.
Temelde pazara uygun ambalajda çıkartılması öngörülen
gençlere ve kadınlara “kendiyle evlenme” seçeneği sunuluyor. “Koca-baba-devlet”
teslisi, kendi tektanrıları olan nefisleri için taşlanacak bir tür şeytandan
ibaret. Gençler ve kadınlar, bağlamsızlığa ve anlamsızlığa alıştırılmak,
buradan da köleleştirilmek isteniyor. İrfan Aktan gibi solcular, bu liberal
haçlı seferinin neferidir.
Bu sefer, AKP’yi İbn Haldun Konferansı[2] ile ilgili afişleri
değiştirmeyi ve “İbne Haldun” yazmayı, bu türden “zeki ve incelikli” bir mizahı
gerekli kılıyor. Yani, her türlü bağdan kurtardıkları kadınlarla ve gençlerle
alay etme, aşağılama, kullanma hakkını da elde ediyorlar.
Bağsız, bağlamsız, anlamsız bir yüceltme, burjuvazinin
işidir, onun kendi dişine uygun bireyler üretme çabasının bir parçasıdır.
Sonuçta kâr temelli düşünmeye alıştırılmış gençler ve kadınlar, devrimi n’etsin?
Gelelim, İrfan Aktan’ın evlilik programlarını
sahiplenen o yazıyı niye yazdığına.
Bu yazı, bir yanıyla, Nuriye Gülmen ile alakalıdır.
“Büyük aile”den söz edenler, “eski, geri, barbar, yoz”
Ortadoğu’nun parçasıdır ve tasfiye edilmelidir. İrfan Aktan, örtük olarak
“kadının seçme hakkı”ndan bahsediyor ve bu bahis, esasında temelde Nuriye’nin
açlık grevini “seçmediği”, ona dayatıldığı üzerinde duruyor. O yazı, açlık
grevi eyleminin yapıldığı momentte yazılıyor. İrfan Aktan, cephanesini burjuvazi
ve devlete değil, Nuriye ve devrimcilere karşı kullanıyor.
Son attığı bir tvitte Aktan’ın Gülmen’i insan hakları
heykeliyle yan yana resmetmesi de bu kastî yaklaşımla alakalı. Ona göre, ideolojiye
teslim olan, birilerinden emir alan ve açlığa yatan insan, insan değil, cansız heykeldir.
Aktan gibilerin can diye bildikleri şey para ve metadan başka bir şey değildir.
Ayrıca Aktan’ın alıntıladığı İslamcı genç, Nuriye’ye
göndermedir. Bir ideolojiye bağlılık, tasfiye edilmektedir. Bu tasfiye, birkaç
sene önce pezevenklik yapan bir kadına inen tokadın intikamıdır.
Şu da Nuriye Gülmen’in sözüdür:
“Basın
aracılığıyla ‘açlık grevini bırakın’ çağrısı yapanların ortak noktası, bir kez
bile direnişin havasını solumamış, elimizi tutmamış, gözümün içine bakmamış
olanlardır. Bu itibarla, kendilerini hiç samimi bulmadığımı da belirteyim.
Dünya, sizin etrafınızda dönmüyor. Dünyanın merkezinde siz ve sizin mükemmel
fikirleriniz yok. Açlık grevi size bir soru soruyor. Bu adaletsizlik karşısında
ne yaptınız, ne yapacaksınız? Bırakın adaletin peşinde koşanları yollarından
döndürmeye çalışmayı, kendi muhasebenizi yapın.”
İrfan Aktan, “açlık grevini bırakın” deyip okur
kaybetmek istemiyor, ama alttan alta, direnişin altını oymaya dönük cümleleri,
ip gibi diziyor. Etrafında döndürmek istedikleri dünyada “geri, yobaz” bir
siyasete karşı birileri, Batı’nın sarı saçlısı, mavi gözlüsü olmak istiyor.
Bu isteğin sahipleri, “büyük sermayenin kulaklarına
varan ağzından” konuşuyorlar[3], gerçekte söylenenleri asla duymuyorlar.
Pentagon-CIA-NATO raporları ve AB düşünce kuruluşları, Türkçe düşünen
yazarlarını her vakit buluyor. Bugün sosyalistler, “Ortadoğu’yu kadın ve
gençlikle ele geçireceğiz” diyen bu raporları aşan tek laf edemiyorlar.
Oysa bugün iki Ortadoğu var. Irak işgalinde
“barbarlardan kurtulacağız” diyen askerlerin tecavüz ettikleri beş yaşındaki
kızın, karısının gözü önünde çırılçıplak soyulan adamın, Avrupa’ya kaçıp burada
berbat koşullarda temizlik işçiliği yapan kadınların Ortadoğu’su başkadır, kara
petrolle elde edilen kara paranın tıkıştırıldığı kara çantaların Ortadoğu’su
başkadır. İkincisi, kendisine yakışan, içi boşalmış gençlik ve kadın talep
ediyor. Asıl önemli olan, hangi Ortadoğu’ya örgütlendiğimizdir. Fikirde ve
eylemde Amerika veya Avrupa’ya kaçanların bu soruyu cevaplamak gibi bir
niyetleri yoktur.
Eren Balkır
16 Mayıs 2017
Dipnotlar:
[1] İrfan Aktan, “Evlilik Programlarının Gerçek Yüzü”, 15 Mayıs 2017, Duvar.
[2] “İbne Haldun Üniversitesi”, 14 Mayıs 2017, Süper.
[3] Mustafa Durmuş, “Büyük Sermayenin Ağzı Kulaklarına
Varıyor, 15 Mayıs 2017, Siyasi Haber.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder