Şubat ayında Meksika federal mahkemesinde bir hâkim
EZLN’ye karşı açılan davanın artık daha fazla ilerleyemeyeceğini kabul etti.
Kurumsal Devrimci Parti’nin 1994’te Marcos’a ve direnişin yerli liderlerine
yönelik isnat ettiği terörizm, yıkıcılık, isyan, ayaklanma ve fesat ile ilgili
suçlamaların hepsi boşa düştü. Getirilen sınırlamalar zaman aşımına uğradı.
Meksika hükümetinin özelleştirme ve neoliberalleşme
politikalarına karşı Zapatistaların verdiği yirmi yıllık savaşın hukukî bir
mızırdanma ile son bulması ilk bakışta umut kırıcıymış gibi görünebilir.
Esasında zulüm ve muhalefet karşısında sessiz kalma meselesi belirli bir
şöhrete kavuşmuş, yüzü maskeli savaşçıların uzun erimli stratejisinin bir
parçası.
San Andrés Mutabakatı
Zapatistalar, ilkin 1 Ocak 1994 sabahı ortaya
çıktılar. Amaçları Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın kabulünü
protesto etmekti. Yoksul, bir kısmı çıplak ayaklı, Tsotsil, Tseltal, Ch’ol ve
Tojolabal yerli halklarına mensup silâhlı kişilerin bazılarının elinde 1910
Meksika Devrimi’nden kalma silâhlar vardı. Bazıları ise ellerinde kartondan
kesilmiş tüfekler taşıyordu. Bu insanlar Carlos Fuentes veya Laura Esquivel’in
romanlarından çıkmış gibilerdi. Kısa sürede Chiapas genelindeki tüm kentleri
ele geçirdiler, San Cristobal de las Casas’taki tutsakları özgürleştirdiler,
askerî karakolları ateşe verdiler ve zengin toprak ağalarının elindeki
çiftliklere el koydular.
Kurdukları tabur o insanın kanını donduran sabah
soğuğunda dağlardan indiğinde tüm dünya bu insanlardan haberdar olmuş oldu.
Oysa esasında bu hareket 1994 ayaklanmasını önceleyen on yıl boyunca örgütlenme
faaliyeti yürütüyordu.
2014’te paramiliter güçlerin katlettiği yoldaşına
ithafen ismini Galeano olarak değiştiren Marcos, örgütün doğum tarihinin “17
Kasım 1983” olduğunu söylüyor:
“[…]
‘Yeter!’ diye bağırabilmek için sessizce bir on yıl kadar hazırlık yaptık.
Acımızı içimizde taşıyarak acıyla bağırmak için hazırlandık, artık
bekleyemezdik, anlamadıklarını bile anlamayanlardan anlaşılmayı umut
edemezdik.”
Hitabeti kuvvetli, pipo içen bir melez (devletin
iddiasına göre o Mexico City’li, radikal kurtuluş teolojisinden etkilenmiş bir
felsefe profesörü) olan Marcos, Zapatista mücadelesinin yüzü hâline geldi. Aynı
yılın Ocak ayında yerli halkın isyanının sebeplerini şu şekilde ifade ediyordu:
“Alttakilerin
direnişinin amacı uyuyanları uyandırmak, memnun olanları öfkelendirmek, tarihi
sessizliğe gömülmüş olanı söyletmeye zorlamak ve yukarıdakilerin yalanlarının
karşısına, müzelerin, heykellerin, kitapların ve anıtların arkasına saklanmış
sömürüye, cinayetlere, insanların yerinden edilmesine, aşağılamalara ve
unutulmaya dair hakikati bir tokat gibi çarpmaktır.”
Sessizce faaliyet yürüttükleri dönemde, Carlos
Fuentes’in ifadesiyle, Zapatistalar “unutulmuş olmaya karşı bir savaş açarak
bir milletin kalbini kazandılar.”
Meksika devleti Marcos’u ve Zapatista hareketinin
yerli liderlerini terörizmle, yıkıcılıkla, isyanla, ayaklanma çıkartmakla ve
fesada bulaşmakla suçladı. Ellerindeki kartondan silâhların karşısına
tanklarla, askerlerle ve savaş helikopterleriyle çıktı. Ama ordu yenilince
hükümet de yerli halklarla müzakere yürütmek zorunda kaldı ve onlara
atalarından kalan toprakları, kültürlerini ve dillerini tanıyacağına dair resmi
bir vaatte bulundu.
Zapatistalar ve devlet arasında 1995 Ocak’ında imza
edilen San Andrés Mutabakatı İspanya İmparatorluğu’nun ilk işgalinden beri
geçen beş yüz yıllık süreçte yerli halkların toprak, özerklik ve özyönetim
haklarının egemen elitlerce ilk kez tanınmasını ifade ediyordu.
Ama kısa süre sonra anlaşmanın üzerine mürekkep
damlatılan bir kâğıt parçasından başka bir şey olmadığı anlaşıldı. Sekiz ay
sonra Kurumsal Devrimci Parti Chiapas bölgesindeki karşı-devrimci
faaliyetlerini yoğunlaştırdı: askerî kontrol noktalarında halk her gün
saldırılara maruz kaldı, tepelerinde sürekli uçup duran askerî helikopterlere
tanık olundu, askerler av köpekleriyle köylerde devriyeye çıktılar. Daha da
korkuncu ise devletin terör faaliyetlerini paramiliter unsurlara devretmesi
idi. Bu gruplar Zapatistalara sempati besleyen insanları tehdit ettiler, onlara
gözdağı verdiler, aileleri ile birlikte topraklarından sürdüler, karşı
çıkanları ise öldürdüler.
Chiapas’taki Fray Bartolomé İnsan Hakları Merkezi’nin
bildirdiğine göre, ordunun uyguladığı paramiliter stratejisinin etkili
olmasının sebebi sadece ceza muafiyeti ile tatbik ettiği doğrudan saldırılar
değil, ayrıca yerli halk arasından örgütlenen, devlete destek veren, korku
yaratan ve toplulukları parçalayan insanların devşirilmesi ile kurulmuş
paramiliter grupların yol açtığı psikolojik tesirdi.
Devletin yaptığı anlaşmaya kısa sürede sırt dönmesinin
sebebi nedir? Yerli hakları için kampanyalar tertipleyen bir isim olan
Francisco López Bárcenas’a göre, mutabakat “yabancı kapitalistlerin ortak
mülkiyete ait topraklardaki kaynaklara el koymasını daha da güçleştirecekti.”
Meksika gazetesi La Jornada’nın açıklamasına göre ise “yeni ve herkesi
içine alan, halkların özerklik hakkına saygılı bir toplumsal barış tesis etmek
yerine devlet eski statükoyu muhafaza etmeye karar verdi”. Bunun üzerine de
özerk yerli halklar devlet kontrolüne teslim edilecek, kapitalizmin için ucuz
işgücü olarak çalıştırılacaktı. Fray Merkezi’nin tespitiyle, “devlet servetin
olabildiğince daha az sayıda insanın elinde toplanmasını sağlamak istiyordu.”
Muhafazakâr ve neoliberal Ulusal Eylem Partisi 2000
yılında şirket yanlısı Kurumsal Devrimci Parti’yi devirdikten sonra “tüm
Meksika satışa çıkartıldı ve devlet Zapatistaların sonunu getirme derdiyle
düşük yoğunluklu bir savaş yürütmeye karar verdi.” Bárcenas’ın tespiti bu
yönde.
Küçük Adalar
Mutabakatı ve onun ardından gelen Chiapas’taki askerî
operasyonu takip eden dönemdeki sessizlik büyük ölçüde medya ile alakalı.
Marcos’un postmodern Ché Guevara, Zapatistaların donkişotvari devrimciler
olarak resmedilmeleri sonucu bunlara yönelik ilgi hızla ortadan kayboldu. Ama
faaliyetlerini kuşatan sessizlik ortamı onlara Lacandon ormanında özerk bir
toplum kurmalarına imkân verdi. Zapatistalar Meksika’nın giderek yoğunlaşan
neoliberalleşme sürecine karşı dipten ve derinden işleyen bir faaliyet içerisine
girdiler.
Chiapas’taki mezraların ve köylerin girişlerinde
Zapatista topraklarına ait sınır işaretlerine rastlanıyor: buradaki tabelalarda
“Burada emir veren halktır, hükümetse bu emirlere itaat eder.” yazılı.
Duvarlara çizili salyangoz işaretleri isyancıların kendi toplumlarını
örgütlemek için “yavaşça ama emin adımlarla” ilerlediklerini anlatıyor.
Devletin bu toplumu tanıyıp tanımaması bir önem arz etmiyor.
Zapatista dergisi Rebeldía’nın yayın yönetmeni
Sergio Rodríguez Lascano, Zapatista ekonomisini “küçük zirai-ekolojik toprak
parçalarına dayanan, ailelerin geçimlik üretim yaptığı, bir yandan da büyükbaş
hayvan, mısır, kahve, ekmek ve balın ortaklaşa üretildiği çiftlikler üzerinden
topluluğa gelir sağlandığı, okul ve kliniklere katkı sunulduğu bir ekonomi”
olarak tarif ediyor. Zapatista toplulukları kendi öğretmenlerini, doktorlarını
ve ebelerini yetiştiriyor, gelenekten beslenen bitkisel ilâçlarla dolu
eczanelere rastlanıyor, hatta bu topluluklar kendi özerk bankalarını bile
kuruyorlar.
Marcos’un “sessizlik stratejisi”ni ya da
Zapatistaların ifadesiyle, yerelin kendi kaynaklarına sırtına dayanması
stratejisini ülkedeki tüm solcuların benimsediğini söylemek mümkün değil.
Latin Amerika çalışmaları yürüten, Marksist profesör
Mike Gonzalez “Zapatistaların başvurduğu haklar söyleminin kapitalist devletin
sınıf çıkarlarından ziyade ilkeler ve yasalar üzerinden yönetildiği varsayımına
dayandığını” düşünüyor. Ona göre, EZLN’nin “kahramanca direniş”i ilham verici
olsa da yereldeki özerk topluluklara ricat edilmesi “toplumu farklı bir yöne
sokmaya dönük her türden iddianın terk edilmesi” anlamına geliyor. İktidar ve
iktidarın yokluğu dışında başka bir seçenek yok.”
Eski Meksika Devrimci İşçiler Partisi eylemcisi ve
akademisyen Arturo Anguiano ise Zapatistaların kapitalizmden kurtulma çabasının
yerli direnişini eleştiriye açık kıldığını düşünüyor. Ona göre, Zapatistalar
“gayet istisnaî, gayet özel ve muhtemelen başka yerde tekrarlanamayacak bir
alternatif” sunuyorlar.
Anguiano’nun tespitiyle, “Marcos Zapatista
topluluklarını toplumsal ilişkilerin devrimi beklemeksizin dönüştürülebileceği
‘küçük birer ada’ veya ‘direniş mekânları’ olarak izah ediyor.”
Ama Lascano meseleye bu şekilde bakmıyor. O,
Zapatistaların toprağı zengin toprak ağalarının elinden alıp “geleneksel solun
uygulamaları ve düşünce tarzının dışında konumlandırılmış, eşitlikçi bir
alternatif inşa etmek amacıyla kullandıklarını söylüyor.
Lascano’ya göre, “EZLN’nin kabul edilegelen sol
uygulamaya mesafeli olmasının bir nedeni Zapatistaların işçi olmaması, EZLN’nin
de işçi partisi olmaması. Zira bu topluluklarda geleneksel Marksist sınıf
bilinci anlayışına rastlanmıyor. Ama Marksizmle yapılacak daha çok şey var.
Örneğin herkes toplulukların teşkil ettikleri demokratik politik örgütlenmeye
dâhil oluyor. Bu örgütlenme yerel meclislerden üst düzey konseylere kadar bir
dizi yapıyı içeriyor. Üst düzey konseyler Zapatistaların elindeki toprak üzerinde
politik, ekonomik ve hukukî işlerin yürütülmesinden sorumlu.”
Lascano Meksika Anayasası’nın yeniden yazılması ile
ilgili olarak başını radikal Katolik rahiplerin çektiği, ülke genelinde
yürütülen kampanyaya katılmasına dönük davetleri geri çevirdi. Mexico City’nin
eski solcu belediye başkanı Andres Manuel Lopez Obrador’un başkanlık kampanyası
ile de ilgilenmiyor. Marcos’a atıfta bulunarak şunu söylüyor: “Zapatistalar
başka bir şey inşa edecekler.”
Meksika’daki İspanyol işgali esnasında yerli halkın
ortaya koyduğu direnişle ilgili çalışması ile tanınan tarihçi Severo Martínez
Peláez ise şunları söylüyor:
“Mazlum
toplumsal sınıfların kaderlerini değiştirememeleri üzerinden o kadere boyun
eğdiklerine ‘olağan’ hayatlar, isyan ettiklerinde ise ‘olağandışı’ hayatlar
yaşayacaklarına inanmak yanlış. Bu, sadece olağanlık denilen şeyin hiç
değişmediğini düşünenlere böyle gelir. Zapatistalar hâlâ birçok Meksikalının
tanımadığı Tsotsil, Tseltal, Ch’ol ve Tojolabal gibi yerli topluluklara mensup
kişilerin ‘olağandışı’ hayatlar yaşadıkları için gururlanıyorlar.”
Zapatistaların ülke solundan tecrit edilmesiyle ya da
Anguiano’nun ifadesiyle, solun Zapatistalardan tecrit olmasıyla yerli halkların
direnişi kimsenin haberdar olmadığı, birçok Meksika’nın gözünden ırak bir yerde
yolunu yürümeye devam ediyor.
Aşağıdan Çalışma
Kurumsal Devrimci Parti’nin 2012’de tekrar iktidara
gelmesiyle Zapatistalar sessizce de olsa, başkanlık sarayına Chiapas
dağlarından seslerini duyurma kudretinde olduklarını gösterdiler.
O yıl Zapatistalar yüz binlerce destekçisiyle birlikte
sokaklara dökülüp yerli haklarının tanınmasını öngören ilk San Andrés
mutabakatına ona imza atan politik partinin saygı göstermesini talep etti.
Gösteriler sessizlikle gerçekleştirildi ama mesajı çok
açıktı: “Bizi işitiyor musunuz?”
Zapatistalar o stratejilerini sadece Kurumsal Devrimci
Parti içindeki eski düşmanlarına değil, Meksika’daki yozlaşmış politik sürecin
tümüne karşı yürüttüler ve “ne onlar bizim umurumuzda ne de biz onlarla
ilgileniyoruz” dediler.
“Meksikalılar
halkın emir verdiği, hükümetin itaat ettiği bir dünyayı örgütlemelidirler.
Onlar yukarıdakilerin sorunları çözmesini bekleye dursun, biz kendi
özgürlüğümüzü aşağıdan kurmaya başladık bile.”
Marcos, EZLN savaşçılarına hitaben yaptığı
konuşmasında şunu söyledi: “Bizler yeni bir sistem ve başka bir yaşam tarzı
inşa ediyoruz.” Bu toplantıda dayanışma için gelen birkaç yabancı da vardı.
Otuz yıllık direnişin anısına Lacandon ormanının merkezinde bir de kutlama
yapıldı.
Daha önce bir kişi kızıl bir bandana ya da siyah bir
yüz maskesi takıyorsa onun Zapatista olduğunu bilirdiniz. Ama şimdi kim toprağı
daha iyi işliyorsa, yerli kültürüne daha fazla ilgi gösteriyorsa onun Zapatista
olduğunu anlıyorsunuz. Biri çıkıp da “Zapatistalar kalmadı artık” derse onlar
şu cevabı veriyorlar: “Endişelenme, sayımız daha da çoğalacak, bu biraz zaman
alacak ama bizden daha çok insan göreceksiniz.”
Meksika’nın güney sınırındaki ormanlarda yürütülen
askerî işgallere ve silahlı helikopterle, av köpekleriyle yürütülen
devriyelere, hükümeti destekleyen politik partilerin maaşlarını ödediği
paramiliter güçlerin tehditlerine, gözdağına ve şiddetine rağmen Zapatista
direnişi mağlup edilemedi.
Paul Salgado
7 Nisan 2016
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder