Pages

09 Mayıs 2017

Baskı ve Direniş Arasında: Mısırlı İşçilerin Mücadeleleri


Sisi’nin Mısır’da ülkeyi vitrine koyma fırsatı yaratan o cafcaflı kalkına konferansına uluslararası yatırımcıları davet etmesinden sadece iki yıl sonra, rejimin daha parlak bir ekonomik gelecekle alakalı vaatleri milyonlarca Mısırlıya artık bayat geliyor. IMF’in 12 milyar dolarlık kredi karşılığında talep ettiği reformlar enflasyonu yükseltti, onca baskıya rağmen hayal kırıklığı, sokaklarda ve işyerlerinde ortaya konulan yeni bir toplumsal tepkide karşılığını buldu. Yılın sonunda Sisi rejimi, en ağır sonuçlara yol açacak değişimlerin bir kısmı üzerinden hayatta kalmayı bildi. Bu değişimler dâhilinde, geçen Kasım ayında para devalüe edildi, yeni bir KDV belirlendi ve yakıtla ilgili teşvikler düşürüldü. Ama ülke genelinde önemli bir tepkiye rastlanmadı. Aksine bu politikalar, sanki kabul edilmiş gibiydi. Kendiliğinden ve parçalı halk hareketlerinin ekonomik ve toplumsal protestolarında sayıca artış yaşanmasına karşın, bilhassa işçi hareketi, işyerlerinde sessizliğini korudu. Rejimin IMF’in kredi için öne sürdüğü şartları başarıyla yerine getirmesi de halkın desteğinin azalmasına önemli bir katkı sundu.

Bu makalede Mısır işçi hareketinin mevcut durumunu ve diriliş imkânını değerlendireceğiz. İleride de ifade edeceğimiz üzere, işçi hareketi, neoliberal ajandaya karşı etkin bir halk direnişi noktasında en önemli imkân olarak varlığını muhafaza ediyor. Örgütlü işçiler, ekonomideki belirli sektörleri felç etme kapasitesine sahip. Bu işçiler, son on yıl içerisinde özörgütlenme konusunda ciddi bir deneyim edindiler. Rejimin bu geleneği tasfiye etmeye dönük çabalarına karşın, grev hareketinin mevcut düzeyi ve grev denemelerinin de gösterdiği üzere, rejimin söz konusu çabasında başarılı olamadığı görülüyor.

İşçi hareketi, iki ayrı baskı altında ve hangisinin belirleyici olacağını bugünden belirlemek kolay değil. Bir yandan Mısır’daki yoksul çoğunluk açısından ekonomik ve toplumsal krizin yoğunluğu işçileri ve yoksul halkı kolektif eyleme zorluyor. Ancak diğer yandan da eylemci işçilerin uyguladığı doğrudan baskının düzeyleri, geçen yıl içerisinde ciddi oranda arttı. Bu da devletin şiddetine yol açtı. Hatta kimi insanlar ortadan kayboldu, işkence salgın gibi her yana yayıldı, güvenlik güçleri eylemcileri yargısız infazlarla katlettiler.

IMF’in şartlarını yerine getirmek adına devletin son üç yıl içerisinde aldığı ekonomik tedbirler, yoksul sınıfların ve işçi sınıfının sırtına ağır bir yük bindirdi. Bu tedbirler, 2016-17 bütçesinde yakıt teşviklerinin yüzde kırk oranında kesilmesini içeriyordu. Bu süreçte enflasyon arttı, mal ve hizmetlerle alakalı KDV oranı yüzde 13’e çıkartıldı. Mısır lirasının 3 Kasım 2016 itibarıyla serbest bırakılması kararıyla bu enflasyonist baskılar iyice arttı. Mısır lirası dolar karşısında yarı yarıya değer kaybetti. Bu da mal ve hizmetlerde, ilâçlarda, sağlık hizmetinde ve eğitimde fiyatlarının artışına yol açtı.

Öte yandan ücretler pek artmadı. Örneğin devlet bütçesinde ücretlere tahsis edilen kısım 2016-17’de ancak yüzde 7,6 oranında arttı. Oysa resmî rakamlara göre, aynı dönemde enflasyon oranı yüzde 11,5’ti. Bu, altı milyon devlet çalışanının yüzde dörtlük ücret kesintisiyle yüzleştiği anlamına geliyordu. Gerçekte ücret kesintisi devlet bütçesindeki tahminlerden daha fazlaydı, zira enflasyondaki artış pratikte daha yüksekti. Mısır Merkez Bankası, Şubat ayında yıllık enflasyon oranının yüzde 33 olduğunu, Ocak’ta yüzde 28’e gerilediğini, Aralık 2016’da yüzde 24’e indiğini duyurdu. Muhtemelen banka, 2016-17 mali yılının son çeyreğinde yükselişe tanıklık edileceğine dair bir rapor hazırlayacak.

7 Şubat’ta Mahalletü’l Kübra kentinin Delta kasabasında bulunan Misr İplik Şirketi’nde tekstil işçilerinin başlattığı grev, işyerlerinde öfkenin arttığına dair bir alametti. Şirkete bağlı fabrikalardaki işçiler aynı gün bir grev örgütlediler. Greve 4.000 işçi katıldı. Grev, daha çok hazır giyim, çarşaf ve havlu fabrikalarında yoğunlaştı. Eylemde kadın işçilerin ağırlığı yüksekti. Öncülük eden isimler, kadın işçilerin Aralık 2006’da başlattığı grevi anımsattılar. O dönemde işçiler “Kadınlar burada! Erkekler nerede?” sloganını atıyorlardı. Şubat’taki grevde de benzer sloganlar atıldı.

2006’da kadınların eylemi, fabrikanın geri kalan kısmında başlayacak bir grevi tetiklemiş, ülke genelinde işçi hareketinin gelişiminde önemli bir dönüm noktasını işaretlemiş, tüm yurtta grev dalgası tekstil sektörünü ve başka sektörleri kuşatmıştı. O grev denemesini idare durdurmayı, daha başlamadan sona erdirmeyi bilmişti. Ama son yılda yüzlerce işçinin katıldığı toplumsal eylemlere tanıklık ettik. Bunlar, yoksullar nezdinde ekonomik ve toplumsal koşulların daha da ağırlaşmasına yönelik birer tepkiydi ve temelde devletin toplumsal rolünü azaltması, mal ve hizmetlerle alakalı teşviklerin değeri ile etkisindeki düşüş, toplumsal güvenlik ağının zayıflamasının bir yansımasıydı.

Misr İplik Şirketi’ndeki grev girişiminden birkaç hafta sonra, ekmek karnesindeki müdahaleye yönelik olarak ülke genelinde yedi kentte gösteriler düzenlendi. Mısır Ekonomik ve Toplumsal Haklar Merkezi’nin hazırladığı rapora göre, 2016’da gösterilerde ciddi bir artış yaşandı. 1.700 gösterinin 700’ü işçi eylemiydi, 600’ü ise toplumsal meselelerle alakalıydı. Bu da işçi eylemlerinin yoğunluğunun önemli oranda düştüğü 2013-15 arası dönemden sonra ruh hâlinin dönüştüğünü ortaya koyuyor. Burada karşımıza, süregiden baskı, “terörle mücadele” sloganı altında yürütülen resmî propagandanın etkisi, Şarmu’l Şeyh konferansı sonrası geliştirilen yeni ekonomi projelerinin dayattığı düzen üzerinden dile getirilen beklentiler, Süveyş Kanalı’nın ve civar bölgenin genişletilip geliştirilmesi gibi bir dizi faktör çıkıyor.

2016’da işçi grevleri ile toplumsal talepler üzerine kurulu eylemlerdeki yoğunlukta yaşanan artışa, baskı düzeyindeki ve grevlerin ezilmesine dönük saldırılardaki yükselme eşlik etti. Önemli bir gelişme de İskenderiye Tersanesi işçilerinin kışkırtıcılık suçlaması ile askerî mahkemeye çıkartılması ve grev kışkırtıcılığı suçlaması ile Kahire’de bulunan Kamusal Ulaşım Kurumu’ndan işçi liderlerinin yargılanmasıdır. Bu dönemde IFFCO yiyecek fabrikasından işçiler de yargılanmıştır.

Şubat ayında Misr İplik Şirketi’ndeki grev denemesi işte bu bağlamda gerçekleşmiştir. Bu deneme, daha duyurulduğu ânda kitlelere umut aşılamışsa da söz konusu pratiğin işçi hareketinin maruz kaldığı genel koşullardan ayrı ele alınması mümkün değildir. Grevci işçilerin kovuşturmalara maruz kalması, işyerlerindeki eylem sürecini kilitlemiş, grev tehlikeli görüldüğünden, işçiler grev örgütlenmesine dönük adım atmaktan imtina etmişlerdir. Ancak Misr İplik Şirketi’ne bağlı fabrikalardaki koşullar da bu süreçte önemli bir rol oynamıştır. 2006 sonunda işçi hareketinin yükselişinde öncülük etmiş olan bu fabrika, diğer işyerlerine nazaran daha fazla baskıya maruz kalmış, hem güvenlik soruşturmalarına hem de işçilerin idare tarafından mağdur edilmesine dönük uygulamalara tanıklık edilmiştir. Bu sebeple önceki yıllarda önemli roller oynayan işçi liderlerinin önemli bir kısmının işlerine son verilmiş veya bu işçiler başka bölümlere transfer edilmiş, burada aynı işçiler gerekli etkiyi yaratamamış, geride kalanlar, idare tarafından sürekli gözetim altında tutulmuş, bu da başarılı bir grev örgütleme olasılığını azaltmıştır. Ancak greve 2.500 ilâ 5.000 civarında işçinin iştirak etmiş olması gene de önemlidir.

Şubat başında Mahalle’de yaşanan olaylar, işçi hareketi üzerindeki iki ayrı baskının, ağırlaşan ekonomik koşulların ve polis coplarının karşılıklı etkileşiminin bir ispatı niteliğindedir. Gelgelelim, geçen yıl içerisinde yaşanan eylemlerin sayısının gösterdiği etki, polis coplarının işçi hareketinin yükselişine mani olma vasfını belli ölçüde yitirdiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca 2016 yılı, Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a teslim edilmesini öngören anlaşmaya dair politik gösterilere de tanıklık etmiştir.

Sisi rejiminin maruz kaldığı baskıların ardında başka faktörler de rol oynamaktadır. Neoliberal reformların son kısmı, uzun vadede rejiminin hayatta kalma becerisine son verecek niteliktedir. Son kırk yıl içerisinde “yapısal ayarlama amaçlı önceki programlara karşın, ülkede ardı ardına kurulan bir dizi hükümet, Nasır’ın devlet kapitalizmine dayalı politikalarından ödünç alınan toplumsal istikrarı güvence altına alacak mekanizmalara bel bağlamıştır. Bu mekanizmalar, IMF yöneticilerinin ortadan kaldırmaya hevesli oldukları devlet teşvikleri sistemini, ayrıca milyonlarca memura ödenen ücretleri de içermektedir. Aynı dönem boyunca Sedat ve Mübarek, Nasır’ın ülkedeki huzursuzluğu yönetmek için icat ettiği, devlet eliyle idare edilen “sendikalar” ve şirket yanlısı iktidar partisine sırtlarını yaslamaya devam etmiştir. Sisi’nin ekonomi politikaları ise kamu sektörüne yönelik başka bir neoliberal saldırı dalgasını ifade etmektedir. “Terörle mücadele”yle ve 2013 darbesi sonrası devreye sokulan baskıcı uygulamalarla yüklü o hummalı iklimin ötesinde Sisi rejimi, eski iktidar partisi ile devletin yönettiği sendikacılığın geride bıraktığı boşluğu dolduracak, istikrar arz eden hiçbir şey bulamamıştır.

7 Şubat’ta Mahalle’de kadın işçilerin başlattıkları eylem, tarihe başarısız bir grev girişimi olarak kaydedilemez. Aksine en geniş bağlam dâhilinde bu eylem, ileride açığa çıkacak direnişle ilgili ihtimallere dair bir emare ve işçi hareketindeki yeni yükselişe dair bir alamet olarak görülebilir.

Mustafa Bessiyuni
Anne Alexander
23 Mart 2017
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder