Nekbe’nin
69. yıldönümü, Filistin halkının yerinden yurdundan mahrum kalışını, dünyanın
dört bir yanına zorla sürgün edilişini ve mülteci oluşunu, yirminci yüzyılda
tanık olunan kapsamlı bir sömürgecilik suçunu ifade eder. Batılı sömürgeci
güçlerin desteğini arkasına alan Siyonist hareket, “devletini” yok edilen 480
Filistin köyünün harabeleri üzerine kurdu. Oradaki halk, terör, işkence ve
kıyımın en korkunç biçimleri üzerinden, yerinden yurdundan edildi.
Nekbe
devam ediyor. Filistin halkının ve anavatanın maruz kaldığı bu felâket, hâlâ
işlenmeye devam eden bir suç. Bu suç, en temel ulusal haklar ve insan haklarını
tanımayı reddeden, Filistin halkını ezip terörize eden işgal uygulamaları ve
politikaları ile işleniyor. Siyonist proje, bu türden suçları işleyerek
hedefleri peşinde ilerlemeye çalışıyor, zira o, sömürgeci ve emperyalist
güçlerin desteğiyle kurulmuş bir yapı. Her şeyden önce Siyonistler, Filistin’i
Arap dünyasına, limanlarını, stratejik geçiş kapılarını kontrol altına alacak
bir mekanizma dâhilinde, diz çöktürmeye çalıştı. Burada amacı, Arap halkının
parçalanmasını ve ona boyun eğdirilmesini güvence altına almaktı. Bugün Arap
coğrafyası, bu parçalanmanın ve teslimiyetin coğrafyasına daha fazla dönüşmüş
durumda. Mezhepçi çatışmaları tırmandıran, onları Filistin davası karşısında
öncelikli hâle getiren bölünmelere, çatışmalara, iç savaş veya vekâlet savaşı
formunda yaşanan savaşlara tanıklık ediyoruz. Arapların Siyonistlere karşı
mücadelesinin yerini alacak olan, İran’la savaş sürecini tırmandırmak için
“Sünni Araplar”la NATO-Siyonist ittifakının oluşturulmasına dönük bir girişimle
de karşı karşıyayız. Bu da Siyonist devletle ilişkilerin normalleştirilmesine
ve bu devletin tanınmasına kapı aralıyor. Bu siyaset, önümüzdeki günlerde Suudi
Arabistan’da yapılacak Arap-Amerikan konferansında da karşılık buluyor.
Filistin
halkına ve Arap kitlelere…
Filistin
halkının ve tüm varlığının yerinden yurdundan edilmesi, mülksüzleştirilmesi ve
hedef alınması, en çirkin biçimleriyle, hâlen daha devam ediyor. Siyonistlerin
Filistin’i işgal ettiği ilk günlerden beri Siyonist devlet ve kurduğu
hükümetler, ırkçı sömürgeciliğini Filistinli Arapların varlığına karşı onlarca
ırkçı kanun çıkartarak meşrulaştırmaya çalıştı. Bu kanunlar, Filistinlilerin
mülkleri, eğitimi, yurttaşlığı, Kudüs, “fitne”, boykot ve bugün hürriyet ve
haysiyet savaşında süresiz açlık grevinde olan tutsakların hakları ile
ilgiliydi. Tüm bu ırkçı kanunlar, Filistin halkının varlığını ortadan
kaldırmayı amaçlayan, ona karşı yürütülen etnik temizlik sürecinin birer
uzantısıdır. En son çıkan ve muhtemelen ileride de benzerlerine tanık
olacağımız kanunun adı “ulus-devlet kanunu”. Bu kanun, ön okumadan geçti ve
esas olarak “devletin Yahudi kimliği”ni güçlendirecek maddi ve hukukî adımı
atmayı amaçlıyor.
Tüm
bu bahsedilenlere bir de Filistin davasının tasfiye edilmesini amaçlayan,
hâlihazırda bölgede uygulamaya sokulan çözümler ekleniyor. Bu çözümler, Arap
devletlerinin, sundukları önerilerin, çözümlerin ve aldıkları inisiyatiflerin
Filistin halkının haklarıyla ve isteklerine asgari düzeyde bile olsa uymadığı
bir bağlamda gündeme geliyorlar. Tüm bu adımlar, özellikle Filistinli
mültecilerin ülkelerine ve topraklarına dönüş hakkıyla, yani Arapların
Siyonizme karşı mücadelesinin merkezinde olan ana meseleyle ve Filistinlilerin
haklarıyla alakalı diğer kritik meselelerle çelişiyor. Bu gerçeğin ışığında,
geçmişte yaşanan Nekbe, tek başına halkımızın mülksüzleştirilmesi ve yerinden
yurdundan edilmesi, ülkemizin işgal edilmesi ile sınırlı bir mesele değil. Bu
felâket, bir yandan da dar grupsal çıkarlar doğrultusunda Filistin mücadelesine
bağlı Arap güçlerin uğradıkları saldırıları da ihtiva ediyor. Burada Arapların
teşkil ettiği sistem, oynadığı rol ve gördüğü işlev, ayrıca
emperyalist-Siyonist projeye teslimiyetin genel çerçevesi dâhilinde ulaşmayı
amaçladığı hedefler açısından sorgulanmayı bekliyor.
Halkımıza…
FHKC
olarak bizler, ülkemizde halkımıza ve onun tarihsel haklarına karşı duyduğumuz
ulusal sorumluluk dâhilinde, aşağıdaki tespitleri önemli görüyor ve dile
getiriyoruz:
1.
Filistin halkının kendi anavatanında sahip olduğu tarihsel ve ulusal hakları,
zerre tavizde bulunmaksızın, muhafaza edilmelidir. Filistin toplumunun kolektif
hafızası, halkın bilincini yanıltacak veya nehirden denize, tüm Filistin’i
toprağa gömecek her türden girişim karşısında, gücünü korumaktadır.
2.
Ülke içerisinde ve dışında, bulundukları her yerde Filistinlilerin birliğini
destekliyoruz. Bugün yeniden gündeme gelen, yerleşimler kurma projesi
oluşturmayı ya da geri dönüş hakkını tasfiye etmeyi amaçlayan veya Batı Şeria
ile Gazze Şeridi arasındaki ayrımı derinleştirmeye çalışan her türden programı
reddediyoruz. Ayrımı derinleştiren her iki tarafın adımlarının durdurulmasını
ve redde tabi tutulmasını talep ediyoruz ve Filistin halkıyla mevcut politik
güçlerin birleşik bir ulusal vizyon ve stratejiye dair anlaşma üzerinden
birleşmesini istiyoruz. Bu, düşmanın askerî gücüne ve kudretine karşı koyma
noktasında Filistin halkının elindeki tüm imkânların birleşip artırılmasının
sağlanması noktasında çok büyük önem arz eden bir husustur. Bu da, demokrasi, çoğulculuk,
birlikte karar alma ve geleceği tayin temelinde ulusal birliğin yeniden tesis
edilmesi için halkımızın tarihindeki olumsuzluklarla yüklü bu dönemi ve
bölünmeyi sonlandırma zorunluluğunu bir kez daha gündeme taşımaktadır.
3.
Filistin davasının tasfiye edilmesini, Siyonist yapının ve Arap halklarının
onunla ilişkilerinin normalleştirilmesini amaçlayan “mükemmel anlaşma” veya her
türden bölgesel çözüme karşı çıktığımızı ve itiraz ettiğimizi vurguluyoruz.
Arap coğrafyasındaki tüm ulusal kurtuluş güçlerine bu türden çözümlere ve
anlaşmalara karşı çıkıp onlara direnmeleri, Filistin halkının haklarını ve
davasını Arapların ana davası olarak savunmaları çağrısında bulunuyoruz.
4.
Filistin Yönetimi’nin işgalci güçle güvenlik koordinasyonu kurması dâhil,
Siyonist düşmanla yapılan tüm politik, ekonomik ve güvenlikle alakalı
anlaşmaları, müzakere ve uzlaşma yolunda ilerlemeyi açıktan redde tabi
tuttuğumuzu ifade ediyoruz. Zaten kanıtlandığı biçimiyle, bu yaklaşıma bel
bağlamak, hatadan başka bir sonuç vermeyecektir. Bu yaklaşıma dönük itirazımızı
destekleyecek bir yaklaşım dâhilinde, özgürlük, geri dönüş, bağımsızlık ve
ulusal kurtuluş için verilen mücadeleye bağlı olduğumuzu dile getiriyoruz.
Bu
bağlamda, ABD ve İsrail’in ihtiyaç duyduğu, Filistinlilerin tavizlerde
bulunmasını öngören adımlar için kılıf görevi görmeyi amaçlayan, Arapların ABD
himayesinde katılacağı çift taraflı müzakere masasına bir kez daha geri
dönülmesine karşı çıktığımızı tekrar ifade ediyoruz. Böylesi bir uzlaşmaya
varılması önünde duran her türden engelin aşılmasını amaçlayan, Trump,
Netanyahu ve Ebu Mazen’in önerdiği üçüncü yolu esas alan toplantıya
Filistinlilerin katılmasını istemiyoruz.
5.
Çeşitli biçimlerde süresiz açlık grevi yürüten tutsaklara desteğimizi
iletiyoruz. Tutsakların taleplerine işgalci gücün cevap vermesi için ülke
içerisinde, bölgede ve uluslararası planda bir dizi çalışma yürütülmeli,
tutsaklara hürriyetin ve bağımsızlığın tutsağı olarak muamele edilmelidir.
6.
Filistin halkı ve onun ulusal kurtuluş hareketi, bugün parçalanma ve bölünme
tehlikesiyle baş başa kalmış olan Arap milleti ve ilerici ulusal hareketin
ayrılmaz parçasıdır. Bugün ana çelişki, Araplarla Siyonistler arasındadır.
Arapların Siyonistlere karşı verdiği mücadelede Filistin halkı en ön
cephededir.
7.
Filistin halkının haklar için verdiği mücadele konusunda tüm dünya genelinde
halklar ve kurumların verdiği destek giderek artmaktadır. Bu destek, Siyonist
düşmana karşı ekonomik, akademik ve kültürel boykot üzerinden dil bulmaktadır.
Sömürgeci işgalin devam eden varlığını kuşatmak ve mahkûm etmek için yeni
alanlar açacak çalışmalar yürütmek zorunludur.
Yaşasın
kurtuluş ve geri dönüş yolunda ilerleyen Filistin halkının mücadelesi!
Zafer
şehidlerindir; Selam tutsaklara, tutsakların hürriyetine!
FHKC
15 Mayıs 2017
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder