Avrupa’nın
sağcılıktan aşırı sağcılığa zıplaması artık tartışma dışı. Her gün reddedilenler, istenmeyenler, “ötekiler” ve “Avrupa’ya ait değiller” olarak tarif
edilenlerle alakalı “sorun”a yeni bir “çözüm” sunuluyor. Bu sorun, ırk
ayrımcılığının hüküm sürdüğü dönemden kalma terimin ifade ettiği biçimiyle,
Avrupalı olmayanlarla alakalı. Bu tartışmalar daha çok “yabancılar”a ne
yapılacağına dair. Bu yabancıların büyük bir kısmı, otuzların-kırkların Nazi
Almanyası’nda kendi ülkelerindeydi, 2016’da artık Avrupa’dalar. Tarih, yetmiş
yıl sonra kendisini tekrar ediyor.
Onların
Avrupa’dan çekip gitmeleri, öyle hüsnü zanla gerçekleşebilecek bir şey değil.
Onlar buradalar. Çok fazla gerçekler ve karşımızdalar: tehdit ediyorlar
hayatımızı, kaba insanlar ve neon ışıkları ile yazıyorlar mesajlarını. Bu
mesajı görmezden gelmemiz mümkün değil. Gördüğümüz noktada, “nihai çözüm”ün
mağdurları olacağız. Bu da Hitler’in yaptığı biçimiyle, “Kafkas ırkındaki
saflık” adına imha edilmemiz anlamına gelecek!
Son
dört yıldır Danimarka’da Müslümanların çocuk sahibi olmasının yasaklanmasını
isteyenlere tanık olunuyor. Bunlara, Trump’ın Müslümanları ülkeye sokmamayı ve
Hispaniklerle Latinleri uzak tutacak yeni bir duvar örmeyi öngören politikasını
beğenenler ekleniyor. Çinlilerin bin yıl önce inşa ettikleri setin bir işe
yaramadığı açıkken, teknoloji çağında bu Trump destekçileri nasıl başarı
kazanacak? Bu noktada aynı soruyu, iki bin yılı aşkın bir süre önce, bugünkü
Avrupalıların ve Amerikalıların atalarını uzak tutmaya çalışıp başarısız olan
Romalılara sormak lazım. O Avrupalıların ve Amerikalıların ataları o günün
barbarlarıydı. O Vandallar, Frenkler, Vizigotlar, Hunlar ve Vikingler Roma
medeniyetini kuşatan duvarları yıkmayı bilmişlerdi.
Avrupa’da
Neonazi hareketi, bir gerçeklik. Hüsnü zan, onların yeryüzünden silinmesini
sağlamayacak. İnternetin ve sosyal medyanın Güney Afrika’dan ABD/Kanada’ya,
Arjantin’den Avrupa’ya ırkçı kibrin ve bağnazlığın belirli bağlar kurmasını
kolaylaştırdığı açık. Hepsinin ortak bir gündemi var. Norveçli Anders Brevik,
yetmişten fazla insanı katletmişti. Bir genç, Atlanta’da namaz kılanları
öldürmüştü. Bu aşamada doksanlarda Pretoria’da siyah Afrikalıları öldüren
Barend Strejdom’ı da anımsamak mümkün. Giderek artan nefret, birçok yerde
benzer eylemlere girişti. Son dönemde polis, siyah Amerikalıları katlediyor.
Peki buna yol açan ne? Tesadüfî olaylar mı bunlar? Irkçı katiller, siyahların
insan olduğunu kabule yanaşmıyorlar.
Bu,
Avrupa, ABD ve Birleşik Krallık’ta dışlananların, ayrımcılığa maruz kalanların,
kendilerini yabancı ve öteki hissedenlerin birleşip eyleme geçmesine dönük bir
çağrıdır.
Düşünce
dünyam, daha çok Steve Biko’dan besleniyor. Biko, Güney Afrika’da gelişen siyah
bilinç hareketinin lideri. O, 1977’de Gestapo’ya benzeyen ırk ayrımcısı
devletin polis teşkilâtı tarafından katledildi. Biko, altmışların sonunda beyaz
üstünlükçülüğüne karşı mücadele çağrısında bulundu ve ırk-deri rengi ayrımı
gözetmeksizin, ayrımcılığa maruz kalanların birleşmesini talep etti. Dile
getirdiği mesaj, gayet açık ve güçlüydü: Afrikalı, Hintli veya Siyah olduğunuz
için ayrımcılığa maruz kalmıyorsunuz. Ayrımcılığın sebebi, sizin beyaz
olmamanız.
Bugün
Biko’nun düşüncesini güncellemek lazım. Suriyeli, Iraklı, Somalili, Türk,
Hintli, Bangladeşli, Afgan, Ermeni, Güney Afrikalı, Sudanlı vs. olduğunuz için
ayrımcılığa maruz kalıyor değilsiniz. İster Doğu isterse Batı, tüm Avrupa
genelinde, Sicilya’dan tüm kıtaya doğru benzer bir darkafalılık hâkim.
Ayrımcılığa maruz kalıyorsunuz, çünkü siz, birçok farklı düzeyde, bir tehdit
olarak görülüyorsunuz.
Kafkasyalı
olarak görülmüyorsunuz.
Yahudi-Hristiyan
değilsiniz. Yahudi bir Etiyopyalı olsanız bile, İsrail’de dışlanıyorsunuz,
kadınlarınız kısırlaştırılıyor.
Deri
renginiz “doğru” değil, bu yüzden kabul görmüyor. Galiba “doğru” olan da,
Führer’in varsaydığı biçimiyle, İskandinav, Arî, sarışın ve mavi gözlü olmak.
Eğitimsiz
ve basit görülüyorsunuz.
Berbat
koşullarda köle ücretleri için çalışmalısınız.
Avrupa
kültürüne entegre ve asimile edilemeyecek ölçüde çok farklısınız.
Büyük
olasılıkla İslamcı bir teröristsiniz.
Cinsel
açıdan beyazlara nazaran daha aktif ve daha meziyetli kişiler olduğunuz
efsanesi üzerinden, Avrupa erkeği için cinsel bir tehdidi temsil ediyorsunuz.
Hırsızlığa
ve dolandırıcılığa meyilli kişiler olarak algılanıyorsunuz.
Buraya
ait değilsiniz.
(Şu
soruyu sormak lazım: bizleri teslim almak için bombaladıklarında,
köleleştirdiklerinde, sömürgeleştirdiklerinde, sözleşmeli işçiliğe mahkûm
ettiklerinde belirli bir ahlâk anlayışına sahip olacağımızı, buraya aidiyet
duyacağımızı mı düşünüyorlar?)
Biko,
ayrımcılığa maruz kalan farklı halkların bir araya gelmesini bu sayede ortak
düşmana karşı birleşik cephe oluşturulmasını savundu. Uzlaşmazlığı gösterdiği
için her türden kahramanlığa ve cesarete dayalı bireysel eylem iyidir, ama bu
eylemlerin dizginlenemeyen ırkçılığın oluşturduğu yapıyı çökertmesi mümkün
değil.
Biko’nun
çözümü, marjinalleştirilmiş, ayrımcılığa maruz bırakılmış, dışlanmış olan
herkesi bir araya getirip güçlü bir birleşik sesin çıkartılması ile ilgiliydi.
O ses oluştuğu noktada şunu haykıracaktı: “Artık yeter! Kaderimi tayin etmeye
hakkın yok.”
Benim
çağrım da bu yönde. Hızla yükselen faşizme, Neonazizme karşı birleşme vaktidir.
Aşırı sağ, geçmişe nazaran daha fazla örgütleniyor. Bugün ırkçılık için müsait
bağlam, onların maskelerini çıkartmasına fırsat sunuyor. Bugün her ülkede
şubeleri bulunan, bir Avrupa örgütünün oluşturulması gerekmektedir. Bu birliğin
asli gücümüz olduğunu anlayıp kabul etmek zorundayız.
Avrupa,
ABD, Birleşik Krallık ve ırk ayrımcılığın dehşetinin insana düşman başını
çıkarttığı her yerde birleşen sağa karşı gerekli cevabı vermeye mecburuz.
Prithiraj Dullay
1 Nisan 2017
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder