7
Mayıs 2016’da yapılan seçimde eski bir bankacı olan Emmanuel Macron
cumhurbaşkanı oldu. Macron, oyların yüzde 65’ini aldı. Politik bir partiye üye
olmayan bu isim, iş dünyasının ve politik elitlerin desteğiyle, medyanın ve
finans çevrelerinin yardımıyla cumhurbaşkanı oldu.
Fransa’da
seçmenlerin yaklaşık dörtte biri seçimde oy kullanmadı. Bu, 1969’dan beri
görülen en yüksek oran. Tahminlere göre, Macron’a oy verenlerin yüzde 25’i ona
Le Pen’e karşı olduğu için oy verdi. Oylar, esas olarak Macron’a verilmedi.
Macron’a belirli bir destek verilmiş olsa da halkın neoliberalizmin
sürdürülmesine ne ölçüde destek verip vermediği ilerleyen süreçte görülecek.
Bağımsız,
partisiz, sadece En Marche [“Yürüyoruz”] ismi adı altında çalışma
yürüten bir hareket olarak seçime giren Macron’un elde ettiği zafer, seçim
sürecinde yaşanan, özel bir dizi gelişme sayesinde mümkün olabildi.
İlk
gelişme, iş dünyasının desteklediği Juppe ve Fillon’un ilk turda elenmesine
neden olan skandalların yaşanmasıydı. Burada politik elitler, iş dünyasını,
bürokrasiyi, meslek sahibi sınıfları tek adayın arkasında birleştirmeyi
amaçladılar. Patronlar, çıkarları noktasında birleştiler, böylelikle sol ve sağ
partiler bölündüler.
Diğer
bir gelişme de solun sisteme meydan okuyan bir isim etrafında birleşememesiydi.
Sosyalist Parti’nin adayı Benoît Hamon’un önündeki en büyük engel, Francois
Holland’ın yaptıklarıydı. Bu süreçte partiye dönük destek, yüzde beşlere kadar
geriledi. En güçlü solcu aday ise, yeni bir yüz olarak Melenchon’du. Melenchon
ise kampanya sürecine geç dâhil oldu ve medyanın yaydığı “Le Pen ve aşırı sağı
durdurmak için Macron’a oy verin” mesajını değiştirmeyi beceremedi. Diğer sol
partiler de Melenchon arkasında birleşemediler.
Kampanya
sürecinde tanık olunan önemli bir taktiksel hata da Macron’un kampanyası ile
destekçileriyle ilgili olarak internette kimi belgelerin sızdırılmasıydı.
Belgeleri kimlerin sızdırdığı bilinmiyor. Ama bu belgeler, Cuma günü bir saat
içerisinde kaldırıldı ve kimse, onların içinde ne olduğunu tam olarak
öğrenemedi. ABD’de de yaşandığı üzere, medya ve Macron, bu belgeleri Rus
hacker’ların sızdırdığını iddia ediyor.
ABD’deki
2016 seçimiyle Fransa’daki seçim arasında şaşırtıcı başka benzerlikler de
mevcut. ABD’li seçmenler, geçen Kasım ayında Demokrat Parti’nin neoliberal
politikalarına karşı çıktı ve Trump’la başka bir şey elde edebileceğini
düşündü. Trump, seçimi bu politikalara karşıymış gibi görünmek suretiyle
kazandı. Ne var ki yüz gün içerisinde onun aynı neoliberalizmi sürdüreceği bir
biçimde anlaşıldı. Göçmen karşıtlığı, çevre düşmanlığı, toplum karşıtı
programın sürdürülmesi, iş dünyası lehine vergi kesintileri, deregülasyon, iki
taraflı serbest ticaret önerileri üzerine kurulu siyaset olduğu gibi muhafaza
edildi.
Macron
ise o dönemde “yeni demokratlar” olarak takdim edilen Tony Blair ve Bill
Clinton’ın göreve getirildiği doksanlarda, Britanya ve ABD’deki ekonomi
elitlerinin uygulamaya soktuğu Avrupa tipi neoliberalizmi kurtarma stratejisini
temsil ediyor. Emmanuel Macron, Fransa’nın “yeni demokrat”ıdır ve Blair ile
Clinton gibi “parlak yeni genç yüz” olarak takdim edilmektedir. Dolayısıyla
Macron, Fransa’nın “Tony Clinton”ı veya “Bill Blair”idir. Bu stratejinin ve
çözüm yolunun Fransa’da sonuç vermesi, bu momentte pek mümkün değil. Bu “parlak
yeni genç yüz” denilen çözümün Fransa’da işe yarayıp yaramayacağını zaman
gösterecek. Bu yolun ABD ve Britanya’da itibarsızlaştığı açık.
Macron
eski bankacı, bu nedenle o, ABD, Birleşik Krallık, Japonya ve Avrupa gibi
gelişmiş ekonomileri yöneten hükümetlerde bankacıların ve finans
kapitalistlerin kontrolünün ve nüfuzunun derinleşme eğilimini temsil ediyor.
Bugün
ABD’de Goldman Sachs gibi büyük bankacılar, Trump yönetiminde çalışan
kurumların ve bakanlar kurulundaki önemli pozisyonların neredeyse tamamını
kontrol altında tutuyor. 2008’de Obama döneminde kurumlardaki ve bakanlar
kurulundaki pozisyonlarla alakalı tüm tavsiyeleri Citigroup dile getiriyor, bu
tavsiyeler, nihayetinde Obama tarafından kabul görüyordu. Fransa da bu yola
girdi, zira bankacılar ve finans kapitalistler, ekonomideki aksamalar
karşısında gelişmiş ekonomiler dâhilinde politik sistem üzerinde sahip
oldukları hâkimiyeti muhafaza edecekleri yeni yollar buldular.
Macron,
Sosyalist Parti’nin devreye soktuğu “çalışma reformu” sopasını eline alacağına
söz verdi. Bu politika, sendikaların zayıflatılmasını, toplu iş sözleşmelerinin
altının oyulmasını, işçilerin işten atılmasını, grevlere mani olunmasını,
sosyal yardımların kesilmesini, sağlığın ve eğitimin özelleştirilmesini
öngörüyor. Dolayısıyla bugün Fransa’da çelişki alanı, seçim sahasından
işyerlerine doğru kayıyor. Seçim sürecinde ülkedeki işçi direnişleri hızla
yoğunlaştı. Kısa süreli birçok grev gerçekleştirildi. Bu grevlerde işçi karşıtı
yeni iş kanunlarına dönük planlar protesto edildi. Muhtemelen işçileri
haklarından ve aldıkları yardımlardan mahrum edecek, de Gaulle ve kapitalist
partilerce geliştirilmiş planlara tepki olarak 1967’de açığa çıkan sürece tanıklık
edilecek. Bu plan, ülke genelinde grevleri tetiklemiş, ekonominin durmasına
neden olmuş, “Mayıs “1968” denilen eylemlere yol açmış, bunun sonucunda de
Gaulle istifa etmek zorunda kalmıştı. Macron’un cumhurbaşkanlığı da bu şekilde
mi sona erecek? Macron ile birlikte Fransa, gene de Gaulle döneminde olduğu
gibi aynı yola mı girdi? Ülkedeki en büyük sendika olan CGT, genel grev
hazırlığı içerisinde olduğunu duyurdu ve şirketlere karşı yoğun bir muhalefet
ortaya koyacağını dile getirdi. Macron, bu süreçte emek karşıtı kanunları ile
cumhurbaşkanlığı sürecinde işçi sınıfını doğrudan karşıya atıp atmayacağına
karar vermek zorunda kalacak.
Bugün
ABD’li işçiler, Trump’ın herkese iş imkânı sağlamasını umut edip duruyor.
Fransız işçiler ise önümüzdeki aylarda birleşerek, militan bir tarzda
yürütecekleri bir çatışma sürecine hazırlanıyorlar. Macron’un, iş dünyasının ve
bankacıların bu süreçte “aşağıdan” yükselen bu militanlıkla yüzleşmek isteyip
istemeyeceğini ileride göreceğiz.
Her
hâlükârda bu isimler, seçimle birlikte bir miktar zaman kazandılar. Pazartesi
günü Avrupa borsalarındaki ani yükselişe tanıklık eden yatırımcılar, Fransa
borsasına yatırdılar paralarını ve daha fazla kâr elde etmeye çalıştılar.
Jack Rasmus
8 Mayıs 2017
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder