Pages

08 Mart 2016

Raptiye


Eskiden burjuvazi, sola ait değerleri reklâm çalışmalarında kullandığında, solcuların asabı bozulurdu. Bugün sol, AKP sayesinde, asabiyetine burjuvaziyi dâhil etmeye karar verdiğinden beri bu tür girişimler eller ovuşturularak karşılanıyor. Sol, burjuvazinin üflediği yelkenle uzak diyarlara gidebileceğini düşünüyor.

Geçen sene de bir boya firması, Özgecan cinayeti ile ilgili bir reklâm çalışması yürüttüğünde o reklâmı en önce solcular sahiplenmişlerdi. Ama bugün aynı firma, gayet Kemalist bir kadın günü reklâmı hazırladığında, aynı solcuların nedense gıkı çıkmıyor. Oluşturdukları asabiyet demek ki başkasının. Sol, saf burjuvazinin devletle kirlendiğini veya saf devletin burjuvaziyle kirlendiğini düşünen iki koluyla yol almaya çalışıyor. İkisinin de emekçi kadına hayrı yok.

Koç Holding, kadın işçilere daha düşük ücret verdiğini işte bu solcular aracılığıyla gizleyebiliyor. Zete gibi sol mahfiller, burjuvazinin elinden tutmak için hiç vakit kaybetmiyorlar. Özgürlüğün burjuvazi sayesinde, onun eliyle geleceğini düşünüyorlar. Kadın savaşçılara aslında hiç mi hiç inanmıyorlar. Onlar, sadece burjuva dergilerine kapak olabilecek, gene burjuva estetiğine ait birer değer. Fazlası zarar, onlara göre. “Jin, Jiyan, Azadi”, CIA-NATO-Pentagon laboratuvarlarında imal edilmiş bir slogan olduğunu düşündüklerinden dillere dolanıyor. Yoksa, bu güçler beğenmese bu sloganı atmazlar bile. Aynı şekilde, emperyalizmin Kürd ile anlaştığını düşünmese, düne kadar küçük burjuva ve milliyetçi bulduğu Kürd ile yan yana dahi gelmezdi.

Eskiden burjuvazinin kadın sorunları türü meselelere el atmasında yozlaştırıcı, meselenin içini boşaltıcı bir yan bulunurdu. Bugünse sınıfsız, gökten, uzaydan gelmiş bir diktatörlükle mücadele, hepimizi burjuvazinin yanına hizaladı, onun aklına aklımızı raptiyeledi. Sınıfsız, semavi ve uzaydanmışçasına yaşamak ve varolmak için seçtik bu yolu.

Gezi zamanı dil atölyeleri kuranlar, demek ki Koç’un promosyon ekibindenmiş. “O iş için biçilmiş kaftanlar” serilmiş üzerimize. Polise küfür dahi ettirmeyen ekip, Koç ve türevlerinin sahaya sürdüğü ajanlarmış demek ki. Çünkü o polisin panzerlerini ve akreplerini Koç üretti.

“Erkekçe” direnmeye, “erkekçe” dövüşmeye karşı olanlar, dilden dökülen küfürlere saldıranlar, demek ki Gezi’nin burjuvazi için zararlı, ona halel getirmeyecek bir hatta çekilmesi için görevlendirilmişler, anlaşılan bu. Ana ders kitaplarında da “iktidarı alamıyorsan, başkalarına da aldırma” yazıyor zaten.

Bu raptiyelenmiş aklın, kadın emeğini değersizleştiren yasaların çıkarılmasını emredenlere karşı, köle statüsünde atölyelere doldurulan kadınlar için bir ses çıkarması mümkün değil. Ceplerindeki kredi kartlarının alındığı bankalar, kavganın tüm silâhlarını gasp ediyor. İşini kaybetmemek için müdürün ağız kokusunu çeken, müşterinin tacizlerine tahammül eden kadın emekçiler, tekrar patronların insafına terk ediliyorlar. Sökülen zeytin ağaçlarına sarılan köylü kadınların kolları kırılıyor. Faşizmin katlettiği evladını musalla taşında kucaklayabilen anaya uyku hapı veriliyor. Kendi kızını yarışma programlarına pazarlayan babaya yol gösteriliyor. “Üniversiteden çıkınca ne yapacağım?” diyen genç kadınlara burjuvaziye dair cennet masalları anlatılıyor. Onların üniversitelerinin reklâmını bizzat solcular üstleniyor. Mobbingi bunlar yatırıyor kaz tüyünden yastıklara. Akşam izledikleri, hatta kaleme aldıkları TV dizilerine fazla iman ediyorlar. Zararsız, sınıfsız solculuklarını bu şekilde pazarlayabileceklerini düşünüyorlar.

Kelimelere sahip olduklarında dünyaya hükmedeceklerini zannediyorlar. O kelimelerin sınıfsız olduğunu düşünüyorlar. Politik olanı kişisele, politikayı bireye kapatmak istiyorlar. Dil idealizmiyle materyalizmin dilini kesmeye çalışıyorlar. Kadın’ı metafizik âleme fırlatıp atıyorlar. Çarmıha geriyorlar.

“Cinsiyet eşitliğini sağlamaya sözlerinle başla!” diye emir veriyor Koç Holding. Zamanında kariyer gününde koç taşağı fırlatanlar, bugün “taşak” “çok eril” diye bu tür bir eylemi bile akıllarına getirmiyor. Kulüpler, dernekler birer kariyer gününe dönüşüyor. Çünkü bugün moda, okulda gerici avına çıkmak. Burjuvazinin kelimelerini yaymak. “Cinsiyet eşitliğini benim sözlerimle sağlamaya başla” emri, eşitliğin kavgayla sağlanacağını unutturmak zorunda.

Faşizm varsa burjuvazi için var, kural bu. Özel bir şahsın kaprislerine indirgenmesi mümkün değil. Kelimelere hapsedilmiş bir mücadele, iliklere işlemiş zorbalığı, zulmü defedemez. Koç’un bizi mecbur etmek istediği, kelimelerin mahpus damı. Koç, o kelimelere mânâ katanın kendisi olduğunu iyi biliyor. Kelime tüccarlığı yapan kimi solcular da o Koç’un ardından bu sebeple yas tutuyorlar. Yoksulun çığlık, öfke ve kavga yüklü kelimelerinden tiksindiği, onları çapaklı bulduğu için kaz tüyünden yastıklara bırakıyor kendisini.

Maalesef Koç’un metnini sahiplenen solcuların yukarıdaki müdahaleyi yapamayacak bir seviyeye gerilemiş olduğu görülüyor. Clara Zetkin’in “emekçi kadınlar” müdahalesini tarihten silip burjuvazinin pazarında özgürleşeceklerini zannedenler, fena hâlde yanılıyorlar. Özgürlük mücadelesi değil, önce mücadelenin özgürleşmesi, bu da burjuvaziyle girilecek kavgayla mümkün. O kavga, saf devlet arayışına kurban edilmemeli.

Eren Balkır
8 Mart 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder