Bugün, Dersim’le ilgili olarak, 1937’de İsmail Bilen’in hazırladığı iddia edilen rapordaki ideolojiden zerre kopuş gerçekleşmediğini söylemek gerek.[1]
O gün Dersim Harekâtı’na dair sözlerdeki
mantık, bugün tüm solun mantığıdır. Sol, devlete teslim olmuş tarafıyla,
sermayeye teslim olmuş tarafı arasındaki boş ağız dalaşından başka bir şey
değildir.
TKP belgesine göre, feodalizm yıkılmakta, ağaların kölesi olan insanlar, “Batı Anadolu’nun modernleşmiş vilayetlerine” sürülüp özgürleştirilmektedir.
Bu “hayırlı” işe yönelik tek eleştiri, halk kitlelerinin desteğinin alınmaması ve “askerî kışla” oluşturmak yerine, toprakların yoksul köylülere dağıtılmamasıdır.
Ama TKP, harekâta tüm yönleriyle destek vermektedir. Çünkü Dersim, bireylerin devletten, pazardan, paradan kopuk olduğu bir yerdir, derhal rehabilite edilmelidir.
Raporda dile getirdiği şikâyette denildiği gibi,
“Başka vilayetten bir tüccar, Dersim’de iş yapmayı göze alamamaktadır.” Hatta
buradaki gençler, askerlik bile yapmamaktadırlar. Tabii ki katledilmeli, tabii
ki sürülmelidirler. Bu belgede ölçü olarak belirlenen şey, sömürülen-mazlum
halk kitleleri değil, devlettir, askerdir, pazardır.
TKP’lilerin 1937 tarihli raporundaki ideoloji, bugün
tüm solu ele geçirmiştir. Suat Parlar’ın ifadesiyle, oradaki mesele, bir
yönüyle madenlerle, krom ve bakırla alakalıdır.[2] Muhtemelen şehrin adı, bu
sebeple Tunç’eli olmuştur. O tunçla, bakırla düşünenler açısından oranın pazar
ve devlet için düzlenmesi şarttır. İlerleme, kurbanlara muhtaçtır.
Bugün değişen bir şey yoktur. Herkes, pazarın ve
devletin düzleme pratiğine ortaktır, eşitleyiciliğine tavdır, bu tavın sunduğu
özgürlüğe meftundur. Dersim, cumhuriyetin pilot bölgesidir. Sonrasında tüm
coğrafya Dersim’leşecektir. Kuraldır.
Bugün de politik-ideolojik eleştiriler, o raporun
ideolojik ufkunu asla aşamıyorlar. Kapitalizmin ilerleyişinden medet umuluyor,
buna sadece şeklî, sathî, yüzeysel öneriler getiriliyor. Dersim’e yönelik
askerî faaliyetin kültürel boyutu da mevcuttur. Sol, en fazla o hatta
örgütlenebiliyor.
Halkevleri’nden birileri, bölgeye gidip geri kalmış
zavallı halkın çocuklarını medenîleştirmek için batıya götürüyorlar. Bugünkü
Halkevleri’nin bu ideolojik işlevden ayrı bir iş görmesi mümkün değildir.
Soma’ya bisiklet, bu ideolojinin çıktısıdır.
Sol, halktan nefret eder, etmek zorundadır. Onun
devletin ve sermayenin düzleme, çitleme pratiğine ses etmesi, mümkün değildir.
Küçük burjuva solun zihnî yapısında ana ölçü, devlet
ve sermayedir. Onlara yönelik eleştiri, sadece yüzeysel eksikliklerle
alakalıdır. Öze asla itiraz edilmez.
AKP rejimi, bu sebeple, ancak otuzların “feodalizm”
eleştirisi ile ele alınabilmektedir. Sadece buna izin vardır. AKP eleştirisi,
AKP karşıtlığı, küçük burjuva açısından, boşa sallanmış yumruktur. AKP, hep
başka bir yerdedir.
Devlet, düşmanlarını köksüzleştiriyor, kendi köküne
bağlıyor. Oradaki sınıfsal ilişkileri değil, devleti, pazarı, kromu düşünen
küçük burjuvaları kendisine örgütlüyor.
Dersim, Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları ve
Halkevleri ile iç içedir. Asker merkezli ideolojik faaliyetin bir boyutunu sol
harekette görmek şarttır.
* * *
Askerî tarih, geleneksel savaş konseptine “hibrit
savaşlar” kavramını eklemiştir. Geleneksel savaş, kitlelerin savaşa
örgütlenmesini, ama aynı zamanda politik olarak onlara hak bahşedilmesini
emretmektedir. Bugünkü hibrit savaş konseptiyse, olası kitle
dinamiklerini köksüzleştirmekle alakalıdır.
Yani hibrit savaş, bir yönüyle hibrit tohumla
bağlantılıdır. Bir sene ekilen, geleneksel tarza göre daha fazla ürün veren,
ama ertesi sene ekilemeyen hibrit tohum, tüm ideolojisiyle, Ortadoğu’daki
dinamiklerin köksüzleştirilmesini, şişirilmesini, belirli çıkarlar
doğrultusunda namluya sürülmesini ifade etmektedir.
Ortadoğu, Dersim’dir. Hibrit savaş için örgütün Beka
Vadisi’nden ve Filistin bağlamından çıkartılması şarttır. Yeni Rojava
güzellemeleri, buradaki şişkinlik ve sayısal çokluğun yarattığı illüzyonla
alakalıdır. “Geri, yobaz, gayrimodern Ortadoğu”da ABD ve İsrail’in eteği altına
sığınmak kaçınılmazdır. Neyi ne şekilde tarif ediyorsanız, yöneliminizi de ele
veriyorsunuz demektir.
Dolayısıyla Dersim’in toledolaşmasına sevinen
solcuların bugüne dair söz söylemeleri imkânsızdır. Tek eleştiri, kaba,
yüzeysel, her derde deva “faşizm” çığlıklarıdır ve bu faşizm de en fazla Hannah
Arendt kadar, liberal bir zaviyeden algılanır. Sadece kitlelere, “askerin,
egemenin, zalimin iradesini kabul edin”, o zalime de “o kitleleri idareye kabul
edin” denilir. İdare ve irade, iç içedir.
İradeye teslim olmamızı isteyenler, ABD ve İsrail’in
ilerici, modern, kurtarıcı olduğuna bizi ikna etmek zorundadırlar. İdareye
kabul edilecek kitlelerin düzene uygun bireyler toplamına dönüştürülmesi
zorunludur. “Çok ekolojist, çok feminist birliklerimiz ne kadar çok kibbutzlara
benziyor” diyenlerin, o kibbutzlarda geliştirilen zulüm makinesini tanıyan, bu
toprakların halklarına tek laf anlatması mümkün değildir. Tek ideolojik-politik
faaliyeti, Batı’nın gururunu okşamak, suyuna gitmek, onun istediği gibi görünmek
olanların buraya söyleyecek sözü yoktur.
* * *
Savaş, kıyım, zulüm ve ölüm, travmadır. Her travma,
geçmişin inkârıyla yüklüdür. “Tek hayalim, Tunceli’de piyano çalınması, vals
yapılması” diyen Çetin Altan’ın dünyasına örgütlenmiş bir sol, o inkârın
ideolojik adıdır artık. Her yere yayıldığı için görülmeyen Batı dinini
dinsizlik zannedenler, bunu ilerleme olarak görenler, kitleleri bir ve iri
tutan, köke bağlı kılan ne varsa tasfiye etmeye yemin etmişlerdir.
Geniş planda Ortadoğu, benzer misyoner
faaliyetlerinin, seferberlik tetkik kurulu çalışmalarının, ideolojik
bombardımanın konusudur. IŞİD, bu köksüzleştirme operasyonunun parçasıdır.
Bu topraklarda kökü olmayanlar, kök bulmak, üs kurmak,
kalıcılaşmak için her türlü kökü kurutmak zorundadırlar. Avrupa’nın ortasında
bir NATO komutanlığı varsa, orada birlik, ona göre kurulacaktır. Ortadoğu için
bir CENTCOM varsa, burası AB’leştirilmek durumundadır.
AKP, bunun için çok uygundur. CHP, “Doğululaşma”nın
yaratacağı sancıları örgütlemek için vardır. Dün konuşan bakır ve kromsa, bugün
petrol, doğalgaz ve ucuz işgücüdür.
İsmail Bilen raporunda, mealen, “tamam Dersim’i dümdüz
edin, orası zaten gerici, feodal, ama mülkü de halka teslim edin” demektedir.
Oysa o Bilen, artık orada bir halk kalmadığını bilmezden gelmektedir. Demek ki
kim bugün “halk iktidarı” diyorsa, ondan korkmak gerekmektedir. O halk,
devletin kendi teknesinde yoğurduğu çamura şekil verip, ruh üflediği kişiler
toplamından başka bir şey değildir.
Eren Balkır
5 Mayıs 2017
Dipnotlar:
[1] “Komünistlerin Dersim Raporu”, 22 Kasım 2014, OdaTV.
[2] Yiğit Tuncay-Suat Parlar, “Dersim 38”, 27 Kasım
2011, Halk Sahnesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder