Evet,
“zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri olmayanlar” sözü Marx-Engels
tarafından o dönem bir edebî eserden ödünç alınmıştır, ama bu, o sözün
kıymetinden bir şey eksiltmez.
Seksenlerde
ve doksanlarda burjuva ideologları, bilhassa bu söze karşı saldırı
gerçekleştirmiş, artık insanların, özelde işçilerin zincirlerinden başka
kaybedecekleri bir şeyleri olduğundan bahsetmişlerdir. Sol, maalesef, bu
saldırıya karşı yenilmiş, o kaybedilecek şeylere örgütlenmeye başlamıştır. Zaaf
buradadır.
İngiltere’de
kaleme alınmış, “Orta Sınıftan Yoldaşlara” başlıklı yazıyı buradan okumak
gerekir.[1] Yazıda bir işçi, örgütlenme ve eylem sürecinde orta sınıfın
konumlanışına dair rahatsızlıklarını yalın bir dille iletmektedir. Bizim
işçimizin bu tür yazılar yazmasına bile izin verilmez. Teori gibi bu tür
yazıları da ithal etmek zorundayız.
Yazının
çarpıcı yanı, orta sınıfın işçilerin hislerini kontrol etmeye çalıştığına dair
tespitidir. Sanatla alakalı tartışmalarda su yüzüne çıkan da bu gerçekliktir.
Öfke kontrolü ve daha az hisli olma arzusunu o işçi, orta sınıfın imtiyazlarını
koruma biçimi olarak okumaktadır ki bu, yerinde bir değerlendirmedir.
Seçkinci
sanat okumalarında alttan alta duyulan, “herkes sanat yapmasın” cümlesidir.
Politika bağlamında da başka bir söz işitilmemektedir.
Marksizm
ve sosyalizm bağlamında önemli bir yer edinen kapitalizm ve emperyalizm
analizleri, artık o koruma dâhilinde paranteze alınmaktadır. Verili her durum,
yaşanan her olay, kişisel tüm tepkiler, kapitalizm ve emperyalizm bağlamında
değil, onlardan azade bir yerde değerlendirilmektedir. Geçmişe ait isimlerle
kurulan ilişkide her daim asıl dert, o kişi üzerinden, kapitalizm ve
emperyalizm analizlerinin, oradan geliştirilen politikanın terk edilmesi,
bugünde elinin kolunun rahat olmasıdır. Parantez rahatlatıcıdır.
Evet,
Deniz Naki ile Muhammed Ali arasında paralellik kurmak önemlidir, ama ABD’li
hahamın Tayyip’e dair lafları üzerine yürekte yaşanan kıpırtı da
sorgulanmalıdır. Sonuçta Haham Michael Lerner, özünde Muhammed Ali’nin cenazesi
ile ellilerden beri siyah hareketi içine sızmaya çalışan Yahudi liberallerin
geleneği dolayımı ile ilişki kurmaktadır ve bu ilişkinin yakında gerçekleşecek
seçimlerle alakası mevcuttur. Bugün “Kürd’ün şiddeti ile devletin şiddeti
birdir” diyenlere benzer biçimde Lerner gibiler de İsrail ve Hamas’ı eşdüzleme
yerleştirmekte, gerçekliği paranteze alarak olguları açıklamaya çalışmaktadır.
Bugün
Hillary’nin gizlenmesi için Tayyip’e vurulması şarttır. Hillary üzerinden,
ABD’nin asker-sanayi kompleksinin kârlarını birkaç kat artırma planları yaptığı
söylenmektedir. Tayyip o kârlar için bir araçtan ibarettir.
İmtiyazlar
gerçektir, o hâlde gerçeğe ve gerçeğe dair bilgiye ipotek ve hüküm koymak
gerekir. Kapitalizm ve emperyalizm rahatsızlığa, öfkeye sebebiyet veriyorsa, bu
konuda tampon olmak şarttır. Lerner gibilerin yapacağı bundan fazlası değildir.
Liberaller, zincirlerin şakırtısını boğmak için vardırlar.
Oysa
Muhammed Ali, 1974’te Lübnan’daki Filistin mülteci kampını ziyaretinde Filistin
mücadelesine tüm Amerikalı Müslümanlar adına desteğini açıkladıktan sonra şu
sözü sarf eder: “ABD, Siyonizmin ve emperyalizmin kalesidir.” Lerner gibilerse
devletinin günahını Tayyip’e yükleyerek, onu uçurumdan atmak derdindedirler.
Malum, “günah keçisi” sözü, tüm günahlarını bir keçiye yükleyip, onu uçurumdan
atan Yahudilere atıfla üretilmiş bir sözdür.
Orta
sınıf, sınıflar mücadelesinde tampondur. Bu görevi layıkıyla yerine getirmek
zorundadır. Kapitalizmin ve emperyalizmin paranteze alınmasının sebebi
buradadır. Gündelik pratikte devlet, herkesi yakın tehlikeye karşı
örgütlemekte, bunu da orta sınıflar eliyle gerçekleştirmektedir. Kapitalizmin
ve emperyalizmin esamisinin okunmadığı, salt gericilik ve laiklik laflarının
duyulduğu bu momentte canlanan politik ortama pek güvenmemek gerekmektedir.
Liselerdeki isyan ve diploma meselesi aynı tepside, birlikte sunulmuştur. Bu
tepsi, imtiyazlılara ve imtiyaz sahibi olma derdiyle yanıp tutuşanlara
yöneliktir. Buradan kudret ve iktidar devşirmek mümkün değildir.
AKP
ideologları da aynı orta sınıf zihniyeti üzerinden, devlete “bizsiz olmaz”
diyerek yalvarmaktadır. Kapitalizmden ve emperyalizmden azade bir yerde, sütten
çıkmış bir “Türkiye” kurgusu üzerinden düşünülmekte, kitleler kendi gerçek
ilişkileri dışında, hatta ona düşman olan bu “Türkiye” denilen kurguya kul
edilmek istenmektedir.
Kimilerinin
Muhammed Ali ile Deniz Naki arasında ilişki kuramamasının sebebi buradadır.
Çünkü onlar, hâlâ buranın “Türk” yurdu olduğunu zannetmektedirler. Oysa “Türk”,
tek mülk sahibi olan, rekabet dünyasına galebe çalanlardan başka bir şey
değildir. Yıllardır devletin baskısına ve zulmüne maruz kalan Yörük
Sarıkeçililer değil, o mülk sahipleridir "Türk" olan.
O
Türk’ün de Kürd’ün de Arap’ın da onun adına düşünen, hislerini kontrol altında
tutan, kapitalizmi ve emperyalizmi parantez içine alan, tampon olma görevini
lâyıkıyla yerine getiren yeterince siyasetçisi vardır. Ortalıkta duyduğumuz,
onların sesidir. Zincir seslerinin işitilmemesinin sebebi budur.
Eren Balkır
11
Haziran 2016
Dipnot:
[1] Nicole Vosper, “Orta Sınıftan Yoldaşlara”, 11 Haziran 2016, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder