Masa başında kurgulanan siyasetin gerçekte bir
karşılığı yok. Bu açıdan, geçmiş değerlendirmesi üzerinden birer güç olarak
görülen TKP ve Dev-Yol’un şeklen güçlü ve iyi görülen yanlarını kendinde
toplayarak yol alacağını zannetmek, bir vehimden ibaret.
O şık gömleği giyince kitlelerin yüzlerini kendisine
döneceği düşünülüyor. Kente adım atıldığı noktada Dev-Yol ile; ülkeye adım
atıldığı aşamada TKP’yle yüzleşiliyor, bu iki yapının imkânları bir potada
birleştirilmeye çalışılıyor.
Kâbe’ler yıkılınca özneler kendilerini merkeze koymuş,
onun etrafında tavaf etmişlerdir. Bu sayede en cazibeli iki örgüt olarak TKP ve
Dev-Yol, tüm küçük burjuvaya has yönlerini bugüne aktarmayı bilmiştir. Kendine
kapalı özne, kendine kapalı bir teori ve pratik üretmek için bu cazibeden
istifade etmiştir.
İki yapının da 12 Eylül momentinde darbenin birer
gerekçesi olarak dillendirildiğine şahit olunmuştur. Oysa bu iki örgüt darbeyi
önceden bilmektedir ve bu darbenin Kemalist-ilerici bir darbe olacağını
düşünmüştür. Neden böylesi bir öngörüde bulunulduğunun bir izahı yoktur. Bugüne
dek etkisini sürdüren bir olgu, iki örgüt arasında 1977 1 Mayıs’ında yaşanan
gerilim, diğeri de iki örgütün darbeye karşı konumudur. İki olgu da bugünün sol
siyaset dünyasında hâlâ tayin edicidir.
Darbenin alkışlanması emrini veren TKP kadrolarından
birisi de Veysi Sarısözen’dir. Sarısözen, darbeden hemen sonra darbeye karşı
direnişi örgütlemeyi değil, kadroların güvenliğini öne aldıklarını
söylemektedir. Zaaf buradadır. Dev-Yol ise gazetecilik seviyesine gerilemiştir.
İki örgüt de toplamda devletin çeşitli sebeplerle
eksik ve boş bıraktıkları alanlarda varolmuştur. Murat Belge’nin müstear adla
ifade ettiği üzere, “otantik bir anarşist hareket” olarak Dev-Yol, bu tarifin
sunduğu hizaya geri çekilmiş, parti ve iktidar perspektifini adım adım terk
etmiştir. TKP ise özü itibarıyla Sovyetler’in ana yönelimine tabidir.
Döne dolaşa her iki örgüt, ülke ve kente adım atar
atmaz, ülkenin ve kentin sahibi olarak gördükleri güçlere göre şekillenmeye
başlamıştır. TKP’li gençlerin tek görevi, sendikacı yoldaşlarının seçimlerde
muzaffer olabilmesi için seçim binalarını koruma altına almaktan ibarettir. Bu
yöntem, bugün Dev-Yol türevi örgütlere devredilmiştir.
O binanın sahibi bilinmektedir. CHP ve onu içeren
müesses yapıya halel getirmeyecek belirli siyasetlerin devreye sokulması
şarttır. Gerçek ve gerçekçi siyaset, bunu emretmektedir. Tepeden inme kurulan
yapıya bir kitle desteği ve meşruiyet kaynağı lazımdır.
Dolayısıyla, solun sadece kendisine siyaset yaptığı
tespiti doğru ise, seksen öncesinde ve sonrasında ortak bir davaya örgütlenmiş
bir yapıya rastlamak pek mümkün değildir. Bu açıdan, örgütlerin sürekli
birbirlerinin boşluğuna, eksikliğine oynaması, buna göre hareket etmesi,
düşmanla yüzleşilecek meydanın boş kalmasına sebep olmuştur. Taksim, 2016’da bu
sebeple boş kalmıştır. Söz konusu mesele kadîm bir meseledir. O meydana, o
kavşağa, o ceme dair bir teori ve politika zaruridir.
Kent ve ülkenin sahipleri sürekli dikkate alındığından,
bugün Veysi Sarısözen, 23 Nisan ve 19 Mayıs ile Fetih kutlamalarını karşı
karşıya getirmeye çalışmaktadır.[1] 1923’le başlayan sürecin bileşeni olduğu
vehmine kapılmak, bu türden ideolojik sapmalara yol açmaktadır. “Tehlikenin
farkında mısınız?” Cumhuriyet gazetesinden sonra Sarısözen’in ağzından
da dökülmüştür. Sarısözen, PKK’nin yanına bu yüzden iliştirilmiştir.
İnönü Alpat ise seksen öncesinin Dev-Yol’undan
bahsederken, bugünkü siyasetiyle doğalında çatışmaktadır.[2] Esasen Alpat,
toplam Dev-Yol mirası dâhilinde “sınıfsal” olduğunu düşündüğü bir ayrım
gerçekleştirmek niyetindedir. Bu açıdan, hareketin kodamanları karşısında
mızmızlanmaktadır. O ilişkilerden de asla feragat edememektedir. Sonuçta miras,
tatlıdır.
Bugünkü laiklik vurgusunu yapan Alpat’la yazısında
“Devrimci Yol, boğazından haram lokma geçmeyenlerin yarattığı bir hareketti;
biz, ne yazık ki bu konuda inandırıcılıktan hayli uzağız. […] Devrimci Yol
ihtiyacı olanlara el uzattığı, yoksulların Hızır’ı olduğu için büyüdü” diyen
Alpat, ne tuhaf ki aynı kişidir. İşine geldiği yerde dindışılık önermekte,
işine geldiği yerde dinî terimlere başvurmaktadır. Onun için her şey, istismar
edilecek birer malzemeden ibarettir.
Tüm teori ve pratik, öznenin nasıl göründüğü
meselesine doğru daralmıştır. Bu açıdan, Köz’ün 1 Mayıs değerlendirmesi,
yukarıda bahsi geçen çift dillilikten muzdariptir. Hem sendikaların ağzına
bakılmakta hem de “1 Mayıs’ları sendikalara bırakma!” denilmektedir. Özünde
siyaset, sadece sol içine yönelik olarak sivriltilmekte, elde varolduğu
zannedilen kitleyle yetinilmektedir. Burada parti tartışmaları, devrimin közü
olmak değil, rekabet piyasasında bir koz elde etmek için yürütülmektedir. Kitle
için sergilenen onca telâş ve arzu, dar bir örgütle neticelenmektedir.
Oysa Sarısözen’in ya da Alpat’ın kurduğu kitlenin
gerçek karşısındaki soyutluğu barizdir. Bu kurgunun gerçekte hamallık,
emekçilik eden kitleyle bir alakası yoktur. Zira o kurgunun kendisi halkın
iradesine tümüyle kapalıdır, o irade, ancak şeklen, zahiren, geçici olarak,
istismar edilebilecek bir meseledir.
Özellikle Sovyetler’in çözülmesi sonrası teşkil edilen
sol tartışma platformunu Gezi dağıtmamışsa, hiçbir güç dağıtamaz. “Kent ve
ülke”de suyun başını kime “tut” denilmişse, o tutmaya devam edecektir.
Dolayısıyla Alpat’ın iddiasıyla, “asıl iş, ruh halimizi değiştirmek, zaaflı
yönlerimizi gidermek, arınmayı gerçekleştirmek” değildir. Tek mesele,
psikolojik maraz, kişisel zafiyet olamaz.
Harcı ülkenin kuruluşunda güç sahiplerine göre
karılmış bir TKP’nin, mayası kentin kuruluşunda güç sahibi olanlara nispetle
şekillenmiş bir Dev-Yol’un geleceğe söyleyeceği bir söz yoktur. Bu iki örgütün
hamalları, emekçileri, müşterek davanın adsız-adressiz yoldaşlarıdır. Ölçüyü
oradan çekmek gerekir, öznelerin masa başı hesaplamalarına, iri görünme
gayretlerine göre değil. Bu anlamda, müşterek davanın ülke ve kentin
kuruluşunda güç sahibi olanlara karşı çıkması, edebi manada bin yıllık tüm
yıkıcı-kurucu geleneğe bağlanması şarttır.
Eren Balkır
3 Haziran 2016
Dipnotlar:
[1] Veysi Sarısözen, “Ulusalcı Kahrolsun PKK Diyor”, 2 Haziran 2016, YÖP.
[2] İnönü Alpat, “Devrimci Yol Neydi; Biz Neyiz?”, 18
Nisan 2016, Sendika.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder