Bu ülkenin allame siyaset bilimcileri için küçük,
mütevazı bir tüyo: CHP’nin o Halk TV’deki reklâmlarla oy oranını artırması
mümkün değil. Hatta o reklâmlar, varolan oranı düşürüyor olmalı. Bu sebeple,
söz konusu kanalı izleyip “Kar Maks’ın rengi turuncu” reklâm sloganını “Karl
Marx’ın rengi turuncu” diye anlayanların bayraklarını turuncuya boyamalarının
bir anlamı da yok!
Ayrıca Ayşenur Aslan isimli “işkence yöntemi”ne bu
halkın yüzünü dönmesi pek mümkün görünmüyor. Aslan, programına konuk alıyor,
konuğundan katbekat fazla konuşuyor. Söz ve söylem üzerindeki tahakküm, CHP’nin
ana özelliği. Eylem konusundaki tahakkümü ise kendi içinden çıkma Menderes
hattına teslim etmişler. Bu devletten vazgeçecek gibi görünmüyorlar.
Devlet ise görevine layık bir içerikle hareket ediyor,
biçimini arıyor. Gerilim, bu arayışla alakalı. “Cambaz” niyetine sürekli
Tayyip’e işaret ediliyor.
Kürt, Kürdistan’ı devlete; sol sosyalizmi burjuvaziye
kurdurmak istiyor. Bizim cephemizdeki gerilim de bu şekilde vuku buluyor.
Artık “sermaye, AKP’den rahatsız” haberlerine, sol
yayın organlarında rastlanıyor. Birgün gazetesi[1], bir finans kürsüsü
başkanının açıklamalarını şevkle sahipleniyor. Başkan, esasında Tayyip’in
dediğini diyor: “ABD gibi büyük olmamız lazım.” Bu da doğalında başkanlığa
işaret ediyor. Sadece Trump istenmiyor, reforma tabi tutulmuş bir Demokrat
Parti aranıyor. Birgün de bu muhteşem haberiyle, “sermaye büyüyecek ama
a AKP buna engel oliy!” türküsünü mırıldanıyor. Milleti buna ikna edebileceğini
sanıyor. Sabancı Üniversitesi profesörünün “Biz, zayıf olduğumuz için dış
mihraklar bizimle uğraşıyor” düşüncesini paylaşan Birgün, sosyalizmin
hep ne idüğü belirsiz, bir birgüne havale etmeyi, CHP kuyrukçuluğu üzerinden
burjuvaziye uşaklık etmeyi “devrimci siyaset” zannediyor.
Bir başka İlerici örnek de[2] Mehmet Metiner’in
“rejimi değiştiriyoruz” lafını, elindeki megafonla “bakın gördünüz mü,
değiştiriyorlar işte!” diye bağırarak cümle âleme duyuruyor. Böylece bu sol
örgüt, hükümet ve rejim değişikliğini asla ve kat’a istemediğini, bu tarz bir
işin içinde olmadığını itiraf etmiş oluyor. Herkes, yuvasını buluyor.
AKP, TV’lere diziler yapıyor. O dizilerde, hep
bugündeki siyasi haritaya ve gelişmelere dair bir şeyler çağrıştırılıyor.
Ankara’daki siyaset koridorlarında da uzun soluklu bir dizi izleniyor. Perde
arkasını, seti kimse bilmiyor. Bilenler söylemiyor. Susuyor. Meclisten
çıkmışken geri dönenler de anlatmıyorlar. Sonra herkes, reytinglere bakıyor.
Kanalın asıl patronuna çevriliyor gözler. Diziyi ne vakit yayından
kaldıracaklarını herkes merak ediyor. O kanalın ve ekranın dışındaki hayattan
ürkülüyor, ona güvenilmiyor. Herkes, kendi şahsiyeti ve şahsi varlığı ile
meşgul. Sadece ona kıymet veriyor. Kim el etse onun yanına koşuyor. Bu, bizi
bir yere götürmüyor.
Hele ki Korkut Boratav’ın[3] “yerli burjuvazinin
kararı tayin edici” diyen tespitleri üzerine bir siyaset inşa etmenin imkânı
kalmıyor. Sınıfın ve sınırın silindiği bu sisli ortamda, gücün, kudretin
devşirileceği yerler de görülemiyor. Dolayısıyla herkes, geçmişte olduğu gibi,
çöplükten oy pusulası toplamaya indirgenmiş bir siyasete kani olmuş durumda.
“ABD ve yerli burjuvazi, AKP’nin ipini çekecek nasıl olsa, biz şu sürece biraz
olsun rengimizi çalalım” (TİP) deniliyor. Ama o renk, Karl Marx’ın değil, her
daim Kar Maks’ın rengi oluyor. Bu zincir kışı geçirse de otomobilin sağ salim
menziline varmasını sağlasa da yalınayaklılar, baldırıçıplaklar için kölelik
zincirlerinden başka bir işlev görmüyor.
Eren Balkır
2 Aralık 2016
Dipnotlar:
[1] “AKP’nin Dış Mihrak Söylemini 4 Dakikada Çürüttü”, 2 Aralık 2016, Birgün.
[2] “AKP’li Metiner İtiraf Etti”, 1 Aralık 2016, İleri.
[3] Korkut Boratav, “Kriz Eşiğinde miyiz?”, 25 Kasım
2016, İleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder