Pages

10 Nisan 2016

Diz Çöktürülemeyen Hareket

Şubat ayında Meksika federal mahkemesinde bir hâkim EZLN’ye karşı açılan davanın artık daha fazla ilerleyemeyeceğini kabul etti. Kurumsal Devrimci Parti’nin 1994’te Marcos’a ve direnişin yerli liderlerine yönelik isnat ettiği terörizm, yıkıcılık, isyan, ayaklanma ve fesat ile ilgili suçlamaların hepsi boşa düştü. Getirilen sınırlamalar zaman aşımına uğradı.

Meksika hükümetinin özelleştirme ve neoliberalleşme politikalarına karşı Zapatistaların verdiği yirmi yıllık savaşın hukukî bir mızırdanma ile son bulması ilk bakışta umut kırıcıymış gibi görünebilir. Esasında zulüm ve muhalefet karşısında sessiz kalma meselesi belirli bir şöhrete kavuşmuş, yüzü maskeli savaşçıların uzun erimli stratejisinin bir parçası.

San Andrés Mutabakatı

Zapatistalar, ilkin 1 Ocak 1994 sabahı ortaya çıktılar. Amaçları Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın kabulünü protesto etmekti. Yoksul, bir kısmı çıplak ayaklı, Tsotsil, Tseltal, Ch’ol ve Tojolabal yerli halklarına mensup silâhlı kişilerin bazılarının elinde 1910 Meksika Devrimi’nden kalma silâhlar vardı. Bazıları ise ellerinde kartondan kesilmiş tüfekler taşıyordu. Bu insanlar Carlos Fuentes veya Laura Esquivel’in romanlarından çıkmış gibilerdi. Kısa sürede Chiapas genelindeki tüm kentleri ele geçirdiler, San Cristobal de las Casas’taki tutsakları özgürleştirdiler, askerî karakolları ateşe verdiler ve zengin toprak ağalarının elindeki çiftliklere el koydular.

Kurdukları tabur o insanın kanını donduran sabah soğuğunda dağlardan indiğinde tüm dünya bu insanlardan haberdar olmuş oldu. Oysa esasında bu hareket 1994 ayaklanmasını önceleyen on yıl boyunca örgütlenme faaliyeti yürütüyordu.

2014’te paramiliter güçlerin katlettiği yoldaşına ithafen ismini Galeano olarak değiştiren Marcos, örgütün doğum tarihinin “17 Kasım 1983” olduğunu söylüyor:

“[…] ‘Yeter!’ diye bağırabilmek için sessizce bir on yıl kadar hazırlık yaptık. Acımızı içimizde taşıyarak acıyla bağırmak için hazırlandık, artık bekleyemezdik, anlamadıklarını bile anlamayanlardan anlaşılmayı umut edemezdik.”

Hitabeti kuvvetli, pipo içen bir melez (devletin iddiasına göre o Mexico City’li, radikal kurtuluş teolojisinden etkilenmiş bir felsefe profesörü) olan Marcos, Zapatista mücadelesinin yüzü hâline geldi. Aynı yılın Ocak ayında yerli halkın isyanının sebeplerini şu şekilde ifade ediyordu:

“Alttakilerin direnişinin amacı uyuyanları uyandırmak, memnun olanları öfkelendirmek, tarihi sessizliğe gömülmüş olanı söyletmeye zorlamak ve yukarıdakilerin yalanlarının karşısına, müzelerin, heykellerin, kitapların ve anıtların arkasına saklanmış sömürüye, cinayetlere, insanların yerinden edilmesine, aşağılamalara ve unutulmaya dair hakikati bir tokat gibi çarpmaktır.”

Sessizce faaliyet yürüttükleri dönemde, Carlos Fuentes’in ifadesiyle, Zapatistalar “unutulmuş olmaya karşı bir savaş açarak bir milletin kalbini kazandılar.”

Meksika devleti Marcos’u ve Zapatista hareketinin yerli liderlerini terörizmle, yıkıcılıkla, isyanla, ayaklanma çıkartmakla ve fesada bulaşmakla suçladı. Ellerindeki kartondan silâhların karşısına tanklarla, askerlerle ve savaş helikopterleriyle çıktı. Ama ordu yenilince hükümet de yerli halklarla müzakere yürütmek zorunda kaldı ve onlara atalarından kalan toprakları, kültürlerini ve dillerini tanıyacağına dair resmi bir vaatte bulundu.

Zapatistalar ve devlet arasında 1995 Ocak’ında imza edilen San Andrés Mutabakatı İspanya İmparatorluğu’nun ilk işgalinden beri geçen beş yüz yıllık süreçte yerli halkların toprak, özerklik ve özyönetim haklarının egemen elitlerce ilk kez tanınmasını ifade ediyordu.

Ama kısa süre sonra anlaşmanın üzerine mürekkep damlatılan bir kâğıt parçasından başka bir şey olmadığı anlaşıldı. Sekiz ay sonra Kurumsal Devrimci Parti Chiapas bölgesindeki karşı-devrimci faaliyetlerini yoğunlaştırdı: askerî kontrol noktalarında halk her gün saldırılara maruz kaldı, tepelerinde sürekli uçup duran askerî helikopterlere tanık olundu, askerler av köpekleriyle köylerde devriyeye çıktılar. Daha da korkuncu ise devletin terör faaliyetlerini paramiliter unsurlara devretmesi idi. Bu gruplar Zapatistalara sempati besleyen insanları tehdit ettiler, onlara gözdağı verdiler, aileleri ile birlikte topraklarından sürdüler, karşı çıkanları ise öldürdüler.

Chiapas’taki Fray Bartolomé İnsan Hakları Merkezi’nin bildirdiğine göre, ordunun uyguladığı paramiliter stratejisinin etkili olmasının sebebi sadece ceza muafiyeti ile tatbik ettiği doğrudan saldırılar değil, ayrıca yerli halk arasından örgütlenen, devlete destek veren, korku yaratan ve toplulukları parçalayan insanların devşirilmesi ile kurulmuş paramiliter grupların yol açtığı psikolojik tesirdi.

Devletin yaptığı anlaşmaya kısa sürede sırt dönmesinin sebebi nedir? Yerli hakları için kampanyalar tertipleyen bir isim olan Francisco López Bárcenas’a göre, mutabakat “yabancı kapitalistlerin ortak mülkiyete ait topraklardaki kaynaklara el koymasını daha da güçleştirecekti.” Meksika gazetesi La Jornada’nın açıklamasına göre ise “yeni ve herkesi içine alan, halkların özerklik hakkına saygılı bir toplumsal barış tesis etmek yerine devlet eski statükoyu muhafaza etmeye karar verdi”. Bunun üzerine de özerk yerli halklar devlet kontrolüne teslim edilecek, kapitalizmin için ucuz işgücü olarak çalıştırılacaktı. Fray Merkezi’nin tespitiyle, “devlet servetin olabildiğince daha az sayıda insanın elinde toplanmasını sağlamak istiyordu.”

Muhafazakâr ve neoliberal Ulusal Eylem Partisi 2000 yılında şirket yanlısı Kurumsal Devrimci Parti’yi devirdikten sonra “tüm Meksika satışa çıkartıldı ve devlet Zapatistaların sonunu getirme derdiyle düşük yoğunluklu bir savaş yürütmeye karar verdi.” Bárcenas’ın tespiti bu yönde.

Küçük Adalar

Mutabakatı ve onun ardından gelen Chiapas’taki askerî operasyonu takip eden dönemdeki sessizlik büyük ölçüde medya ile alakalı. Marcos’un postmodern Ché Guevara, Zapatistaların donkişotvari devrimciler olarak resmedilmeleri sonucu bunlara yönelik ilgi hızla ortadan kayboldu. Ama faaliyetlerini kuşatan sessizlik ortamı onlara Lacandon ormanında özerk bir toplum kurmalarına imkân verdi. Zapatistalar Meksika’nın giderek yoğunlaşan neoliberalleşme sürecine karşı dipten ve derinden işleyen bir faaliyet içerisine girdiler.

Chiapas’taki mezraların ve köylerin girişlerinde Zapatista topraklarına ait sınır işaretlerine rastlanıyor: buradaki tabelalarda “Burada emir veren halktır, hükümetse bu emirlere itaat eder.” yazılı. Duvarlara çizili salyangoz işaretleri isyancıların kendi toplumlarını örgütlemek için “yavaşça ama emin adımlarla” ilerlediklerini anlatıyor. Devletin bu toplumu tanıyıp tanımaması bir önem arz etmiyor.

Zapatista dergisi Rebeldía’nın yayın yönetmeni Sergio Rodríguez Lascano, Zapatista ekonomisini “küçük zirai-ekolojik toprak parçalarına dayanan, ailelerin geçimlik üretim yaptığı, bir yandan da büyükbaş hayvan, mısır, kahve, ekmek ve balın ortaklaşa üretildiği çiftlikler üzerinden topluluğa gelir sağlandığı, okul ve kliniklere katkı sunulduğu bir ekonomi” olarak tarif ediyor. Zapatista toplulukları kendi öğretmenlerini, doktorlarını ve ebelerini yetiştiriyor, gelenekten beslenen bitkisel ilâçlarla dolu eczanelere rastlanıyor, hatta bu topluluklar kendi özerk bankalarını bile kuruyorlar.

Marcos’un “sessizlik stratejisi”ni ya da Zapatistaların ifadesiyle, yerelin kendi kaynaklarına sırtına dayanması stratejisini ülkedeki tüm solcuların benimsediğini söylemek mümkün değil.

Latin Amerika çalışmaları yürüten, Marksist profesör Mike Gonzalez “Zapatistaların başvurduğu haklar söyleminin kapitalist devletin sınıf çıkarlarından ziyade ilkeler ve yasalar üzerinden yönetildiği varsayımına dayandığını” düşünüyor. Ona göre, EZLN’nin “kahramanca direniş”i ilham verici olsa da yereldeki özerk topluluklara ricat edilmesi “toplumu farklı bir yöne sokmaya dönük her türden iddianın terk edilmesi” anlamına geliyor. İktidar ve iktidarın yokluğu dışında başka bir seçenek yok.”

Eski Meksika Devrimci İşçiler Partisi eylemcisi ve akademisyen Arturo Anguiano ise Zapatistaların kapitalizmden kurtulma çabasının yerli direnişini eleştiriye açık kıldığını düşünüyor. Ona göre, Zapatistalar “gayet istisnaî, gayet özel ve muhtemelen başka yerde tekrarlanamayacak bir alternatif” sunuyorlar.

Anguiano’nun tespitiyle, “Marcos Zapatista topluluklarını toplumsal ilişkilerin devrimi beklemeksizin dönüştürülebileceği ‘küçük birer ada’ veya ‘direniş mekânları’ olarak izah ediyor.”

Ama Lascano meseleye bu şekilde bakmıyor. O, Zapatistaların toprağı zengin toprak ağalarının elinden alıp “geleneksel solun uygulamaları ve düşünce tarzının dışında konumlandırılmış, eşitlikçi bir alternatif inşa etmek amacıyla kullandıklarını söylüyor.

Lascano’ya göre, “EZLN’nin kabul edilegelen sol uygulamaya mesafeli olmasının bir nedeni Zapatistaların işçi olmaması, EZLN’nin de işçi partisi olmaması. Zira bu topluluklarda geleneksel Marksist sınıf bilinci anlayışına rastlanmıyor. Ama Marksizmle yapılacak daha çok şey var. Örneğin herkes toplulukların teşkil ettikleri demokratik politik örgütlenmeye dâhil oluyor. Bu örgütlenme yerel meclislerden üst düzey konseylere kadar bir dizi yapıyı içeriyor. Üst düzey konseyler Zapatistaların elindeki toprak üzerinde politik, ekonomik ve hukukî işlerin yürütülmesinden sorumlu.”

Lascano Meksika Anayasası’nın yeniden yazılması ile ilgili olarak başını radikal Katolik rahiplerin çektiği, ülke genelinde yürütülen kampanyaya katılmasına dönük davetleri geri çevirdi. Mexico City’nin eski solcu belediye başkanı Andres Manuel Lopez Obrador’un başkanlık kampanyası ile de ilgilenmiyor. Marcos’a atıfta bulunarak şunu söylüyor: “Zapatistalar başka bir şey inşa edecekler.”

Meksika’daki İspanyol işgali esnasında yerli halkın ortaya koyduğu direnişle ilgili çalışması ile tanınan tarihçi Severo Martínez Peláez ise şunları söylüyor:

“Mazlum toplumsal sınıfların kaderlerini değiştirememeleri üzerinden o kadere boyun eğdiklerine ‘olağan’ hayatlar, isyan ettiklerinde ise ‘olağandışı’ hayatlar yaşayacaklarına inanmak yanlış. Bu, sadece olağanlık denilen şeyin hiç değişmediğini düşünenlere böyle gelir. Zapatistalar hâlâ birçok Meksikalının tanımadığı Tsotsil, Tseltal, Ch’ol ve Tojolabal gibi yerli topluluklara mensup kişilerin ‘olağandışı’ hayatlar yaşadıkları için gururlanıyorlar.”

Zapatistaların ülke solundan tecrit edilmesiyle ya da Anguiano’nun ifadesiyle, solun Zapatistalardan tecrit olmasıyla yerli halkların direnişi kimsenin haberdar olmadığı, birçok Meksika’nın gözünden ırak bir yerde yolunu yürümeye devam ediyor.

Aşağıdan Çalışma

Kurumsal Devrimci Parti’nin 2012’de tekrar iktidara gelmesiyle Zapatistalar sessizce de olsa, başkanlık sarayına Chiapas dağlarından seslerini duyurma kudretinde olduklarını gösterdiler.

O yıl Zapatistalar yüz binlerce destekçisiyle birlikte sokaklara dökülüp yerli haklarının tanınmasını öngören ilk San Andrés mutabakatına ona imza atan politik partinin saygı göstermesini talep etti.

Gösteriler sessizlikle gerçekleştirildi ama mesajı çok açıktı: “Bizi işitiyor musunuz?”

Zapatistalar o stratejilerini sadece Kurumsal Devrimci Parti içindeki eski düşmanlarına değil, Meksika’daki yozlaşmış politik sürecin tümüne karşı yürüttüler ve “ne onlar bizim umurumuzda ne de biz onlarla ilgileniyoruz” dediler.

“Meksikalılar halkın emir verdiği, hükümetin itaat ettiği bir dünyayı örgütlemelidirler. Onlar yukarıdakilerin sorunları çözmesini bekleye dursun, biz kendi özgürlüğümüzü aşağıdan kurmaya başladık bile.”

Marcos, EZLN savaşçılarına hitaben yaptığı konuşmasında şunu söyledi: “Bizler yeni bir sistem ve başka bir yaşam tarzı inşa ediyoruz.” Bu toplantıda dayanışma için gelen birkaç yabancı da vardı. Otuz yıllık direnişin anısına Lacandon ormanının merkezinde bir de kutlama yapıldı.

Daha önce bir kişi kızıl bir bandana ya da siyah bir yüz maskesi takıyorsa onun Zapatista olduğunu bilirdiniz. Ama şimdi kim toprağı daha iyi işliyorsa, yerli kültürüne daha fazla ilgi gösteriyorsa onun Zapatista olduğunu anlıyorsunuz. Biri çıkıp da “Zapatistalar kalmadı artık” derse onlar şu cevabı veriyorlar: “Endişelenme, sayımız daha da çoğalacak, bu biraz zaman alacak ama bizden daha çok insan göreceksiniz.”

Meksika’nın güney sınırındaki ormanlarda yürütülen askerî işgallere ve silahlı helikopterle, av köpekleriyle yürütülen devriyelere, hükümeti destekleyen politik partilerin maaşlarını ödediği paramiliter güçlerin tehditlerine, gözdağına ve şiddetine rağmen Zapatista direnişi mağlup edilemedi.

Paul Salgado
7 Nisan 2016
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder