Pages

01 Mart 2016

Nisyan


Nesnel planda burjuva siyasetinde kimi gelişmeler yaşanıyor. Ağızdan çıkan sözlere, basına yansıyan ifadelere aldanmadan, nesnel gidişata bakmak gerekiyor. Kendi sözünü önemseyen, başkalarını da kendisi gibi bilip sadece onların sözlerine bakıyor. Bu kafesten kurtulmak gerekiyor.

Genel düzlemde burjuva siyaseti alanı, devlet ve demokrasiye dair yönelimler ve temrinler üzerinden işliyor. Bu açıdan AKP MHP’nin; HDP CHP’nin altını oymak için var. İlki ikincisini tasfiye ediyor, eritiyor, boşalan yere gene devletin ve burjuva siyasetin bileşeni olarak Fethullah doluşuyor. Onun tam olarak tasfiye edilmemesinin sebebi burada. Devlet ve burjuva siyaseti, sola kıyasla, sınıf mücadelesi bilinciyle hareket ediyor. Solda sınıf mücadelesi, malumat-enformasyon düzeyinde iken, diğerinde bilinç-akıl düzeyinde muhafaza ediliyor. Asıl sorun burada.

Mao ise “sınıf mücadelesini unutmayın” diyor. Oysa en çok da eks, neo ve post maoistler unutuyorlar. Maoizm köyden kente; troçkizm kentten köye kuşatma harekâtı olarak cisimleşiyor. Bu yönüyle genel burjuva siyasetine yakınlaşma, kitleleri yakınlaştırmada bir beis görmüyorlar. Genel sol siyaset kenti kuşatmak istediğinde maoizme, köyü kuşatmak istediğinde troçkizme meylediyor. Sırf varolmak, hayatta kalmak adına egemenlerin kuşatma siyasetine dâhil olmamak gerekiyor. Varlığımızın, hayatımızın sınıfsal niteliği öne çıkmayı bekliyor. Sınıf mücadelesi nisyanda ölüyor, isyanda diriliyor.

* * *

HDP üzerinden kenti ve köyü kuşatmak, ülke yerelliğinde belirli bir maoizme ve troçkizme ihtiyaç duyuyor. Sınıfsız zannedilen halk gerçekliğinde bu kuşatma kuşatılmakla sonuçlanıyor. Tasfiye edenler tasfiye ediliyorlar. Boşluğa gene Fethullah doluyor.

Fethullah, belirli bir liberal yerden, muhalefete ipotek koyuyor. Dün Soros’u allayıp pullayan Can Dündar, solcuların kızıl kazaklı önderi hâline geliyor. Solun elindeki kaldıraç, birden tahterevalliye dönüşüyor. Bir o yana bir bu yana inip kalkıyor. Kâh devrimci kâh reformist, kâh ezilenci kâh işçici olunuveriyor. Maoizm-troçkizm gerilimi, en çok tahterevallide hissediliyor.

Bu nedenle Kürtçüymüş gibi görünüyorlar. Anadolu halklarından bir halk olan Kürt, köylü ve geri kabul ediliyor. Kentten köye doğru uzanan kuşatmanın parçası olmak istiyorlar. Devletin reorganizasyonu karşısında tek çareyi batılı değerlerin bekçiliğinde buluyorlar. Tasfiyeyi ve kuşatmayı batının gerçekleştirdiğini çok iyi biliyorlar. Yarın için batıya karşı çevrilmiş, sivriltilmiş tüm mızraklar kırılıyor ya da uçlarına burjuvazinin ilmihalleri asılıyor.

* * *

Düzen, bir saraya ve Fethullah’a mecbur. Bu tahkimat sürecinde ruh üflediği öznelerine roller paylaştırıyor. O düzen ki kendi bekası için kendi sınıf mücadelesi dâhilinde, daha üst bir düzleme ve düzeye geçmiştir. Ülke kurgusu, konfigürasyonu buna göre biçimlenmek zorundadır.

Türkiye, belediye gibi yönetilmelidir. Uluslararası tekellerle ilişki bunu emretmektedir. Bu koşullarda, solun kısa günün kârı için sınıf mücadelesinden ve sınıf bilincinden uzaklaşması verili durumun gereğidir.

CHP’deki tasfiye TKP’nin; MHP’deki tasfiye İşçi Partisi’nin içini gıcıklamaktadır. Burjuva siyasetinin genel yönelimi ile proletaryanın politikası arasındaki açı kendilerinde kapandığı için, bu yapılanlara, içteki gıcıklanmaya gerekli ideolojik-teorik kılıflar örülmekle vakit öldürülmektedir. Yıllardır CHP içinde çalışanlar, bugün “dünya komünist partisi”ni kurmaya yeniden soyunmaktadırlar. Bu, “ileri CHP”den daha fazlasına işaret etmemektedir.

* * *

“İstiklal mücadelesinin ilk safhaları esnasında, bir yerde, komünistlerin iktidarı elde etmelerine hemen hemen ramak kalmıştı. Bu tarihte komünist liderleri, Anadolu ihtilal hareketinin başlıca askerî gücünü teşkil eden önemli partizan birlikleriyle özel bir ilişki kurmayı becermişlerdir. Komünistlerin etkisine kapılmış bu güçlere, bu, Ankara rejimine karşı öylesi bir kafa tutma, meydan okuma tavrı takındırmıştı ki, Atatürk, filizlenmekte olan bu komünist hareketini kontrol altına alıp hizaya getirmek çabasıyla kendi resmi Türk Komünist Partisi’ni kurmak zorunda kalmıştı.”[1]

Burjuva siyaseti kendi sınıf bilincine sahiptir, bu minvalde mücadele yürütmektedir. Amerikan ajanının yukarıda aktarılan sözlerinden de görüleceği üzere, ülkede devletin ve burjuvazinin sınıfsal mücadelesi köklüdür. Geçmişten bugüne bakıldığında, iktidarı almasına ramak kalan komünist hareketin kontrol altına alınması için komünist parti kuran bu düzenin, söz konusu önlemi bugün en genel manada fethullahçılık üzerinden aldığı görülmelidir.

Köyün ve kentin kuşatılması noktasında kısa günün kârı peşinde olanların aldıklarını zannettikleri yol, proleter halk sınıflarının yolu değildir. Devletin veya burjuvazinin işmarıyla hareket edenlerin sınıfa ve sınıfsal mücadeleye hayrı olması beklenmemelidir. O işmar, geri yanların tasfiyesi ve kuşatılması ile alakalıdır. İş yapıyormuş gibi görünmektense işi sorgulamak daha hayırlıdır. O sorgu halka ait, halktandır.

* * *

Fanon’da köy proleter; kent burjuvadır. Castro’da ise dağ proleter, kent burjuvadır. Bugünkü sol için Fanon ve Castro geridir, gericidir, tasfiye edilmek zorundadır. Bu tasfiye işleminde kendisinden başka “proleter” tanımayanlarla proletaryayı asla tanımamış ve tanımak istemeyenler birlikte kullanılmaktadır. Sola yönelik her türlü eleştirinin karşısına Osmanlı tokadı niyetine “gelenek” ve “birikim” kelimeleri çıkartılmakta, “solun geleneğini ve birikimini yedirmeyiz!” denilmektedir. Bunu diyenler “gelenek” ve “birikim” ismiyle çıkan dergilerin sola nasıl küfrettiğine tek laf etmemekte, birinin teorisini diğerinin politikasını kendi varlığında bütünlemekte, sonra da devletin kendisini yeniden üretme sürecine koşulsuz dâhil olmaktadır.

* * *

HDP CHP’nin altını elbette oymalıdır ama bu fethullahçılıkla, popper’cılıkla veya sorosçulukla olamaz. Oyma işlemi, proleter devrimci bir niteliğe sahip olmalıdır. “Tasfiye olsun da nasıl olursa olsun” denilemez. Bu yaklaşım, küçük burjuvazinin yaklaşımıdır.

Gezi ve Haziran, bu yönde önemli ipuçları barındırmaktadır. Genel manada sol, CHP denilen rahminden, onu parçalayarak çıkamadığı için, Haziran ayaklanmasındaki imkânları da ezmek zorunda kalmıştır. Haziran 2013’te devlet kadar sol da korkmuştur. Gelenek ve birikim, yeni CHP’de teorize edilip politikaya tahvil edilmiştir.

* * *

2014 Ağustos’undaki Çayan Mahallesi üzerinden kopan fırtınanın Esad ve CHP’nin tasfiyesi ile bağlantılı olduğu açıktır. Tasfiye işlemi, gerçekleştiren öznelerin niteliğinden bağımsız olarak, fethullahçadır ve devletin kendisini yeniden üretme sürecine içrektir. Kentsel dönüşümün, Ortadoğu’daki dönüşümün, neoliberal dönüşümün yeni devleti, itirazı ve muhalefeti bile örgütleyerek ilerlemektedir.

AKP üzerinden devlet ve burjuvazi karşıtı dinamikler de hizaya çekilmektedir. Onun varolduğu zannedilen dinine, imanına, bilgisine, ahlakına küfretmek yerine, bu hizadan çıkmanın yolları aranmalıdır.

Küçük burjuva İslamî hareketin başarısına ve AKP’ye öykünerek yol almak mümkün değildir. Meseleyi ona indirgeyenler, sınıf mücadelesini unutanlardır. AKP de devletin kendisini yeniden üretme sürecine baş aktörü olarak dâhil olmak istemiş, ama figüran olarak varlığını sürdürmek zorunda kalmıştır. AKP’yi sevmeyen, sevilmediği momentte yol alacağını düşünenler de aktör olayım derken figüranlaşacaklardır.

* * *

“Bu gençler, kefareti ödenmemiş günahların hayaletleri gibi ezberlerimizi bozarcasına, yaşamın her alanından mücadelenin içine dâhil oluyorlar. Üst-orta sınıfların Bawer, Berxwedan, Botan isimli çocukları değil, Sur’un Muhammet, Cesim, Erdal, İsmailleri ile yürütülen bir mücadele. Bu direniş pratiği ne Madrid barikatlarından ne Paris Komünü’nden ne Stalingrad ne de Ankara’da parlamento kürsülerindeki yalvarışlardan anlaşılabilir. Sadece ve sadece filizlendiği yerden bakılınca anlaşılabilecek bir hakikat arayışıdır Sur ve Cizre.”[2]

Bu çığlık mühimdir. Bir kere çığlık olduğu için mühimdir. Her türden çığlığı susturma görevini üstlenen AKP, suskunluğu çığlık zannetme biçimi olarak HDP, onun karşısında ehemmiyetsizdir. Ortadoğu’da sömürülenin-ezilenin tüm çığlıkları birdir.

Eren Balkır
1 Mart 2016

Dipnotlar:
[1] George Harris, Türkiye'de Komünizmin Kaynakları, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1979, s. 10-11.

[2] “Hakikati Konuşabilmek: Cizre ve Sur Gençliği”, Xweseri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder