“Şer Ekseni”, Bush’un ifadesiydi. Irak, İran ve Kuzey
Kore’yi tanımlamak için kullanılıyordu bu tabir. Bush’un dışişleri bakanı
Condoleezza Rice [2005-2009] ise listeye Küba, Zimbabwe, Burma gibi ülkeleri
ekledi. Bir zenci yarıcının kızı iken müesses nizam içerisinde hızla yükselen
bu isim, bir dönem Sovyetler’in dağılması sonrası kurulan ülkelere danışmanlık
yaptı. Onun ikbal merdivenlerindeki bir basamak da bu tedrisat.
Devlet zulmediyor, sonra mazlumun içinden birilerini
kendisine ajan olarak örgütlüyor. Rice, CFR üyesi oluyor. Yüz binlerce insanın
Ortadoğu’da ve başka yerlerde katledilmesinin altına imza atıyor. İşkencelerin
arkasında da o var. Devlet, burjuvayla-ezenle aynı masaya oturup kendisini
sınırsız-sınıfsız zanneden mazlumun küçük burjuvalaşmış intikamını kendisine
örgütlemede gayet mahir. İşi bu. O devletin örgütleyip eğittiği Rice,
sonrasında Sovyet tedrisatını Ortadoğu’ya taşıyor.
Rice, güya zenciler için silâhlanma hakkını savunuyor.
Çeşitliliğin hayırlı olduğunu söylüyor. 1949’da komünistlerin iktidara geldiği
Çekoslovakya’dan kaçan, Yahudi (sonrasında Katolik) diplomat Josef Korbel’i
akıl hocası kabul ediyor. Korbel, hem Bush’un akıl hocası, hem de Clinton
döneminin dışişleri bakanı Madeleine Albright’ın [1997-2001] babası.
Biri zencilerin, diğeri Yahudilerin zulme karşı
verdikleri mücadeleye savrulmuş küfür. Devlet, iki mazlumu sınırsız-sınıfsız
olduğu gerçeği üzerinden, örgütlüyor. Bu yönüyle, söz konusu isimler, baskıya
ve kontrol politikalarına maruz kalan Türk Müslümanlara dair önemli dersler
ihtiva ediyorlar.
Bugün Türkiye’de bu geleneğin içinden devlete
örgütlenmiş iki küçük burjuva ekibin dalaşına tanıklık ediliyor. Kimileri
“Habil-Kabil” olarak niteliyor kimileri de bu hikâyede iyi polis-kötü polis
oyunu görüyor. Sürekli tetikte olmamız gereken bir gerçeklik bu.
Rice’ın anımsatılması, onun dışişleri bakanı iken
(Büyük) Ortadoğu için ettiği şu lafla ilgili: “Ortadoğu’daki yapılar, iki
yerden çözülecekler: biri kadın diğeri gençlik.” Siyasetlerinin kimyası bu. Bu
kimya, doğalında bir aritmetiğe muhtaç. Emperyalizmin kadınların ve gençlerin
çilesiyle ilgilendiğini söyleyen, tetikte değil demektir. Plebyen öfke ise
kadının ve gencin ardında kendi emperyal güdülerine düşman bir emperyalizm
görüyor. İhtiyatın, eleştirinin “komplo teorisi bunlar” ucuzluğu ile savuşturulması
mümkün değil.
* * *
Türkiye'de darbe girişimi sonrası biri gençliği,
diğeri kadınları örgütlemeyi hedefleyen iki yayın, aynı anda faaliyetlerine son
verdi. Bu, uyarıcı bir gelişme. İki yayının müntesipleri, hayal kırıklıklarını
artık başka bir yere örgütlemek zorundalar.
İki yayın da afili cümlelerle, orta düzey edebi
laflarla duyurdular sonlarını. Biri “yalınlaştığını” söylüyor, diğeri
“durduğunu”. Rüzgârın dinmesi, bireye indirgenmiş siyaset ve ideolojinin
ölümüyle ilgili. Ama gene de deneyecekler şanslarını, ihtiyaç hâsıl olduğu
ölçüde.
O hâlde, onca “özgürlük” lafının Rice’ın Ortadoğu’ya
“özgürlük” taşıyan ordularından kendisini ayıran bir muhtevaya sahip olması
lazım. Rice, “ABD ordusunun küresel polis gücü olmadığını” söylüyorsa, “başka
polislere muhtacız” diyordur. O özgürlükçülerin kimin “polisliğini”
yaptıklarını idrak etmeleri şart. O “polislerin” bugüne dair ve ait bir teorik,
ideolojik, politik faaliyete izin vermediği-vermeyeceği artık görülmeli.
Bitmiş-tamamlanmış, bireye kapanmış bir kurgunun, “şimdinin ağırlığında”
yaşayan kitlelere bir şey vermesi mümkün değil.
Bu küçük burjuvaların yarınları güvence altında çünkü.
Maaşları, fonları var. Teoriyi, ideolojiyi, politikayı şimdiye kilitlemelerinin
sebebi de bu. O güvenceyi verenler, “şimdinin ağırlığı altında” yaşayan
kitlelerin kontrol altına alınmasını, lime lime edilmesini istiyorlar.
Sendikaları da böyle, dernekleri de.
Vakti zamanında bir sosyalist parti üyesi (EMEP)
sendika başkanı seçimi kaybedince makamındaki koltuğu alıp evine götürmüş.
Fıkra değil gerçek. Sınıfsız-sınırsız ideoloji, bu tür özneler üretiyor.
Yani sınırsız-sınıfsız öfke ve intikam, devlete
örgütlenmekten kurtulamaz. Belki de sınırsızlık ve sınıfsızlık, zaten bu
örgütlenmeye açık kapı bırakmak için. Eagleton’ın ifadesiyle, “özgürlük
mücadelesi, mülkiyeti şart koşar.” Biyolojik bedeni mülk olarak gösteren,
onlar. Bu bilinci verenler de. Onlar, kadını ve genci biyolojik varlığa
kapatmaya mecburlar.
Zenci mücadelesinden kaçmış bir kadının ve Yahudilerin
faşizme karşı mücadelesinden kaçmış bir kadının ortak noktası, ABD. Bu, asla
tesadüf değil. ABD, Ortadoğu’yu kadını ve genci esir almadan ele geçiremez.
Sınırsızlık ve sınıfsızlık konusunda genelde ABD, özelde İsrail’e öykünenler,
halklarına, o halkların mücadelesine ihanet etmeye mecburlar.
Bahsi geçen özgürlükçüler, Gezi’de kitleye tepeden
baktılar. Devlete karşı kolektif-tarihsel her türden direnç hattının
örgütlenmesine mani olmak istediler. İnternet âleminde takip sayıları bu
şekilde büyüdü. Onlar, Erdoğan’la Kuzey Kore liderini kıyaslayan paylaşımlarda
bulunanlardı. Küçük burjuvanın sınırsız-sınıfsız öfkesini ve değer düşümüne
dönük tepkilerini örgütlemek istediler. Bunu, bireyi bedene; bedeni metaya
indirgeyerek yaptılar. Özgürleşme talebi, metanın hareket imkânı olarak paranın
ideolojisine dairdi. Gezi’yi daha başında onlar bitirdi, önce kafada sonra
sokakta. Şimdi utanmadan, ekmeğini yemekle meşguller.
O yüzden CHP’ye göz kırptılar. Orada “samimi dostlar”
olduğunu söylediler. Bugün yaptıkları işten de sıkıldılar. Başka eğlence
alanlarına çevirdiler yüzlerini. Görevleri bu kadardı. Çözeceklerini çözdüler,
iğdiş edeceklerini ettiler. Hesap vermeden indiler sahneden. Her şey, oyundan
ibaretti. Sıkıldılar ve gittiler. Tecim kapıları onlar içindi. Onca çabanın
karşılığını istediler. O özel insanlar, arabalarına binip gittiler. İnce Memed
olmak meşakkatliydi çünkü.
* * *
Şu bugün daha net: sınırsız-sınıfsız öfkelerinin
hedefinde devlet ve iktidar değil, emekçilerin-ezilenlerin iktidar ihtimalleri
var(dı). Teorileri ise burjuvazinin ilerlemeci fikriyatı ve müktesebatı ile
yüklü. Yaldızlı laflar tel tel dökülünce, emekçiye-ezilene dönük öfke ve
düşmanlıkları daha açık görünüyor. Emekçi ve ezilen, özgürlük mitosunu
dağıttığı için tehlike addediliyor.
Devlet, tam da bu noktada devreye giriyor. Ezilen
kitlelerin evlatlarını her şeyden münezzeh bir “kadın” ve “genç” olmaklığı ile
kendisine örgütlüyor ve ondaki öfkeyi kendi namlusuna sürüyor. Kitlenin,
kolektifin ateşinden kaçanların yolu bu, kaçınılmaz.
Marx, “kişiyi o kişinin kendisiyle ilgili söyledikleri
üzerinden anlayamayız” diyor. Eğer bu söz doğru ise, bahsi geçen iki yayının
kendisine dair sözleri de hükmünü yitiriyor. Parmağa değil, işaret edilene
bakmak gerekiyor. Şu soru sıcak: “Kadının ve gencin çilesi bitti mi ki siz
bittiniz?”
O hâlde CHP’nin Yenikapı ile kazık attığını
söyleyenler, bugüne dek sınırsız-sınıfsız kurgularıyla CHP illüzyonuna nasıl
örgütlendiklerini açıklamalılar. CHP’de neden sınırsızlık-sınıfsızlık
gördüklerini anlatmalılar. “Başı kesik horoz” dedikleri devleti basit manada
yönetme pratiği ile kavramalarının hesabını vermeliler. Bu hesap, marksizmi ve
sosyalizmi devletin reorganizasyonu sürecine örgütlemiş olmalarına dönük hesabı
da içeriyor olmalı. Madem öyle, “ağlayalım mı horozun hâline!” Devletin
sahiplerine “göreve talibim” mesajı göndermenin anlamı ne?
Ezileni-emekçiyi kendi küçük burjuva öfkesine
örgütlenmediği için aşağılamanın manası yok. O, bir tarihle ve kolektif
ilişkilerle birlikte yaşıyor. Soyut bir “İşçi” ve soyut bir “Ezilen” ise, kendi
varlığını sınırsızlık-sınıfsızlıkla tanımlayan küçük burjuvanın bir vehmi. O
küçük burjuvaya yönelik saldırı, düşmanın sömürülen-mazlum kitlelerin içindeki
elini kırmakla ilgili. Bunu yapmayanların “sol liberalizm”den dem vurmaları
manasız.
O liberalizm, işçiyi ve ezileni, işçide sınırsızlık,
ezilende sınıfsızlık gördüğü için değerli ve işe yarar kabul ediyor. Gerçek
işçi ve gerçek ezilenden uzak durulması, beceriksizlikle, nesnel engellerle
değil, işçilerin sınıfı, ezilenlerin sınırı anımsatma ihtimali-tehlikesi ile
alakalı.
Ortadoğu’yu kadın ve gençlikten çözmeye çalışanları
tanımak gerek. Onların şer ekseni varsa bizim de olmalı. Kadınları ve gençleri
küçük burjuvanın sınırsız-sınıfsız varlığına örgütleyenler, işte bizim şer
eksenimizin parçası, alt bileşeni.
Eren Balkır
5 Ağustos 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder