Evren Balta şahsında dil bulan “anlamsızlık”[1], her
tür değerin ve bağlamın hükmünü yitirmesiyle alakalıdır. Avrupa devriminin
boşluğunda düşünen Troçkistlerin, Sovyetler boşluğunda düşünen Sovyetçilerin,
Arnavutluk’un yokluğunda Envercilerin, Çin’in dönüştüğü ortamda Maoistlerin
yuvarlandığı bayır, bu anlamsızlığa dair. Hepsi de kâh liberalizmin kâh
muhafazakârlığın dallarına tutundu. Meselemiz bu.
Bu çırpınışta Balta’nın baltasını savurduğu yer, tabii
ki Doğu. Dala tutunmanın bedeli, değerleri ve bağlamı silmek. Devletin ve
demokrasinin dönüşümüne ajan olmak. O, iktidarın AKP dolayımı ile kendisini
örgütleme sürecine katkı sunuyor. Oysa AKP, İktidarın bir alt-işlevi.
Evren Balta, yazısına sağcıların çürük iddiasını
dillendirerek başlıyor: Sovyet sosyalizminin bir “Rus pratiği” olduğunu
söylüyor. Oysa o genel, müşterek sosyalizm kavgasının belli bir yerellikte
teşkil ettiği mevzi. Sonrasında devrimi sadece Avrupa’ya layık ve has görenler,
ona düşman kesiliyorlar. Bunlara, ezilmenin kibrini örgütleyenler, devrimi
horgörenler ekleniyor.
Evren Balta’nın kanaatinin aksine Batı, Sovyetler’le
rekabet ettiğinden değil, kendi iç sınıflar mücadelesini çeşitli araçlarla
kontrol ve disiplin altına almak için sosyal devleti devreye sokuyor.
Kemalistlerde görülen, ilk dönem Türkiye’de sosyalizm arayıp bulan yaklaşım,
Balta’da dünya geneline aksettiriliyor. Bakılan yer değiştiğinde, kurgu ve
teori de değişiyor. Balta hayata, yüce Batılı Kemalist odaktan bakıyor. Bu
nedenle, tüm akademik kariyerine karşın, eski sosyalist ülkelerde devlet
teşekküllerinin bir avuç oligarkın eline nasıl geçtiğini idrak edemiyor. Çünkü
o, devrim değil, devlet geleneğine bakıyor. Sovyetler ölünce düşmanlarının
gözünde bile badem gözlü oluveriyor. Buna pek aldanmamak gerekiyor.
Evren Balta, sosyalizmin üretim tarzı değil, bölüşüm
sistemi olduğunu düşünüyor. Tipik bir küçük burjuva tavırla, dolaşım meselesine
kilitleniyor. Soğuk Savaş diye kendisine öznel pay biçtiği dönemde ABD
üniversitelerinde sosyal bilime yatırım yapılıyor. Devlet ve sermaye, Soğuk
Savaş öncesinde sanayiyle ve teknolojiyle ilgili projelere yoğunlaşırken, bu
dönemde kitlelerin nasıl maniple edilecekleri, Sovyet ideolojisinin nasıl
parçalanacağı gibi konu başlıklarına odaklanıyor. Muhtemelen bu külliyatın eseri
olan Balta, kaşığını o çorbaya daldırıp, hoşuna gidenleri alıyor. Amerikan
akademya, doymak için bu çorbayı içmeye mecbur.
Tadından vazgeçemediği çorba, yirmilerden beri
dillendirilen totaliterizm, fundamentalizm gibi konulara yönelik eleştirilerle
baharatlandırılmış. Bu sebeple Evren Balta, o eleştirilerin Sovyetler ile
ilgili olarak dillendirildiğini görmüyor. “Emperyalizmin pompaladığı
fundamentalizm”, bir strateji gereği devreye sokuluyor. ABD, “Afganlara Rusya
sizi işgal edecek”; Sovyetler’e de “desteklediğiniz hükümeti gericiler yıkacak”
diyor. Sovyetler denilen ilmek, Afgan coğrafyasında çözülüyor. Balta, bu
noktada emperyalizmi ne de politik tezahürlerini görebiliyor. O sadece
kendisini görebiliyor. Trump’ta bile batı karşıtlığı görecek vuzuha sahip
olması, gerçekten tuhaf.
Batı karşıtlığı, ona göre, “popülist siyasal
liderlerin kullanışlı bir aracı.” Aşağılayıcı bir ifade olarak popülizm,
Balta’nın lügatinde Sovyetler’i asla ifade etmiyor. Çünkü onunla devrim değil, devlet geleneği
üzerinden rabıta kurabiliyor. Ama o siyasî liderlerin, “ezilenlerin,
alttakilerin” politik-ideolojik yönelimlerini kontrol altında tutma
zorunluluğundan hiç bahsetmiyor. Kitleyi aşağılayan bakış, tüm göz hücrelerini
ele geçiriyor.
Buradan, iktidarı, devrimi görmemeyi maharet sayan
Sovyet sonrası dönemin solculuğuna, “başka bir dünya mümkün”cülüğe bağlanıyor.
Bu mümküncüler, Avrupa’dan Latin Amerika’ya göç ediyorlar. Halka sol masallar
anlatırken, siyasetin yüksek katlarında emperyalistlerle sömürü ve yağmayı
katmerleyecek anlaşmalara imza atıyorlar. Evren Balta’da tanık olduğumuz,
halkı, kitleyi küçümseyen dil bu solculuğun eseri. Söz konusu kibirse halktan
yenilecek tokattan sakınma yöntemi.
Özellikle sosyalist veya komünist partilerin Batı’da
yürüttüğü, “tüm güzel haklarınız Sovyetler’in eseri” propagandasının alıcısı
olmamak, bu diplomasiye has dilden uzak durmak gerek. İzmir Fuarı veya
İskenderun Demir-Çelik’le anlaşılabilecek bir dünya değil bu. “Babam çocukken
Sümerbank’tan çiçekli pazen elbise almıştı” cümlesi, artık manasız. Bunlar,
üretimin, bir devrimi yaşatmanın maddi zorluklarıyla boğulan Sovyet halklarının
idrak edilmemesinin, devrimi yapmanın maddi zorunluluğuyla yüzleşmemenin sonuçları.
Balta, TKP ile aynı evrende fikir yürütüyor
dolayısıyla. TKP, “biz başka dünya isteriz”, gerçek Enternasyonal Marşı ise
“yakında duyacaklar havada uçuşan kurşunları” diyor.[2] Balta ve TKP bu geri,
eski dünyaya ait lafları kenara itip hayal âlemine dalıyor. Çünkü o, sadece
dolaşımdaki payını istiyor, hayale vakit ve imkân buluyor.
“Zeki Müren de bizi görecek mi?” lafına atfen, “acaba
o dünya istiyor mu TKP’yi veya Balta’yı?” diye sormak gerekiyor. Dünya nedir?
Neresidir? İnternete ilk bağlanınca “aha komünizm gelmiş” diye sevinenlerin
dünyası mı mevzubahis olan? ABD çizmeleri veya Kemalist devletin çizmeleri
arasında ayrım ve seçim yapanların dünyası ile ezilenlerin dünyası bir olabilir
mi?
“Üniversiteyi eski hâline geri döndüreceğiz” diyen,
Anayasa Mahkemesi’nce kuruluş tarihi 1993 olmamasına rağmen, bu tarihle tescil
edilen TKP’nin başka bir dünya istemesi mümkün değil. Balta ve TKP, sadece AKP
gerçekliğinde, dolaşım alanına, küçük burjuva dünyasına dair bir pazarlık
yürütüyor. Pay ve hak istiyor. Her ikisi de egemenlerin dünyası ile ezilenlerin
dünyası arasında ayrım yapmıyor. İkincisinin biriktirdiği kudret imkânlarını
ilkinde yansıyan gölgeler üzerinden ezmeye gayret ediyor.
Bu tip solcular, “ezilen”e öteki olarak tahammül
edebiliyor, bunu öğütlüyor; ezilen, başını çıkarttığında da onu hemen
ötekileştiriyor, insan yurduna koymuyor, oradan da egemenlerin
sınırsız-sınıfsız “insan” tasarımına sığınıyor. Batı’yı ancak kendi yarattığı
değerleri sahiplenmemekle eleştiriyor. O değerlerin savunuculuğuna soyunuyor.
Hepimizi Batı’nın değerlerine, anlam dünyasına ve bağlamına esir etmek istiyor.
Batı’nın yarattığı değerlerde sömürüye-zulme dair boyutu görmezden geliyor.
“Değerler” dediği şeylerin, ezilenlerin kazanımlarının temellük edilmesine dair
bir içeriğe sahip olduğunu anlamak istemiyor. “Öteki” deyip küçümsediği
ezilenlerin yer/mevzi tutma iradesini “gerici” kabul ediyor. “Benim kadar yüce,
ilerici ve hayalperest olamazsın, çünkü sen zavallı, eziksin” diyor. Böylelikle
yer/mevzi tutma iradesiyle ortaklaşma zorunluluğundan kaçıyor, bu iradenin
ortakçı boyutunu toprağa gömüyor ve kendi mevkiini korumak adına, emperyalizmin
ve sermayenin “evrensel”ine kaçıyor.
Ekim devrimcileri, Batı liberallerine, küçük
burjuvalarına yaranmak, hoş görünmek için yapmadılar devrimi. Ekim dâhil hiçbir
devrimin böylesi bir anlamı yok. Anlamını, değerini ve bağlamını bu
liberallikte, küçük burjuvalıkta bulanların devrime ve devrimci mücadeleye
burjuvaziden yana ayar vermeye çalıştığı açık. Ezilenlerin ayar bozan pratiği,
kavganın semaya yükselen teberi, daha çok hayal kıracak, daha çok uyku
kaçıracak, bu net.
Eren Balkır
23 Eylül 2016
Dipnotlar:
[1] Evren Balta, “Bir Kuruntu Olarak Batı Karşıtlığı”, 23 Eylül 2016, Duvar.
[2] “Komünist Gençlik’ten Mücadele Programı: Biz Başka
Bir Dünya İsteriz”, 23 Eylül 2016, Sol.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder