Darbe girişimi esnasında Özel Kuvvetler bünyesinde
yaşanan çatışmada öldürülen Semih Terzi’nin Eğit-Donat işinin bir parçası
olduğu söyleniyordu. Terzi’yi bir emirle vurduran Zekai Paşa, bugün o
Eğit-Donat bünyesinde eğitilen ÖSO unsurları ile Cerablus’a girdi.
Peki o vakit Zekai Paşa, Semih Terzi’yi niçin
vurdurdu? İkincisinin Fethullahçı inisiyatifin bileşeni olduğu iddia edildi.
İyi de yol neden çatallandı? O çatal milletin bağrına niçün saplandı? Suriye’ye
girmek istemeyen ordu mu yoksa AKP miydi? Darbe girişimi, buradaki düğümü
çözmek için miydi? Devlet değiliz ki bilelim?
Bildiğimiz bir şey varsa, Menbiç’ten uzaklaştırılan
IŞİD’in Cerablus’a gittiği, operasyon öncesi orayı boşalttığı. Ha bir de
Antep’te patlayan bomba ve turaba verdiğimiz körpe kuzular.
Anlamadığımız ise şu: Suriye Kürdleri IŞİD’e karşı örgütlenmişken, müstakbel Kürdistan veya Rojava için varlığını armağan ediyor. “Rejimi iki günde silip atarız” diyorlar şimdilerde.
Türk sosyalistleri diyor
bunu. Diyorlar ki “liberaller, emperyalistlerin petrol kuyularını, bizse
devrimin inşasını, devrimci iradeyi görüyoruz.” Herkes başkasını kendinden
biliyor, yiğit Kürd gençleri petrol kuyuları gibi bir maddi sermaye kabul
ediliyor. Sonra da aslolanın “örgüt, bedel ve feda” olduğu söyleniyor. Masanın
ortasına keleşi koyduğunda özneliğinin tanrı olacağını biliyor. O keleşle
liberal olmaktan kurtulduğunu zannediyor. Devlet “en iyi Kürd ölü Kürd” diyor,
bunlar da tersten aynı şeyi söylüyor. Küçük burjuva hezeyanlarına kurbanlar
arıyorlar. IŞİD neden gelip kanlı bıçağıyla çaldı kapıyı, soran yok. Fırsatlar,
rüzgârlar, batılı olan öznenin bu geri, yoz diyarda büyük görünme çabaları.
Burada hiçbir şey yapamamanın kılıfı. Orada emperyalizm halklara devlet; burada
devlet bireylere “emperyalizm/istila/işgal” vadediyor. Hâlâ Benjaminci
hikâyeler anlatıyorlar. Bu devrin geçeceğini, geride acı bir yel kalacağını
biliyorlar. Sorumsuzluğun, hesap sormazlığın, hesap vermezliğin adını
değiştirip duruyorlar.
Sonra Fırat’ın doğusu türküsü tutturuluyor. Yola revan
olunuyor. Amerikan ajanları “Kürdleri Rakka’ya sürmek lazım” diyorlar TV
kanallarında. Kürd liderler, “ABD bizi bu sefer satmayacak” diyorlar. Türkiye
içine yönelik olarak da “ordu bizimle savaştı, siyasette pay istedi, bu yüzden
darbe girişimi oldu” tespiti dillendiriliyor. AKP-CHP-MHP koalisyonuna
saldırılıyor. Bir yandan “düşmanı biz birleştirdik” deniliyor, halka da “siz de
birleşin” buyuruluyor, birleşmeyeceğini bile bile. Birleştirecek olanlarsa, başka
hesaplar ve hayaller peşinde. Her şeyde devlet ve burjuvazi bulanlar, bu hesap
ve hayallerdeki devlete ve burjuvaziye neden kör?
Diğer yandan koridor bir türlü birleşmiyor. Eski
subaylar, orduda olan L şeklindeki koridorun sivil koridorla birleştirilmesi
gerekliliğinden bahsediyor. El-Bab kapısına göz dikiliyor. Bilmiyoruz,
dövüşüyor gibi olanlar gerçekte dövüşmüyor olabilir mi? Kürdistan edebiyatına
dair kalem oynatanlar, gündelik çıkara dair yönelimleri gizliyor olabilirler
mi? Aynı şekilde AKP “büyük Türkiye” derken, küçük hayatlarımızın iliğini
sömürenlere hizmet ediyor olabilir mi? “Koridorlar” dedikleri, Kürdî mi, Türkî
mi, İslamî mi yoksa ırk ve din olarak sermayeye mi dair? Sermayenin getireceği
hürriyet hürriyet midir?
Bir “Türk-İslam sentezi”nden bahsedilip duruluyor bu
fırtınada. TRT’ye milleti gaza getirecek diziler yaptırılıyor. Komik
olanlarında koca sol partilerin yönetimindeki şahıslara rol düşüyor. Bu
şahıslar reklâm piyasasını da boş bırakmıyor. O piyasada Erdoğan millete
mücadelesi için “teşekkür” ediyor. “Virgül koyuyoruz” diyor. O mücadelenin
kendisi için verildiği vehmine kapılıyor. Halklar, kavgalı yürekler arasındaki
bağlar, o bağ bahçe sahipleri için kopartılmak zorunda. Onca kavmi sinesinde
cem eden bu topraklarda düşmanın tefrikini her daim reddetmek gerekiyor.
* * *
Sefer Düştü Gürcistan’a bir Köroğlu türküsü. Ertuğrul-Diriliş dizisindeki
AKP kodları dâhilinde bu türkünün sözleri ve ismi değiştirilip Sefer Düştü
Bizans’a yapılıyor. Tarih diyor ki Ankara Savaşı sonrası yeniden kurulan
Osmanlı, Bizans’ın doğulu hâli. O vakit Oğuz boylarının yiğit cengâverleri,
önce o Osmanlı’ya kılıç sallamalı. Solcu bir türkü zannedilen Bedreddin, o
kılıç değilse nedir? O kıyamlarda hep Bizans’a direnç var. “Bizans sizin
namusunuza halel getirmez” diyen Fethullah’ın peşinden gidenler bir de buradan
düşünsün.
Kabzası tutulan kılıç başkasının olabilir mi bugün,
fikredilsin. Sovyetler yerine Kürd’ü ikame edince şahsi sorunlarını
hallettiğini düşünenler, Soğuk Savaş ve Sovyet coğrafyasının lime lime
edilişinde umudu nerede görmeli? Sovyetler’le devrim değil ancak devlet
dolayımı ile ilişki kurmuş olanlar, bugün Kürd’le de devlet üzerinden ilişki
kuruyor olabilir mi? Gerçek Kürd’le muhabbet kurmayı zûl kabul edenlerin
böylesi bir ilişki kurmaktan başka bir seçeneği var mı?
Köroğlu der dem şu demdir
Köhnelerde kalan gamdır
Gazad'isen toy bayramdır
Mal u baştan geçen gelsin
Kılıcından akan kanı
Şerbet edip içen gelsin.
Türk’te ve Müslüman’da devleti ve burjuvaziyi
görenler, kendi solculuklarında-sosyalistliklerinde de devleti ve burjuvaziyi
görmeyi öğrenecekler. Bu türküde ataerkillik, militarizm, bireye küfür,
mülkiyet hakkına saldırı görenler, bu milletin nelerini budadıklarını idrak
edecekler. Her dem ezen-ezilen, yoksul-zengin, işçi-burjuva ayrımlarına
bakacak. Belli bir yerde olduğu vakit, o ayrımlardan azade olduğu vehmine
kapılmayacak. Oddan yana olduğunda yanmayacağını düşünmeyecek, yanacak.
Mazlumun-yoksulun sentezini tamama erdirelim o vakit:
“Gerçek müminler […] Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla savaşanlardır.” [Hucurât:15]
Bu sentez, “devlet laik olmalı” diyenlerin tüylerini
diken diken edecek. O hâlde küçük burjuva tüylerden arınmak elzem. Zira devlet,
AKP şartlarında, zaten laiktir. Demek ki burada kastedilen, bireydir. Dinin
bireyin hayatına müdahale etmesine karşı çıkılmaktadır. O bireyin
hassasiyetleri örgütlenmektedir. Bu cihette, laiklik vurgusu, özünde bireyi
devlet görmektedir, görmek istemektedir. Biraz geriden baktığımızda şu görülür:
devlet, bu solcular eliyle, bireylerde yeniden örgütlenmektedir.
Bugün her şeyiyle faş olan devlet, doğrudan bireyler
eliyle, oradan teşkil edilmektedir. Teşkilât, tanzimat ve tahkimat bu
amaçladır. Herkese bu yönde görevler tevdi edilmektedir. Cümlesi, siyaseti
devletin ve burjuvazinin dağıttığı rol ve görevleri ifa etmek olarak
anlamaktadır. Bu anlayış, ne maldan ne candan cayar, ne kılıcından akan zalime
ait kanı şerbet niyetine içer.
Köroğlu, “kimseye etmen zulüm” diyendir. Bahis konusu
olan, zalime karşı gazadır. Cerablus kimin yurdudur? Irak’ı, Suriye’yi ülke
topraklarına katmayı hayal edenler, o toprakların insanına bu hayalden
bahsetmiş midir? Veya internet köşelerinde sıkça kullanılan “Kürdistan”
kimindir, nedir? Pentagon masalarında, Avrupa pazarında cari olan Kürdistan’ın
bu kadîm coğrafyanın “Kürdistan”ı ile alakası var mıdır? Kim neyin mücadelesini
vermektedir? AKP demek, İslam’ın cenneti ile Kürd’ün Kürdistan nam cennetini
herkes için cehenneme çevirmek demektir. Köroğlu’nun kır atının nallarıyla
dövdüğü toprak o cennet kavgasıyla manalıdır. Mazlumun cennet kavgası
yoldaştır, gardaştır, adaştır.
Eren Balkır
25 Ağustos 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder