Pages

02 Mayıs 2016

Ak Tolga


Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız
sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız.

[Âli İmran:149]

 

Futbol taraftarlığı ile bugün devletin ve emperyalizmin “terör” dairesinde değerlendirdiği herhangi bir örgüte yönelik taktik ve strateji, benzer kodları barındırıyor. Bu kodların, AKP özelinde, kendisini “sol” addeden yapılarca devreye sokulması, trajedidir. Demek ki AKP, bu yüzden vardır.

İlk dönemi bağlamında AKP’nin liberallerle kurduğu rabıtaya övgüler dizenlerin bugün herhangi bir hesap verdiklerine şahit olunmamaktadır. Mesele, hâlâ “Tayyip Erdoğan” isimli şahsın varlığına ve psikolojisine indirgenmekte, arka planda dönen dolaplara kimse açıktan ses etmemektedir. Demek ki sesi çıkmayanların o dolaplarla maddi çıkar ilişkileri mevcuttur.

AKP’nin liberallerle ittifakı ile birlikte sola karşı bir tampon oluşturulmuştur. Liberallerle aynı tezi ve tözü paylaşan sol yapılar, bu hizalanmada gerekli yerlere müdahale etmemişlerdir. Gezi ile birlikte sol, hükümette AKP diye bir partinin olduğunu, bunun başında “Tayyip” isimli bir şahsın bulunduğunu bizzat halktan öğrenmiştir. Ama bu, kâfi değildir.

* * *

Liberallerin en sık başvurduğu cümle şudur: “Kapitalizmin ilk dönemi vahşiydi, ama o dönem aşılmıştır.” Bu cümle, bir yanıyla Marksizmin boşa düşürülmesi yöntemi olarak dile dolanmaktadır. Yirminci yüzyıl ortasından farklı bir politikleşme süreci içerisine giren Müslüman halklar, milli ve dinî kavgasını, bu liberallerle kurduğu ilişki üzerinden, sınıfî olanla tanıştıramamışlardır. Dolayısıyla AKP ideologları, Tahrir döneminde “Sovyetler yüzünden içimize bulaşmış mikroplardan nihayet arınıyoruz” diyerek ellerini ovuşturmuşlardır. Arap isyanı bu zaviyeden ele alınabilmiş, muktedirlere gerekli mesaj iletilmiştir.

Onlara göre, “Seyyid Kutub artık mikroptur.” Nihayetinde o ellerde, kurşuna dizilmiş binlerce Mısırlı Müslümanın kanı vardır. Laik ve modern dünya önünde diz çökülmüştür. Fıkıh, Körfez İşbirliği Konseyi’ne, onun nizamına uyum sağlamaya mecburdur. Kâbe’nin içinde kırılan putları görenler, yeni putları görmemekte, ilk dönem müşrikler gibi, “göster şu Allah’ını bana” cümlesindeki mantık benimsenmektedir. Kapitalizm, bugün daha vahşidir. Bunu örtbas etmek için, hepimizi vahşi ve barbar olduğumuza ikna etmeye mecburdur.

Dolayısıyla, Metin Yüksel resmiyle ve imajı ile varolmaya çalışan Akıncılar Hareketi’nin “Doğu bloğunun çökmesiyle sol ve Marksist anlayışın kapitalizm karşısında yetersizliği ve bitmişliği ortaya çıkmış oldu”[1] iddiasını Mursi ve İslamî hareket bağlamında da değerlendirmesi gerekir. Hâlâ “kardeş” gördükleri AKP’nin İsrail’e ve devlete kardeş olduğu dönemde bu eleştiriler, hareketi kültürel bir çevreye, emekliler derneğine dönüştürecektir.

Liberalizm, politikasız politika; AKP, dinsiz din telkin eder. Yan yana düşmeleri bundandır. Dolayısıyla, esasen “siyasi İslam” söylemi boştur, temelde mesele, siyasi olmayan İslam talebidir.

Bu talebe itiraz ediliyor, Metin Yüksel kavgaya refik kılınmak isteniyorsa, liberallerle kurulan temasın geride bıraktığı tortunun eleştirilmesi şarttır. Bugün Halil Berktay da “işçi mücadelesi iyiydi, sosyalistler bunu kendi çıkarları için kullandı” demektedir. Akıncılar’ın bunun dışında söyleyecekleri bir sözleri olmalıdır. Çünkü aynı cümlede işçi yerine “Müslüman”, sosyalist yerine “İslamcı” kelimesini kullananlar da aynı çevrelerdir. Buradaki mantığın sorgulanması zorunludur. Bu mantık, işçilikte veya Müslümanlıkta birleşmenin, bir olmanın imkânsızlaştırılmasıyla alakalıdır.

* * *

Bir 1 Mayıs bildirisinde en fazla “küçük esnaf” merkezli öneriler sunabilmek de bu sorguya dâhil edilebilir. Küçük esnaf, 2001 kriziyle birlikte AKP’ye örgütlenmiştir, ama orada kırılan kitle, burjuvalardan tüccara, oradan müteahhitlere ve esnafa kadar inen ideolojik salgı ile birlikte kuşatılmıştır. AVM’lerin dünyasında küçük esnafı devlete ve burjuvaziye bağlamak, ancak AKP ile mümkün olduğu için bu parti hâlâ baştadır.

Akıncılar, meselelere kendi dükkânlarından ve oradaki mal akışından değil, Metin Yüksel’in temas kurduğu halktan bakabiliyor olmalıdırlar. “Küçük esnafı holdinglere yem eden” iktidarı hâlâ “kardeş” görmek, bu zorunluluğa karşı körleşmek durumundadır. Mesele, küçük esnafça değil, Müslümanca bakabilmek olmalıdır.

Taraftarlık, Müslümanlık ve sosyalistlik, egemenler eliyle, aynı kodlarla hedef alınır. Tek tek kişiler, ideolojik bağ ve bağlamından kopartılır, “birey olarak her şeye kadirsin” lafı telkin edilir ve o bireyin basit makine çarkı, içi boş bir patates çuvalı olarak işe gidip gelmesi istenir. İdeolojiler, aşkınlığı ile tehlikelidirler. Bugün sol adına İslam’a; İslam adına sola saldıranlar, temelde bu telkinin esiridirler.

Söz konusu telkin, bir yönüyle, “kapitalizmin ilk dönemi vahşiydi, değişti” yalanına dairdir. Bir tür dinî ve bir tür millî tepkilerin soğurulması, etkisizleştirilmesi açısından egemenler, kitlelerin kapitalizme ikna edilmesi gayreti dâhilinde, çeşitli ideolojik argümanlar üretmişlerdir. Bu argümanlar, esas olarak, “bireysin, aklın var, kendini kullandırtma” telkinine dayanır. Argümanlarını, ismini emperyal olandan, Emevi’den ve Osmanlı’dan alanın “doğu-batı emperyal güçleri” demesi tuhaftır. Burada özünde “kimsenin oyuncağı olma” denmektedir. Liberal veba buralardan bulaşmaktadır.

* * *

Dinî, millî ve sınıfî dinamiklerin kendi içinde bir sınıf mücadelesi ve hak-batıl mücadelesi işler. Kâfire uyulduğu noktada geri dönülür. Solun kibrine karşı Müslüman olma kibrini çıkartmak manasızdır. Bu, liberallerden öğrenilen, tampon olma görevini ifa etmekten başka bir şey yapmamayı getirir beraberinde. Bu açıdan, Fatih Akıncıları’nın bildirisi önemlidir, ama boşluktadır.

Sadece solla girilen ideolojik yarışta alan kapma ve onun kitleler nezdinde kanal bulmasına mani olma derdiyle kaleme alınmış gibidir. Bu da onu solun eksik ve zaaflarının asli sebeplerine bağlar.

Solda patronlaşan-ağalaşan sendikacı neyse, Müslüman açısından patron-devletten icazet ve ulufe bekleyen küçük esnaf odur. Osmanlı’da askeriye ve iktisattaki yere dönük hasretin İslamî bir sosa daldırılması bugün artık hükümsüzdür. O mesele AKP ile tükenmiştir.

Kâfire gösterilen uyumun kırılacağı yer de burasıdır. Dolayısıyla, “AKP’ye karşı İslamî muhalefet mümkün değil” cümlesini soldan ve Müslümanlar içinden söyleyenler, yanılgı içerisindedirler. Bu, rol paylaşımı ile alakalıdır. AKP ve anti-AKP, kendi varlığı için, bu muhalefeti öldürmek zorundadır. Bu sebeple, her türden muhalefet, devletin ve burjuvazinin tamponu olmama konusunda kendisiyle sürekli kavga içerisinde olmalıdır.

AKP’nin bin atlı akınlarda şen olan çocukları bugün küfür üzeredirler. Eğer mesele, Hakk ve İslam ise asıl ak tolga eleştirilmelidir. O akınlar, bu ülkedeki egemenler içindir. O egemenler, Kâbe’ye yaklaşması bile yasak olan bir zencî köleyi o Ev’in tepesine çıkartıp ezan okutturan iradeye düşmandır. Artık Müslüman halk, AKP’ye oy verdiği ölçüde Müslüman kalabileceğine inanacak düzeye gerilemiştir. Buradan da İslam’ın ileri fırlayışını, oradaki kudreti ya hor görmekte ya da gereksiz bulmaktadır. Egemenlerin bizi ikna ettiği yerlere saldırmak zorunludur.

Kadir Bal’ın anlattığı bir anekdottur: uzun zamandır kimsesizlerle, evsizlerle, tinercilerle birlikte kavgalı bir hayat paylaşmış olan Kadir, o gençlerden birkaçını Akıncılar’ın düzenlediği bir kermese götürür. Gençlerin yanına bir Akıncı abimiz oturur, sohbet esnasında bu abimiz, bir vesileyle, gence “sonuçta kardeşiz” der. O sokağın kahrında yaşayan genç, Akıncı abinin kılığına kıyafetine, takım elbisesine bakar ve gözlerinin içine şu çığlığı fırlatır: “hayır değiliz!” Akıncılar, Müslümanca kavgasını AKP’ye değil, ancak o gence kardeş olmakla verebilirler. Metin Yüksel’den kalan mirasın ilmihali bunu emreder.

Eren Balkır
1 Mayıs 2016

Dipnot:
[1] “Fatih Akıncıları’ndan 1 Mayıs Açıklaması”, 1 Mayıs 2016, İslami Analiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder