Pages

09 Nisan 2016

Soluna Açık İslamcılık


Yeni Bir Üçüncü Dünyacılık mı Doğuyor?

İslamcılık, radikal sol hareketler ve Arap milliyetçilikleri Arap dünyasında uzun süredir birbirlerine muhalifler. Ancak tarihsel bir bakış açısından hareketle söylenebilir ki hem millet meselesinin hem de kurtuluşla ilgili sorunların merkezîliği ilgili üç dinamiğin içinde saklı kimi geçiş kanallarının oluşumunu koşulladı. Günümüzde bu “politik uzlaşmalar” her zamankinden daha fiilî bir hâl aldı. Lübnan, Mısır ve Filistin’de doksanların başından itibaren marksist, İslamî ve milliyetçi hareketler arasında açık kimi ittifaklara tanık olunuyor. Böylelikle Ortadoğu’daki politik alan tam manasıyla yeni bir kompozisyona sahip olmaya başlıyor.

Üç hareket birbirlerine sürekli muhalif oldu. Ancak günümüzde Filistin’de, Lübnan’da ve Mısır’da aralarında kimi ittifaklar gerçekleşiyor ve bu ittifaklar politik alanı yeniden biçimlendiriyor.

Dinî ve politik unsur arasındaki tartışmalar çoğunlukla öznel ideolojik ve kültürel algılamalara dayanırlar. Fransa’daki İslam meselesinin kapsamı büyük ölçüde soyut paradigmaların hükmü altındadır. Bu algılamalar, Ortadoğu’daki politik alana ilişkin somut ve gerçek analizlerin yapılmasına izin vermiyor. Genelde “laik-dindar”, “ılımlı İslam-aşırı İslam” ve ilerici-gerici” türünden ikilikler keyfe keder kullanılıyor.

Böylelikle politik alana ilişkin hayalî gerçekliğe denk düşen kimi tipolojiler üretiliyor: olmasını istediğimiz türden bir politika, gerçekte olanın yerine ikame ediliyor. Ortadoğu’daki politik durum bir dizi tarihî basitleştirme gayreti yüzünden bozulmuş durumda; bu basitleştirme gayretleri, (El-Kaide ile Lübnan Hizbullah’ı gibi) birbirine denk kabul edilen İslamcılıklarla hem erkeklerin hem de kadınların haklarına karşı doğaları gereği dikkatli olan laikler arasına düzeltilmesi mümkün olmayan bir çizgi çekiyor. Günümüzde bu kategorizasyon çabaları kısmen hatalı görünüyor: Filistin’de “laik” El-Fetih namus suçları için verilen hapis cezasını altı ay ile sınırlandırarak kadın hakları ile ilgili en gerici yasaların altına imza atabiliyor. Çoğunlukla laiklerin ilerici olduğu söylenir. Bahsi geçen durumda laiklerin Müslüman köktencilerin iğvasına kapıldıkları da iddia edilebilir. Kimi örnekler için bu doğru da olabilir yanlış da. Dolayısıyla bu noktada Lübnan Komünist Partisi’nin Hizbullah’la nasıl ittifak kurduğunu ya da marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) çoğunlukla Hamas ya da İslamî Cihad ile birlikte çalıştığı gerçeğini anlamamız gerekiyor. Bu tip yeni politik gerçeklikler bizlerde merak uyandırmalı.

Tartışmalarda öne çıkan en önemli basitleştirme eğilimi, kimi güçlü ideolojik çizgiler yanında, İslamî politik failleri sahip oldukları politik-ideolojik bakış açısını dönüştürmekten aciz, değişimden muaf unsurlar olarak gören eğilimdir. Ortadoğu’da İslamî hareket yirmi dört yıldır hüküm sürmektedir. Onu kimi farklılıklardan azade, bileşik ve homojen bir varlık olarak tahayyül etmek solun Baader Meinhoff fraksiyonundan Tony Blair’e kadar yayılan geniş bir alanı kapsadığını düşünmeye ya da sağın hem Alman Hristiyan Demokratlar’ını hem de İtalyan neo-faşistlerini içeren homojen bir bütünlük olduğunu varsaymaya benzer. Hem sağın hem de solun tarihi vardır. Demek ki çoğul politik bir alan olarak İslamcılıkların da kendi tarihi mevcuttur. Arap Ortadoğu’sundaki yeni politik kompozisyon ile günümüzde sola açık politik milliyetçi İslamcılığın ve Arap milliyetçi hareketlerinin ortaya çıkışı, kimi teorik ve politik meselelerin su yüzüne çıkmasına sebep olmaktadır.

Filistin ve Diğer Yerlerde Yeni Bir Politik İttifak Modeli

1976’dan sonra Batı Şeria’da 23 Aralık 2004’te yapılan ilk belediye seçimlerinin sonuçları herkesçe merak edilen bir husustu: Acaba Hamas mı yoksa El-Fetih mi kazanacaktı? Seçim sonuçlarına göre İslamcılar mı yoksa milliyetçi hareket mi daha güçlüydü? Bunun tek bir cevabı yoktu: belediye seçimleri, politik sahnedeki belirli bir örgüte ait belli bir hedef değildi. Aksine kimi hatlar birbirine karıştı, bazı eğilimler kabul gördü. Sınırlı alanlar -El-Fetih, Hamas, FHKC, FDKC, FHP[1]- arasındaki karşıtlıklar yerellik bağlamında aşıldı, kimi ittifaklar kuruldu. Beni Zeyyaid’de ve Beytullahim’de FHKC ile Hamas belediye meclisi için El-Fetih’e karşı birleştiler. Bir yıl sonra Ramallah’ta FHKC’li bir kadın belediye meclisi başkanı seçildi. FHKC’nin altı oyu Hamas’ın üç oyu ile birleşince El-Fetih’in altı kişilik meclis üyeliği azınlığa düştü.

Bu yeni ittifaklar askerî faaliyetler alanında da kuruldu: 2001’den sonra FHKC’nin askerî kolları, Ebu Ali Mustafa Tugayları, Hamas’ın askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları ve İslamî Cihad’ın askerî kanadı Kudüs Tugayları ile birlikte Gazze Şeridi’nde eylemler gerçekleştirdi. Sonuçta Gazze’de El-Fetih’in Halk Direniş Komiteleri içinde örgütlenmiş olan kim muhalif unsurlar giderek Hamas’a yakınlaşmaya başladılar. Ocak 2006’daki genel seçimlerdeki zaferin ardından komitelerin önemli bileşenlerinden, eski El-Fetih militanı Cemal Samhadana[2], Hamas hükümetince oluşturulan yeni Filistin güvenlik kurumlarının başına getirildi: bu durumu dengelemek için Gazze Şeridi’nde güvenlik güçleri El-Fetih’in akıl hocası Muhammed Dahlan’a teslim edildi. Samhadana, El-Fetih’in Parti’nin menzilinin ötesine giden kesimi temsil ediyor ve 11 Kasım 2004’te Yaser Arafat’ın vefatı ile şiddetlenen ilerici patlamayı tasdik ediyordu. Böylelikle içteki birlik sembolik bir hale tarafından kısmen de olsa güvence altına alınmış oluyordu. Bu sayede Hamas üyesi, yeni Filistin iç siyaset bakanı Said Siyam Fetih ile aynı çizgideki koruyucu güvenliğin elindeki silâh hâkimiyeti ile uyuşmaktan öte bir anlam ihtiva etmeyen güvenlik servislerine yön vermesi için İslamî hareket yerine Filistin milliyetçi hareketinden gelen eski bir Fetih üyesini seçti.

Son yıllarda Fetih ile Hamas arasında zuhur eden çelişkiler laik-dindar tartışmasına değil, İsrail ile uluslararası topluluğa karşı belli bir konum belirleme konusunda ortaya çıkan farklılaşmaya ve politik-stratejik anlaşmazlığa denk düştü. Hâkim iki politik parti, Fetih ile Hamas kardeşkanının dökülmesine sebep olan gizli bir iç savaş yürütmeye başladıklarında, solcu FHKC ile İslamcı İslamî Cihad Hareketi arabulucu bir konum aldılar. Eğer FHKC, bugün hâlâ Hamas’a karşı eleştiri yöneltmekte ise bunun nedeni, Hamas’ın Fetih ile silâhlı çatışmaya çok yakın olması, bu durumun Filistin’in millî birliğini zorlaştırması ve Filistin’deki yerleşimlerin güvenlik kaosuna düşmesine yol açacak olmasıdır. Bu bağlamda ayrıca FHKC İslamî Cihad ile ortaklaştı ve bu tavrını ilgili örgütle Haziran 2007 olayları üzerinden Gazze sokaklarında açığa vurdu.

Filistin’deki politik harita esasında pek de istisnaî değil: Arap coğrafyasındaki politik sahne günümüzde yeniden biçimleniyor ve laik ve dinî hat arasındaki geleneksel sınırlar giderek daha fazla geçirgenleşiyor.

Politik İslam millîleşme ve bölgeselleşme eğilimi içinde. Öte yandan sol, baasçılar ve nasırcı milliyetçilik belli bir politik modelden ve stratejik ortaklıktan yoksun. Her üç kesim de sahip oldukları yapı ve militan nitelik açısından ciddî bir kriz içinde. İlgili eğilimler adım adım kendi ideolojik ve pratik modellerini yeniden tarif etme yoluna gidiyorlar. Görece daha karmaşık bir ittifaklar ağı örmek zorundalar ve bu noktada İslamî ortaklarını tercih ediyorlar. İki binden sonra Arap dünyasında yeni bir politik bileşimin meydana geldiğinden söz edilebilir.

Bu politik bileşimin temeli millet meselesi ve demokrasi. Eylül 2000’deki Filistin intifadasının ve Amerika’nın 2003’te Irak’a gerçekleştirdiği saldırının belirlediği politik bir bağlam bu. Ancak Hizbullah ve İsrail arasında cereyan eden “Otuz Üç Gün Savaşları” süresince millet meselesi politik sahnedeki yerini yeniden aldı ve her türden eylemi ve rekabeti belirledi, Amerika’nın “Büyük Ortadoğu” planına itiraz eden gruplar arasındaki taktiksel ittifaklara ilişkin farklı yolların ve yeni politik bileşimlerin oluşmasını koşulladı.

Bu sürece bir de demokrasi meselesi eklendi: zira Arap coğrafyasındaki politik sistemin en önemli sorunlarından biri politik otoriteryanizm ve nepotizm. Mısır’dan Ürdün’e, oradan Suudi Arabistan’a ve Körfez’deki petrol zengini monarklara dek uzanan hat boyunca halklar Amerika’nın ve Avrupa’nın çıkarlarına bağımlı. İsrail ve Amerikan politikalarına yönelik itiraz sıklıkla iç politik sistemlere yönelik kapsamlı eleştirilerle birlikte gerçekleşiyor. 2000’den 2006’ya kadar Mısır’da kitleler Filistin ve Irak için seferber edilirken, zamanla seferberliğin ana motifi demokratikleşme oldu.

Arapların millet meselesi ve demokrasi meselesi tarihsel planda Filistin’e ve kendi milletine ait mekâna odaklanan Arap coğrafyasını dikine kesen bir dizi yaklaşımın izini takip ediyor. 2000 sonrası siyasetin panarap boyutu ile millet içine dönük ifade arasında yapıcı bir işbirliği oluştu, millet meselesi ile demokrasi meselesi arasında ikisini dikine kesen bir yaklaşıma tanık olundu, tüm bunlar bir dizi politik dönüşümü tetikledi. Sonuçta radikal sol, eski baasçılık ve nasırcı milliyetçilik arasında bir dizi taktiksel ve/veya stratejik ittifak meydana geldi, sonuçta bu ittifaka kimi noktalarda İslamî milliyetçi gruplar da katıldı. Millet, bölge ve dünya gibi farklı uzamlar arasında yaşanan bu etkileşim, geçmişte birbirine karşı olan gruplar arasındaki birbirlerini kesen söylem yakınlaşması Arap milliyetçiliğinin yeniden tarif edilmesini mümkün kılıyor, politik durumun yeniden örgütlenmesi noktasında yavaş seyreden politik açıdan ilerici bir yeniden bileşim meydana geliyor, böylelikle yirminci yüzyılın sınırları aşılıyor.

Nicolas Dot Pouillard

Dipnotlar:
[1] Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi Fetih Filistin milliyetçiliğinin tarihsel örgütüdür. FHKC [Filistin Halk Kurtuluş Cephesi] ve FDKC [Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi] devrimci solun iki önemli örgütüdür. Hamas [İslamî Direniş Hareketi] ilk İslamcı örgüttür. Filistin Halk Partisi ise eski Komünist Parti’dir.

[2] Sonrasında Cemal Samhadana Haziran 2006’da İsrail operasyonunda katledildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder