Eskiden burjuvazi, sola ait
değerleri reklâm çalışmalarında kullandığında, solcuların asabı bozulurdu.
Bugün sol, AKP sayesinde, asabiyetine burjuvaziyi dâhil etmeye karar
verdiğinden beri bu tür girişimler eller ovuşturularak karşılanıyor. Sol,
burjuvazinin üflediği yelkenle uzak diyarlara gidebileceğini düşünüyor.
Geçen sene de bir boya firması,
Özgecan cinayeti ile ilgili bir reklâm çalışması yürüttüğünde o reklâmı en önce
solcular sahiplenmişlerdi. Ama bugün aynı firma, gayet Kemalist bir kadın günü
reklâmı hazırladığında, aynı solcuların nedense gıkı çıkmıyor. Oluşturdukları
asabiyet demek ki başkasının. Sol, saf burjuvazinin devletle kirlendiğini veya
saf devletin burjuvaziyle kirlendiğini düşünen iki koluyla yol almaya
çalışıyor. İkisinin de emekçi kadına hayrı yok.
Koç Holding, kadın işçilere daha
düşük ücret verdiğini işte bu solcular aracılığıyla gizleyebiliyor. Zete
gibi sol mahfiller, burjuvazinin elinden tutmak için hiç vakit kaybetmiyorlar.
Özgürlüğün burjuvazi sayesinde, onun eliyle geleceğini düşünüyorlar. Kadın
savaşçılara aslında hiç mi hiç inanmıyorlar. Onlar, sadece burjuva dergilerine
kapak olabilecek, gene burjuva estetiğine ait birer değer. Fazlası zarar,
onlara göre. “Jin, Jiyan, Azadi”, CIA-NATO-Pentagon laboratuvarlarında imal
edilmiş bir slogan olduğunu düşündüklerinden dillere dolanıyor. Yoksa, bu
güçler beğenmese bu sloganı atmazlar bile. Aynı şekilde, emperyalizmin Kürd ile anlaştığını düşünmese, düne kadar küçük burjuva ve milliyetçi bulduğu Kürd ile yan yana dahi gelmezdi.
Eskiden burjuvazinin kadın sorunları
türü meselelere el atmasında yozlaştırıcı, meselenin içini boşaltıcı bir yan
bulunurdu. Bugünse sınıfsız, gökten, uzaydan gelmiş bir diktatörlükle mücadele,
hepimizi burjuvazinin yanına hizaladı, onun aklına aklımızı raptiyeledi.
Sınıfsız, semavi ve uzaydanmışçasına yaşamak ve varolmak için seçtik bu yolu.
Gezi zamanı dil atölyeleri
kuranlar, demek ki Koç’un promosyon ekibindenmiş. “O iş için biçilmiş
kaftanlar” serilmiş üzerimize. Polise küfür dahi ettirmeyen ekip, Koç ve
türevlerinin sahaya sürdüğü ajanlarmış demek ki. Çünkü o polisin panzerlerini
ve akreplerini Koç üretti.
“Erkekçe” direnmeye, “erkekçe”
dövüşmeye karşı olanlar, dilden dökülen küfürlere saldıranlar, demek ki Gezi’nin
burjuvazi için zararlı, ona halel getirmeyecek bir hatta çekilmesi için
görevlendirilmişler, anlaşılan bu. Ana ders kitaplarında da “iktidarı
alamıyorsan, başkalarına da aldırma” yazıyor zaten.
Bu raptiyelenmiş aklın, kadın
emeğini değersizleştiren yasaların çıkarılmasını emredenlere karşı, köle
statüsünde atölyelere doldurulan kadınlar için bir ses çıkarması mümkün değil.
Ceplerindeki kredi kartlarının alındığı bankalar, kavganın tüm silâhlarını gasp
ediyor. İşini kaybetmemek için müdürün ağız kokusunu çeken, müşterinin
tacizlerine tahammül eden kadın emekçiler, tekrar patronların insafına terk
ediliyorlar. Sökülen zeytin ağaçlarına sarılan köylü kadınların kolları
kırılıyor. Faşizmin katlettiği evladını musalla taşında kucaklayabilen anaya
uyku hapı veriliyor. Kendi kızını yarışma programlarına pazarlayan babaya yol
gösteriliyor. “Üniversiteden çıkınca ne yapacağım?” diyen genç kadınlara
burjuvaziye dair cennet masalları anlatılıyor. Onların üniversitelerinin
reklâmını bizzat solcular üstleniyor. Mobbingi bunlar yatırıyor kaz tüyünden
yastıklara. Akşam izledikleri, hatta kaleme aldıkları TV dizilerine fazla iman
ediyorlar. Zararsız, sınıfsız solculuklarını bu şekilde pazarlayabileceklerini
düşünüyorlar.
Kelimelere sahip olduklarında
dünyaya hükmedeceklerini zannediyorlar. O kelimelerin sınıfsız olduğunu
düşünüyorlar. Politik olanı kişisele, politikayı bireye kapatmak istiyorlar. Dil
idealizmiyle materyalizmin dilini kesmeye çalışıyorlar. Kadın’ı metafizik âleme
fırlatıp atıyorlar. Çarmıha geriyorlar.
“Cinsiyet eşitliğini sağlamaya
sözlerinle başla!” diye emir veriyor Koç Holding. Zamanında kariyer gününde koç
taşağı fırlatanlar, bugün “taşak” “çok eril” diye bu tür bir eylemi bile
akıllarına getirmiyor. Kulüpler, dernekler birer kariyer gününe dönüşüyor.
Çünkü bugün moda, okulda gerici avına çıkmak. Burjuvazinin kelimelerini yaymak.
“Cinsiyet eşitliğini benim sözlerimle sağlamaya başla” emri, eşitliğin kavgayla
sağlanacağını unutturmak zorunda.
Faşizm varsa burjuvazi için var,
kural bu. Özel bir şahsın kaprislerine indirgenmesi mümkün değil. Kelimelere
hapsedilmiş bir mücadele, iliklere işlemiş zorbalığı, zulmü defedemez. Koç’un
bizi mecbur etmek istediği, kelimelerin mahpus damı. Koç, o kelimelere mânâ
katanın kendisi olduğunu iyi biliyor. Kelime tüccarlığı yapan kimi solcular da
o Koç’un ardından bu sebeple yas tutuyorlar. Yoksulun çığlık, öfke ve kavga
yüklü kelimelerinden tiksindiği, onları çapaklı bulduğu için kaz tüyünden
yastıklara bırakıyor kendisini.
Maalesef Koç’un metnini
sahiplenen solcuların yukarıdaki müdahaleyi yapamayacak bir seviyeye gerilemiş
olduğu görülüyor. Clara Zetkin’in “emekçi kadınlar” müdahalesini tarihten silip
burjuvazinin pazarında özgürleşeceklerini zannedenler, fena hâlde yanılıyorlar.
Özgürlük mücadelesi değil, önce mücadelenin özgürleşmesi, bu da burjuvaziyle
girilecek kavgayla mümkün. O kavga, saf devlet arayışına kurban edilmemeli.
Eren Balkır
8 Mart 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder