“İnsanım” diyen her kim ki, iktidarın ve Saray’ın
oynadığı, senaryonun bir figüranı dahi oluyorsa, bunun hesabını er veya geç
vereceğini bilmesi gerekir!
Açık seçik konuşacak olursak, 2015 7 Haziran
seçimlerinden sonra AKP iktidarı Saray’ın diktatörü tarafından ülkede
“Milliyetçi Cephe” ittifakı oluşturulmuştur. Bu Cephe içerisinde (AKP, CHP,
MHP) yer alarak Kürd sorunu çözüm sürecini bitirerek savaş ilan edilmiştir. Bu,
devletin bekasını korumak adına yapılmıştır.
Batı Kürdistan’da Rojava kantonlarının oluşması
Suriye’de Kürdlerin (IŞİD’e) karşı üstünlük sağlaması Türk militer devletini
telaşa düşürmüştür. Suriye’de 5 yıldır süren savaşla birlikte (ESAD Rejimini)
devirmek için hesaplar yaptı ama hesap tutmadı.
Türk Militer Devleti Kobani’de Kürd halkının sert
direnişi karşısında her ne kadar IŞİD’i açık seçik desteklese de Kobani’de Kürd
halkının sesi YPG’in direnişi IŞİD’i yenilgiye uğrattı. Kobani’de kazanılan
zafer Türk militer devletini ve Milliyetçi Cephe’yi huzursuz etti.
1 Kasım günü Kobani zafer ve direniş gününü
kutlayacağız. Tüm dünyanın her tarafında enternasyonal dayanışma olarak
kutlanacak bu gün AKP faşizmine ve Sarayın Diktatörüne kapak olsun!
Antep’te miting konuşmasında ’’Kobani ha düştü,
düşecek’’ diye IŞİD’e umut bağlamıştı. Ama Kobani Kürdü, Türkü, Arabı, Çerkesi,
Lazı, enternasyonal Komünistler, Devrimciler Kobani’ye akarak Kürd halkını
yalnız bırakmadı. “Komünist Enternasyonal”i yeniden örgütledi. Kobani’de Kürd
halkını barbar IŞİD’den temizlemek için yemin ederek savaştılar, öldüler,
yaralandılar ama Kobani’ye Kürd halkının, YPG’nin bayrağını Komünist
Enternasyonal’in zafer bayrağı olarak diktiler.
Hâlâ Suriye’de “Fırat Kalkan”ı adı altında Cerablus’u
bir mermi atmadan IŞİD’den teslim alarak, kendine bağlı “ÖSO” adı altında Nusra
gibi cihadcıları ve kendi askerleri ile girerek Batı Kürdistan’da Kürd halkına
karşı yeni bir Çin Seddi örerek, Kürd halkının akrabalarıyla ve birleşmesini
engellemeye çalışırken, diğer taraftan da elinden gelirse Kürdlere karşı
savaşarak kazandıkları toprakları elinden almaya çalışmaktadır. Ama nafile
geçmiş olsun; FIRAT Kalkanı da Türk devletini ve Diktatörü kurtaramadı. O tüm
dünyaya karşısında madara oldu!
Aynı şekilde “Musul bizim” diyerek nutuk atan AKP
faşist iktidarı ve Diktatör ABD’ye ve Barzani’ye yalvarmasına karşın, AKP
faşizminin ve Diktatörün amacını bildikleri için operasyonun dışında kalarak
havasını almasıyla birlikte içeriye dönerek Kürdler’den, Devrimcilerden,
Demokratlardan ve kendisine biat etmeyen muhalif medyadan ve sendikalardan
intikam alırcasına baskı, şiddet, terörü ile birlikte medyaların sesini tek tek
kapatırken, O(HAL) Kanun Hükmünde Kararnamelerle istediği kanunları Sarayın Diktatörünün
emri ile, işlemeyen mecliste çoğunluğa dayanarak, oradan alınan onayla
yürürlüğe soktular.
Her gün DBP’ye ve HDP’ye bağlı şubeler kanunsuz bir
biçimde basılarak eş başkanları ve merkez yöneticileri gözaltına alınarak
tutuklanmaktadır.
DBP’ye bağlı belediye eş başkanlarını tutuklayarak
yerlerine kayyum atayarak seçilmiş belediye eş başkanlarını hükümsüz sayarken,
halkın iradesini de hiçe saymaktadır.
En son olarak Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş
Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’yı gözaltına aldılar. 5 günlük işkence
ve baskıya maruz bıraktılar. Avukatları ile görüştürmediler. Önceden hazırlanan
yalan iddianamelerle tutukladılar, YJK geçici dönem sözcüsü Ayla Akat Ata da hapse
atıldı.
Dün de Cumhuriyet gazetesi basıldı. Yazarları
gözaltına alındı. Artık “ülkede demokrasi var, daha henüz faşist diktatörlük
yok” diyenlere ne söz söylenir bilemiyorum?
Bir ülkede 7 Haziran 2015’ten günümüze kadar
parlamento çalışmıyorsa, kapalı devre AKP faşizminin ve Diktatörün emirleri ile
açılıyor ve çalışıyorsa, bunun neresi daha demokrasi oluyor? Dimitrov’un faşizm
tahlili uluslararası komünist platformunda veya Enternasyonal’de kabul gören
bir tahlil. Bu tahlil, faşizmi “tekelci burjuvazinin, en gerici bağnaz kesimin
uyguladığı baskı ve tahakküm aracı” olarak tanımlamıştır. Buna göre faşizmi
uygulayanın İslamcı veya Hıristiyan, Yahudi, Paradoks, Putperest olması önemli
değildir.
İktidarda ister İslamcı eliyle uygulansın, isterse
başka gerici dinler adına uygulansın, bizi ilgilendiren, faşizmin gericilik
olmasıdır.
Faşizm ilericilik değil, gericiliğin bir olgusuysa
buna kılıf uydurmak kendi sonumuzu bekleyerek ölmektir. Bunun yerine
Dimitrov’un faşizm tahliliyle hareket ederek faşizme karşı nasıl mücadele etmek
gerekir?
Yeni bir mücadele şekli ile faşizme karşı ne
yapılmalıdır? Nasıl mücadele etmek gerekir? Buna kafa yorarak bir arada
mücadele etmenin zorunluklarını ortaya koymak her devrimci partinin, her
örgütün, her demokratın, her yurtseverin görevi olmalıdır.
Faşizme karşı hangi cephe ve hangi emek-demokrasi
cephesinde, nasıl örgütleniriz? Nasıl güçlerimizi birleştiririz? Konu bu
olmalı!
Yoksa birleşemezsek, mücadeleyi önümüze koymazsak,
yakında geleceğimiz çok aydınlık olmayacak. Bunu herkesin bilmesi gerekir.
Demokrasi sadece devrimci, demokrat, yurtseverlere lazım değil. O, “insanım”
diyen, “insan gibi yaşamak istiyorum diyen” herkese lazımdır.
O halde faşizme karşı hayatın her alanında örgütlenmek
gerekir. Faşizmi yok edecek tek güç örgütlü mücadeledir. Bunu bilince çıkararak
ev ev, işyeri işyeri, okul okul, mahalle mahalle örgütlenmek zorunludur.
Mehmet Özcan
01 Kasım 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder