Pages

05 Ocak 2017

Filistinlilerin İkonası

Filistin kurtuluş mücadelesinin ikonası olarak görülen Suriyeli Rum Katolik piskoposu 94 yaşında Roma’da vefat etti.

1965’te Kudüs patrik yardımcısı olarak tayin edilen Hilarion Capucci, İsrail tarafından tutuklandı ve silâh kaçakçılığı suçlamasıyla dokuz yıl hapiste kaldı.

Mahmud Abbas gibi isimler, onu “Filistin halkının haklarını savunması” sebebiyle övgü dolu sözlerle andılar.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yürütme komitesi üyesi Hanan Eşrefi, Capucci’nin Vietnam Savaşı’na muhalefet eden din adamlarına ve Latin Amerika’da kurtuluş hareketlerine öncülük eden din görevlilerine tanık olunan, rahiplerin politik mücadelelere aktif olarak katıldıkları bir dönemin önemli bir andacı olduğunu söyledi.

“O, ilkelerini adaletsizliğe karşı mücadeleye ve eyleme aktaran eylemci kilisenin, ruhani liderlerin bir parçasıydı. O, Filistinliler için bir ikona hâline geldi. […] Devrimci rahiplerin dönemi sona erdi. Kilise, artık aktif mücadele içinde değil. O tereddüt ediyor ve ihtiyatla davranıyor. Bugün rahipler, dayanışmalarını daha çok tanık veya müdafi olarak ifade ediyorlar.”

Silâh Kaçakçılığı Davası

1922 yılında Fransız idaresi altında bulunan Suriye’nin Halep kentinde doğan Capucci, Ortadoğu’da yaşanan birçok çatışmada önemli bir rol oynadı. Filistin mücadelesi onun kalbinde özel bir yer tutuyordu.

Kurtuluş teolojisinden etkilenen Capucci, altmışlar boyunca Filistin davası ve insan hakları ihlalleri konusunda vaazlar verip yazılar yazdı. Kısa süre sonra da FKÖ lideri Yaser Arafat’la yakın dostluk kurdu. Capucci, çeşitli konuşma ve yazılarında İsa’yı Filistin direnişinin savaşçılarıyla kıyasladı.

Kamuoyu onu asıl olarak Ağustos 1974’te tanıdı. O dönemde İsrail, Capucci’yi Beyrut’tan işgal altındaki Doğu Kudüs’e arabayla giderken tutukladı. Arabanın üzerinde Vatikan’ın diplomatik plakası vardı. Askerler, Mercedes’i aradıklarında tüfekler, tabancalar, mühimmat ve patlayıcılar buldular.

İsrail, ayrıca onu o dönem ABD dışişleri bakanı olan Henry Kissinger’ın Kudüs ziyareti esnasında şehre üç Katyuşa füzesi atma planında parmağı olmakla suçladı.

İsrail medyasının “terörist rahip” dediği Capucci, yabancı ajanlarla temas kurmak ve yasadışı silâhlar taşımakla suçlandı. Bu, İsrail’in üst düzey bir din adamına yönelik dillendirdiği en ciddi suçlamaydı.

Açlık Grevleri

Dönemin Rum Katolik patriği V. Maximos Capucci’nin rolünü otuz yıl önce Yahudileri Nazi işgalinden kurtarmak için canlarını riske atan rahiplerin oynadığı rolle kıyasladı.

Capucci, mahkemede sorulan sorulara cevap vermeyi reddetti ve İsrail askerî mahkemesinin kendisini yargılayacak bir mercii olmadığını söyledi. 12 yıl hapse mahkûm edildi. Birkaç kez açlık grevi yaptı. Papa VI. Paul’un baskısıyla İsrail 1978’de Capucci’yi hapisten çıkarttı.

O dönemde Filistinliler, Capucci’nin hapisten çıkması için birkaç gerilla eylemi gerçekleştirdiler. Bunlardan biri de 1976’da Air France uçağının kaçırılmasıydı.

Capucci’nin hapisten çıkış şartlarının bir parçası olarak İsrail, onun bir daha Ortadoğu’da bir yere atanmaması konusunda ısrar etti. Bunun üzerine Vatikan, Capucci’yi önce Latin Amerika’ya sonra da Avrupa’ya gönderdi.

Buna karşın bölgedeki faaliyetlerine devam etti. 1979’da Şam’da FKÖ toplantısına katıldı.

1979’da İran Devrimi esnasında rehin alınan ABD büyükelçiliği personelinin serbest kalması ile ilgili olarak yürütülen müzakerelerde yer aldı. 1990’da Batı’nın Irak’a karşı uyguladığı yaptırımları protesto etmek için Bağdat’a gitti. Bu yaptırımların, beş yüz bini aşkın Iraklı çocuğun ölümüne sebep olduğu iddia edildi.

Şeref Madalyası

Filistin davasının kendisini harekete geçiren önemli bir unsur olduğunun diğer bir göstergesi de onun iki kez Gazze ablukasını kırmak için örgütlenen iki yardım gemisine binmesidir. Üstelik bu dönemde o doksanına merdiven dayamıştır.

2010’da İsrailli komandoların uluslararası sularda saldırdığı Mavi Marmara gemisindedir. Gemide dokuz insan katledilir. Capucci tutuklanır ve kısa süre Beersheva Hapishanesi’nde kalır. O, İsrail’e 32 yıl sonra ilk kez adım atmıştır.

Kısa bir süre sonra verdiği mülâkatta o gemiye “Gazze’de işkence gören, zulme uğrayan mazlum akrabalarıyla bulup onlara ahlâkî ve manevi açıdan destek vermek için bindiğini” söyler.

2013’te Abbas, Filistin halkına uzun süre destek verdiği için Roma’da yapılan törende Capucci’ye şeref madalyası verir.

Bu hafta içinde yaptığı açıklamada Hamas lideri İzzet Raşk, “cesur davranışlarından ötürü, özgürlük ve kurtuluş mücadelemize devam etmemiz konusunda bize örnek olacak bir miras bıraktığı” için Capucci’yi övdü.

Direnişle İlgili Tartışma

Birkaç kez Capucci ile bir araya gelen İsrailli tarihçi Ilan Pappe, onu “kendi çağının insanı” olarak adlandırıyordu.

Pappe’ye göre, Capucci’nin ömrü boyunca mücadeleye yönelik sergilediği tavrı birçok yönden değişti. Bu değişim, Filistin direnişinin evrimine paralel gerçekleşti. O İsrail işgaline karşı tavır geliştiren bir isimdi.

“Onun hikâyesi, Filistin nasıl kurtulacak sorusuyla yakından bağlantılı. Tartışma, Filistinlilerin Cezayir’de Fransızları kovmak için gerilla savaşı yürüten FLN modelini mi yoksa Güney Afrika’da ANC’nin yürüttüğü ırk ayrımcılığı karşıtı mücadelenin son aşamalarını mı benimseyeceği ile ilgili. Asıl konu, sivil toplumun seferber edilmesine, diplomasiye ve boykota silâhlı mücadeleye kıyasla daha fazla odaklanılıp odaklanılmayacağı ile alakalı.”

Pappe’nin tespitiyle, altmışlarda ve yetmişlerde birçok Filistinli silâhlı mücadeleyi “onurlu” bir mücadele olarak görüyordu. Onun ifadesiyle, “Capucci’nin Mavi Marmara’ya binmesi, onun da birçok Filistinli gibi yeni direniş yöntemlerine uyum sağlamaya hazır olduğunu ortaya koydu.”

Kudüs’e Dökülen Gözyaşları

Eski Filistinli bakan Gassân Hatib, Filistinlilerin Capucci’yi olumlu bir isim olarak hatırlayacağını ve anılacağını söylüyor.

“Örgütlü silâhlı mücadele, bugün Filistinliler arasında zayıf olsa da anketler halkın hâlen İsrail işgaline karşı direnmenin en iyi yolunun o olduğunu düşündüğünü gösteriyor.”

Eski Kudüs Anglikan Kilisesi Piskoposu Riah Ebu Assal ise 2004’te Arafat’ın Kahire’deki cenaze töreninde Capucci ile yan yana yürüdüğünü, onunla geçen yıl da Vatikan’da bir araya geldiğini söylüyor.

“Kudüs’ü, Eski Kent’in sokak aralarını ve halkını çok özlediğini söylediğinde gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Geri dönmeyi çok istiyordu ama İsrail onun ülkeye girişine yasak getirmişti.”

Capucci adına Irak, Mısır, Libya ve Sudan’da pullar basılmıştı.


Bölgesel Arabulucu

Capucci Ortadoğu’da öyle bir itibara sahipti ki o birçok önemli diplomatik gerilimde arabuluculuk yaptı.

1979 İran Devrimi sonrası Tahran’da rehin tutulan Amerikalı büyükelçilik personelinin serbest bırakılmasını sağlayacak anlaşmayı yapan oydu. Medya bu anlaşmayı sızdırdı.

1980’de o aynı zamanda ABD’li sekiz pilotun cesedinin alınması konusunda da başarılı bir müzakere yürüttü. Pilotlar rehineleri kurtarma görevi esnasında ölmüşlerdi.

1990’da ise Bağdat’a gitti. Amacı, Saddam Hüseyin’i Kuveyt işgali sonrası yüzlerce Batılı ile birlikte ülkeden çıkışına izin verilmeyen 68 İtalyan’ı serbest bırakmaya ikna etmekti.

On yıl sonra ise din adamları ve aydınlardan oluşan bir heyetle tekrar gitti Bağdat’a. Bu sefer amacı, Batı’nın Irak’a yönelik yaptırımlarını protesto etmekti. Muhabirlere iki Ortadoğu ülkesinin çile çektiğini, “Iraklıların yaptırımlar yüzünden açı çektiğini, diğer çile çeken ülkenin de haysiyetleri için mücadele eden Filistinliler olduğunu” söylüyordu.

İsrail’de ve işgal altındaki topraklarda Rum Katolik Kilisesi’ne mensup seksen bin insan var. Bunlar, bölgede Filistinli Hristiyan nüfusun yaklaşık yarısını teşkil ediyorlar.

Haberlere göre Capucci’nin naaşı Salı günü Lübnan’da toprağa verildi.

Jonathan Cook
3 Ocak 2017
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder