“Minbiç’te şehid düşen Viyan Qamişlo kimdir?” sorusunu
öncelemesi gereken soru, “Viyan nedir?” olmalı.
İlk soruyu soranlar, Batı’da onu “Kürdistan’ın
Angelina Jolie’si” olarak takdim ediyorlar. Batı, onun yağını çıkartıp kendi
ekmeğine sürmek istiyor. Ne Kürd’ün davası, ne Ortadoğu’daki savaş umurlarında.
YPJ ise sadece “bizim tüm savaşçılarımız güzel!” diye cevap verebiliyor.[1]
Güzellik, estetik denilen şeyin ardındaki ideolojiye teslim oluyor. Sorun da
burada başlıyor. Böylelikle bir kişiyi “poster-kızı” yapmalarına kızma
haklarını da kendi elleriyle teslim ediyorlar.
Peki enklav nedir? İmralı’nın dışavurumları,
somuttaki imgesi, pratiğe dökülmüş hâli değilse nedir?
Batı liberalizmi, “kadını milliyetçi devrimin kıyısına
köşesine atmadığı, merkeze koyduğu için” harekete övgüler düzüyor.[2] Bu
övgüler de ancak kendi ekonomik, sosyolojik ve estetik kaygıları dairesinde
dile dökülebiliyor. “Ortadoğu bataklığı”nda açan bu güller, Batı’nın hasadına
kurban edileceği günleri bekliyorlar.
Liberalizm, emperyalizmin akıncı birliklerinin ideolojisi
olarak bölgeye hücum ediyor. Devletler, o liberal hamurla yeniden karılıyorlar.
Bir tür Janus olarak devlet, FETÖ ve Erdoğan ikiliğinde, toplumu yeniden
kuruyor.
* * *
ROAR dergisinin[3] tanıttığı kitabın yazarı Meredith
Tax, ünlü bir ABD’li feminist. Kitabında Kürd hareketini diğer gerilla
hareketleriyle kıyaslıyor ve kadınları sırf gerilla sayısını artırmak için
kullanmaması sebebiyle övüyor. Örgütün cinsel ilişkiye yasak konmasına bir
anlam veremese de üzerinde durmuyor.
Tarihte ilk defa(?) liberaller, silâhla şekillenen bir
toplumu yere göğe sığdıramıyorlar. Yazar, olası ihtimalleri de düşünerek,
ABD’den harekete “kadını merkezden asla çıkartmayın” diyor. Özünde “bu
desteğimizin sebebi bu” demiş oluyor. Mazluma ise, öznellik güzellemeleri, “her
şeyi ben yapıyorum” yanılsaması düşüyor. Havaya fırlatılan taş kendisinin
uçtuğunu sanıyor.
Jin Jiyan Azadi isminde
bir blogu olan Dilar Dirik, geçen yıl bu Meredith Tax ile bir panele katılıyor.
Haberi İlerici İsrail’den Yana Ortaklar[4] ismindeki siteden okuyoruz.
Haberin manşetini şu söz süslüyor: “Suriyeli Kürdlerin anarko-feminizmi, ilk
dönem İsrail sosyalizmine benziyor.” Bize “Allah sonunu, akıbetini benzetmesin”
demek düşüyor. Panelde Dirik artık ne demişse, ne söylemişse, dinleyiciler
arasındaki bir İsrailli, “A bu söyledikleriniz ne kadar da bizim kibutzlara benziyor”
tepkisini veriyor.
Tarihin de ortaya koyduğu biçimiyle, İsrail’in o
anarşistleri, komünalistleri, liberalleri bir bir iç ve dış İsrail devletine
eklemleniyorlar. Getirdikleri “özgürlük ve eşitlik” de orta yerde duruyor. O
kibutzlara bir tane Arap’ı almıyorlar. Arapların topraklarını çalıyorlar, gasp
ediyorlar. Yağmacılığın, yerleşimciliğin, gaspın kılıfı, anarko-feminizm
oluyor. Tam da bu yüzden Dirik’in sözleri bir İsrailliye kibutzları
anımsatıyor.
Bugün İsrailliler, “bize yerleşimci sömürgeciler
demenizde bir sorun yok, öyleyiz zaten” diyorlar.[5] Bugün kadın birliklerini
içeren ve bir tür “savaş komünizmini” işleten Nusra gibi yapılara karşı benzer
bir “savaş komünizmi” ile cevap veriliyor ve bu tarz, mutlaklaştırılıyor.
İsrail’de aynı kibutz üyeleri, 1967 savaşında cepheye
koşa koşa gidiyorlar ve savaş sonrası kendi konuşmalarını kayıt altına alan
Yahudiler, o kayıtlarda “liberal iken aşırı sağ çizgiye nasıl kaydıklarını”
anlatıyorlar.
* * *
Yukarıda bahsi edilen panelde Dilar’a “peki ama
emperyalizm?” diye soruyorlar. O da “emperyalizm, bizim zaten aşmış olduğumuz
Marksizm-Leninizm’den kalma bir artık” diyor. Meredith Tax, başka bir yazısında
bu konuma arka çıkıyor ve “emperyalizm karşıtları, köktencilere, şeriatçılara
karşı mücadeleyi askıya alıyorlar” tespitinde bulunuyor.[6] Yazısının sonunda
da şunu söylüyor:
“Liberalizmin
temel taşı olan bireysel insan haklarının güçlü bir biçimde savunulması, her
türden işe yarar solcu strateji için olmazsa olmazdır.”
Kendinden mülhem, kendinden menkul, uzaydan ve
mezardan konuşan, ezilenlere kapalı bir solculuğun rahminin neresi olduğu,
artık daha net görülüyor. Herkes, liberalizme kul ediliyor. Bu ideolojinin
rüzgârıyla şişirilen yelkenlere aldanmamak gerekiyor. Liberalizm, mızrak ucuna Kur’an
sayfası misali taktığı bireylerle bölgede emperyalizm için gerçekleştirilen
dönüşümü koruma kollama görevini ifa ediyor.
Gelgelelim, aynı rahmin ürünü olan Meredith Tax ve
feminizmi, kendi ülkesinde yakılan Müslüman kadınları hiç görmüyor.[7] Bu
liberaller, kendisine oy hakkı ve mevki veren emperyalist devletlerinin
icazetiyle, muhalifçilik oynuyorlar. Bu muhalefet dilini emperyalizmin askerî
çizmeleriyle birlikte Ortadoğu’ya da öğütlüyorlar. Sömürüye ve zulme karşı
mücadelenin dilini, içeriğini tayin etmek istiyorlar. “Devrim yapamıyorsan,
başkasının yapmasına da izin verme” kuralını işletiyorlar.
* * *
“Emperyalist Feminizm ve Liberalizm”[8] yazısından
dolayı Deepa Kumar da Meredith Tax’in hedefi hâline geliyor. Kumar, Tax’e
verdiği cevapta, CIA ile ilgili bir Wikileaks belgesinden söz ediyor. Belgede,
“Afgan kadınlarının çektikleri çilenin NATO işgali için gerekli olan kamuoyu
desteğini sağlayacağından” bahsediliyor.[9] 11 Eylül sonrası Amerikan feminizmi
tüm hücreleriyle emperyalizme örgütleniyor.
Deepa Kumar, noktada “sömürgecilik, kendi misyonunu
güvence altına almak için her daim yerelde kimi borazanlara ve işbirlikçilere
ihtiyaç duyuyor” diyor. Özünde Amerikalı liberaller ve o emperyalizmi
perdeleyen dilleri, yereldeki çatışmalarda emperyalizmin oynadığı rolü
gizliyorlar ve zulmün bıçağını kemiğinde hissedenlerin çığlığını o
sömürgeciliğin çıkarlarına uygun hâle getiriyorlar. Zalimler, her zamanki gibi,
bugün de havuç ve sopa ile iş görüyorlar.
Dilar Dirik’in “lügatten çıkarttık” dediği
emperyalizm, Lenin’e ait bir neşter. Marksizm, Avrupalı sosyalistlerin
emperyalist devletleriyle bir ve birlikte düşünen zihinlerine atılan bu neşter
sayesinde mazlum halklara açılabiliyor. Demek ki Marksizm devre dışı kalmışsa,
mazlum halklar, kendilerini emperyalist devletlerle bir gören, birlikte hareket
eden unsurlara peşkeş çekiliyordur.
O Avrupa, bugün Ortadoğu’ya gölgesini düşürüyor ve
Lenin’den intikam alıyor. Herkesi emperyalist devletleriyle bir ve birlikte
düşünen isimlere dönüştürüyor. Kürdler ise kızlarının “poster-kızı” yapılmasına
ses çıkaramayacakları bir hizaya çekiliyorlar. Batı’da o kadınlar, ait
oldukları gerçekten soyutlanıp, mülkiyet-rekabet ilişkilerinin figüranına
dönüştürülüyorlar.
“Viyan nedir?” sorusu, esasen IŞİD kadar ve Batı
emperyalizmi üzerinden de cevaplanmayı bekliyor. Zarfta IŞİD, mazrufta Batı
tasfiye ediyor Kürd’ü, görülmeyen bu. Asıl mesele, Viyan’ın aidiyet
ilişkisinden soyutlanıp, belirli bir mülkiyetin ve rekabetin ideolojisine
bağlanması. “Çirkinlik” edebiyatı üzerinden bir ideolojik saldırı
gerçekleştirdiklerini zannedenlerin bunu düşünmeleri gerekiyor.
Batı, mazlumiyeti kendi namlusuna sürme konusunda
mahir. Bölgede o mazlumiyet, cümlelerinde hep “feodalite ve kabile
ilişkileri”nden bahsediyor. Kadının merkeze alınması meselesi, özünde toplumsal
bir projenin ana ekseni olarak görülüyor ve feodal bağlardan, kabilevî
ilişkilerden kurtulmak için kadın, kimyasal çözücü olarak kullanılıyor. Başka
da bir anlamı yok.
Herkes, sonuçta emperyalizmin ilerlemeciliğine
kul-köle ediliyor. “Kadın”, liberal bir öze indirgeniyor ve sınırsız-sınıfsız
ve yek beden olarak formüle ediliyor. Batı, jeopolitikasını (sınır),
ekonomi-politikasını (sınıf) ve biyopolitikasını (beden) buradan kuruyor. Bugün
cihad konusunda aldatıldığını söyleyen IŞİD’liler, bu kurgunun harç makinesi
olarak iş görüyorlar.
* * *
Sunday Times, Viyan’ın katli haberini “Angelina Jolie”
vurgusu ile birlikte paylaşıyor. Mazlum olmanın gereği, bu haber ile kimi
Kürdlerin içleri gıcıklanıyor. Kürdler, bu tür haberlere sevinmeyi
öğreniyorlar. Haberde Viyan’ın Minbiç saldırısında değil, IŞİD’den arındırılmış
topraklarda öldürüldüğünden bahsediliyor. Dolaylı olarak haber sitesi, “bu
güzel kızı esasında Tayyip Erdoğan öldürdü” demiş oluyor.
Şu görülmeli: Batı’nın Erdoğan’la derdi nedir,
bilemeyiz. Bizim ona yönelik sınıfsal öfkemiz ile Batı’daki Erdoğan
eleştirileri arasında keskin bir ayrım olmalı. Biz, Erdoğan’ı Batı gibi
eleştiriyor olamayız. Batı’nın zarfta sunduğu eleştiri, mazrufta gösterdiği,
örtük bir dostluktur. Dipteki derin ilişkileri gizlemektedir.
Zira Erdoğan, Ortadoğu’nun yeni jeopolitikasının,
ekonomi-politikasının ve biyopolitikasının bir bileşenidir. “Cambaza bak” diye
kandırılmaya çalışıldığımız açıktır. Erdoğan’da Batı’yı, Batı’da Erdoğan’ı
eleştirmek, asıl öğrenilmesi gereken budur.
* * *
Aşk örgütlenmektir.
Viyan, aşka örgütlenmektir.
Ait olduğu mazlum halkların sevdasını ilmek ilmek
örmektir. Onlarsa aşka her daim düşmandırlar, asıl bilinmesi gereken budur.
Eren Balkır
14 Eylül 2016
Dipnotlar:
[1] Jiyar Gol, “Kurdish ‘Angelina Jolie’ Devalued by Media Hype”, 12 Eylül
2016, BBC.
[2] Janet Biehl, “A Road Unforeseen”, 15 Ağustos 2016,
Roar.
[3] Janet Biehl, a.g.m.
[4] Ralph Seliger, “Syrian Kurds”, 11 Kasım 2015, PPI.
[5] Arnon Degani, “Israel is a Settler Colonial State
–and That’s OK”, 13 Eylül 2016, Haaretz.
[6] Meredith Tax, “The Antis”, 19 Kasım 2014, OP.
[7] Linda Sarsour, “A Muslim Woman was Set On Fire”,
13 Eylül 2016, Guardian.
[8] Deepa Kumar, “Emperyalist Feminizm ve Liberalizm”,
26 Ağustos 2016, Düşünbil.
[9] Deepa Kumar, “Emperialist Feminism: A Response to
Meredith Tax”, 17 Aralık 2014, OP.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder