Yeni Bir Üçüncü Dünyacılık mı Doğuyor?
İslamcılık, radikal sol hareketler ve Arap
milliyetçilikleri Arap dünyasında uzun süredir birbirlerine muhalifler. Ancak
tarihsel bir bakış açısından hareketle söylenebilir ki hem millet meselesinin
hem de kurtuluşla ilgili sorunların merkezîliği ilgili üç dinamiğin içinde
saklı kimi geçiş kanallarının oluşumunu koşulladı. Günümüzde bu “politik
uzlaşmalar” her zamankinden daha fiilî bir hâl aldı. Lübnan, Mısır ve
Filistin’de doksanların başından itibaren marksist, İslamî ve milliyetçi
hareketler arasında açık kimi ittifaklara tanık olunuyor. Böylelikle
Ortadoğu’daki politik alan tam manasıyla yeni bir kompozisyona sahip olmaya
başlıyor.
Üç hareket birbirlerine sürekli muhalif oldu. Ancak
günümüzde Filistin’de, Lübnan’da ve Mısır’da aralarında kimi ittifaklar
gerçekleşiyor ve bu ittifaklar politik alanı yeniden biçimlendiriyor.
Dinî ve politik unsur arasındaki tartışmalar
çoğunlukla öznel ideolojik ve kültürel algılamalara dayanırlar. Fransa’daki
İslam meselesinin kapsamı büyük ölçüde soyut paradigmaların hükmü altındadır.
Bu algılamalar, Ortadoğu’daki politik alana ilişkin somut ve gerçek analizlerin
yapılmasına izin vermiyor. Genelde “laik-dindar”, “ılımlı İslam-aşırı İslam” ve
ilerici-gerici” türünden ikilikler keyfe keder kullanılıyor.
Böylelikle politik alana ilişkin hayalî gerçekliğe
denk düşen kimi tipolojiler üretiliyor: olmasını istediğimiz türden bir
politika, gerçekte olanın yerine ikame ediliyor. Ortadoğu’daki politik durum
bir dizi tarihî basitleştirme gayreti yüzünden bozulmuş durumda; bu
basitleştirme gayretleri, (El-Kaide ile Lübnan Hizbullah’ı gibi) birbirine denk
kabul edilen İslamcılıklarla hem erkeklerin hem de kadınların haklarına karşı
doğaları gereği dikkatli olan laikler arasına düzeltilmesi mümkün olmayan bir
çizgi çekiyor. Günümüzde bu kategorizasyon çabaları kısmen hatalı görünüyor:
Filistin’de “laik” El-Fetih namus suçları için verilen hapis cezasını altı ay
ile sınırlandırarak kadın hakları ile ilgili en gerici yasaların altına imza
atabiliyor. Çoğunlukla laiklerin ilerici olduğu söylenir. Bahsi geçen durumda
laiklerin Müslüman köktencilerin iğvasına kapıldıkları da iddia edilebilir.
Kimi örnekler için bu doğru da olabilir yanlış da. Dolayısıyla bu noktada
Lübnan Komünist Partisi’nin Hizbullah’la nasıl ittifak kurduğunu ya da marksist
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) çoğunlukla Hamas ya da İslamî Cihad
ile birlikte çalıştığı gerçeğini anlamamız gerekiyor. Bu tip yeni politik
gerçeklikler bizlerde merak uyandırmalı.
Tartışmalarda öne çıkan en önemli basitleştirme
eğilimi, kimi güçlü ideolojik çizgiler yanında, İslamî politik failleri sahip
oldukları politik-ideolojik bakış açısını dönüştürmekten aciz, değişimden muaf
unsurlar olarak gören eğilimdir. Ortadoğu’da İslamî hareket yirmi dört yıldır
hüküm sürmektedir. Onu kimi farklılıklardan azade, bileşik ve homojen bir
varlık olarak tahayyül etmek solun Baader Meinhoff fraksiyonundan Tony Blair’e
kadar yayılan geniş bir alanı kapsadığını düşünmeye ya da sağın hem Alman Hristiyan
Demokratlar’ını hem de İtalyan neo-faşistlerini içeren homojen bir bütünlük
olduğunu varsaymaya benzer. Hem sağın hem de solun tarihi vardır. Demek ki
çoğul politik bir alan olarak İslamcılıkların da kendi tarihi mevcuttur. Arap
Ortadoğu’sundaki yeni politik kompozisyon ile günümüzde sola açık politik
milliyetçi İslamcılığın ve Arap milliyetçi hareketlerinin ortaya çıkışı, kimi
teorik ve politik meselelerin su yüzüne çıkmasına sebep olmaktadır.
Filistin ve Diğer Yerlerde Yeni Bir Politik İttifak
Modeli
1976’dan sonra Batı Şeria’da 23 Aralık 2004’te yapılan
ilk belediye seçimlerinin sonuçları herkesçe merak edilen bir husustu: Acaba
Hamas mı yoksa El-Fetih mi kazanacaktı? Seçim sonuçlarına göre İslamcılar mı
yoksa milliyetçi hareket mi daha güçlüydü? Bunun tek bir cevabı yoktu: belediye
seçimleri, politik sahnedeki belirli bir örgüte ait belli bir hedef değildi.
Aksine kimi hatlar birbirine karıştı, bazı eğilimler kabul gördü. Sınırlı
alanlar -El-Fetih, Hamas, FHKC, FDKC, FHP[1]- arasındaki karşıtlıklar yerellik
bağlamında aşıldı, kimi ittifaklar kuruldu. Beni Zeyyaid’de ve Beytullahim’de
FHKC ile Hamas belediye meclisi için El-Fetih’e karşı birleştiler. Bir yıl
sonra Ramallah’ta FHKC’li bir kadın belediye meclisi başkanı seçildi. FHKC’nin
altı oyu Hamas’ın üç oyu ile birleşince El-Fetih’in altı kişilik meclis üyeliği
azınlığa düştü.
Bu yeni ittifaklar askerî faaliyetler alanında da
kuruldu: 2001’den sonra FHKC’nin askerî kolları, Ebu Ali Mustafa Tugayları,
Hamas’ın askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları ve İslamî Cihad’ın askerî
kanadı Kudüs Tugayları ile birlikte Gazze Şeridi’nde eylemler gerçekleştirdi.
Sonuçta Gazze’de El-Fetih’in Halk Direniş Komiteleri içinde örgütlenmiş olan
kim muhalif unsurlar giderek Hamas’a yakınlaşmaya başladılar. Ocak 2006’daki
genel seçimlerdeki zaferin ardından komitelerin önemli bileşenlerinden, eski
El-Fetih militanı Cemal Samhadana[2], Hamas hükümetince oluşturulan yeni
Filistin güvenlik kurumlarının başına getirildi: bu durumu dengelemek için
Gazze Şeridi’nde güvenlik güçleri El-Fetih’in akıl hocası Muhammed Dahlan’a
teslim edildi. Samhadana, El-Fetih’in Parti’nin menzilinin ötesine giden kesimi
temsil ediyor ve 11 Kasım 2004’te Yaser Arafat’ın vefatı ile şiddetlenen
ilerici patlamayı tasdik ediyordu. Böylelikle içteki birlik sembolik bir hale
tarafından kısmen de olsa güvence altına alınmış oluyordu. Bu sayede Hamas
üyesi, yeni Filistin iç siyaset bakanı Said Siyam Fetih ile aynı çizgideki
koruyucu güvenliğin elindeki silâh hâkimiyeti ile uyuşmaktan öte bir anlam
ihtiva etmeyen güvenlik servislerine yön vermesi için İslamî hareket yerine
Filistin milliyetçi hareketinden gelen eski bir Fetih üyesini seçti.
Son yıllarda Fetih ile Hamas arasında zuhur eden
çelişkiler laik-dindar tartışmasına değil, İsrail ile uluslararası topluluğa
karşı belli bir konum belirleme konusunda ortaya çıkan farklılaşmaya ve
politik-stratejik anlaşmazlığa denk düştü. Hâkim iki politik parti, Fetih ile
Hamas kardeşkanının dökülmesine sebep olan gizli bir iç savaş yürütmeye
başladıklarında, solcu FHKC ile İslamcı İslamî Cihad Hareketi arabulucu bir
konum aldılar. Eğer FHKC, bugün hâlâ Hamas’a karşı eleştiri yöneltmekte ise
bunun nedeni, Hamas’ın Fetih ile silâhlı çatışmaya çok yakın olması, bu durumun
Filistin’in millî birliğini zorlaştırması ve Filistin’deki yerleşimlerin
güvenlik kaosuna düşmesine yol açacak olmasıdır. Bu bağlamda ayrıca FHKC İslamî
Cihad ile ortaklaştı ve bu tavrını ilgili örgütle Haziran 2007 olayları
üzerinden Gazze sokaklarında açığa vurdu.
Filistin’deki politik harita esasında pek de istisnaî
değil: Arap coğrafyasındaki politik sahne günümüzde yeniden biçimleniyor ve
laik ve dinî hat arasındaki geleneksel sınırlar giderek daha fazla
geçirgenleşiyor.
Politik İslam millîleşme ve bölgeselleşme eğilimi
içinde. Öte yandan sol, baasçılar ve nasırcı milliyetçilik belli bir politik
modelden ve stratejik ortaklıktan yoksun. Her üç kesim de sahip oldukları yapı
ve militan nitelik açısından ciddî bir kriz içinde. İlgili eğilimler adım adım
kendi ideolojik ve pratik modellerini yeniden tarif etme yoluna gidiyorlar.
Görece daha karmaşık bir ittifaklar ağı örmek zorundalar ve bu noktada İslamî
ortaklarını tercih ediyorlar. İki binden sonra Arap dünyasında yeni bir politik
bileşimin meydana geldiğinden söz edilebilir.
Bu politik bileşimin temeli millet meselesi ve
demokrasi. Eylül 2000’deki Filistin intifadasının ve Amerika’nın 2003’te Irak’a
gerçekleştirdiği saldırının belirlediği politik bir bağlam bu. Ancak Hizbullah
ve İsrail arasında cereyan eden “Otuz Üç Gün Savaşları” süresince millet
meselesi politik sahnedeki yerini yeniden aldı ve her türden eylemi ve rekabeti
belirledi, Amerika’nın “Büyük Ortadoğu” planına itiraz eden gruplar arasındaki
taktiksel ittifaklara ilişkin farklı yolların ve yeni politik bileşimlerin
oluşmasını koşulladı.
Bu sürece bir de demokrasi meselesi eklendi: zira Arap
coğrafyasındaki politik sistemin en önemli sorunlarından biri politik
otoriteryanizm ve nepotizm. Mısır’dan Ürdün’e, oradan Suudi Arabistan’a ve
Körfez’deki petrol zengini monarklara dek uzanan hat boyunca halklar
Amerika’nın ve Avrupa’nın çıkarlarına bağımlı. İsrail ve Amerikan
politikalarına yönelik itiraz sıklıkla iç politik sistemlere yönelik kapsamlı
eleştirilerle birlikte gerçekleşiyor. 2000’den 2006’ya kadar Mısır’da kitleler
Filistin ve Irak için seferber edilirken, zamanla seferberliğin ana motifi
demokratikleşme oldu.
Arapların millet meselesi ve demokrasi meselesi
tarihsel planda Filistin’e ve kendi milletine ait mekâna odaklanan Arap
coğrafyasını dikine kesen bir dizi yaklaşımın izini takip ediyor. 2000 sonrası
siyasetin panarap boyutu ile millet içine dönük ifade arasında yapıcı bir
işbirliği oluştu, millet meselesi ile demokrasi meselesi arasında ikisini
dikine kesen bir yaklaşıma tanık olundu, tüm bunlar bir dizi politik dönüşümü
tetikledi. Sonuçta radikal sol, eski baasçılık ve nasırcı milliyetçilik
arasında bir dizi taktiksel ve/veya stratejik ittifak meydana geldi, sonuçta bu
ittifaka kimi noktalarda İslamî milliyetçi gruplar da katıldı. Millet, bölge ve
dünya gibi farklı uzamlar arasında yaşanan bu etkileşim, geçmişte birbirine
karşı olan gruplar arasındaki birbirlerini kesen söylem yakınlaşması Arap
milliyetçiliğinin yeniden tarif edilmesini mümkün kılıyor, politik durumun
yeniden örgütlenmesi noktasında yavaş seyreden politik açıdan ilerici bir
yeniden bileşim meydana geliyor, böylelikle yirminci yüzyılın sınırları
aşılıyor.
Nicolas Dot Pouillard
Dipnotlar:
[1] Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi Fetih Filistin milliyetçiliğinin tarihsel
örgütüdür. FHKC [Filistin Halk Kurtuluş Cephesi] ve FDKC [Filistin Demokratik
Kurtuluş Cephesi] devrimci solun iki önemli örgütüdür. Hamas [İslamî Direniş
Hareketi] ilk İslamcı örgüttür. Filistin Halk Partisi ise eski Komünist
Parti’dir.
[2] Sonrasında Cemal Samhadana Haziran 2006’da İsrail
operasyonunda katledildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder