Nesnel planda burjuva siyasetinde kimi gelişmeler
yaşanıyor. Ağızdan çıkan sözlere, basına yansıyan ifadelere aldanmadan, nesnel
gidişata bakmak gerekiyor. Kendi sözünü önemseyen, başkalarını da kendisi gibi
bilip sadece onların sözlerine bakıyor. Bu kafesten kurtulmak gerekiyor.
Genel düzlemde burjuva siyaseti alanı, devlet ve
demokrasiye dair yönelimler ve temrinler üzerinden işliyor. Bu açıdan AKP
MHP’nin; HDP CHP’nin altını oymak için var. İlki ikincisini tasfiye ediyor,
eritiyor, boşalan yere gene devletin ve burjuva siyasetin bileşeni olarak
Fethullah doluşuyor. Onun tam olarak tasfiye edilmemesinin sebebi burada.
Devlet ve burjuva siyaseti, sola kıyasla, sınıf mücadelesi bilinciyle hareket
ediyor. Solda sınıf mücadelesi, malumat-enformasyon düzeyinde iken, diğerinde
bilinç-akıl düzeyinde muhafaza ediliyor. Asıl sorun burada.
Mao ise “sınıf mücadelesini unutmayın” diyor. Oysa en
çok da eks, neo ve post maoistler unutuyorlar. Maoizm köyden kente; troçkizm
kentten köye kuşatma harekâtı olarak cisimleşiyor. Bu yönüyle genel burjuva
siyasetine yakınlaşma, kitleleri yakınlaştırmada bir beis görmüyorlar. Genel
sol siyaset kenti kuşatmak istediğinde maoizme, köyü kuşatmak istediğinde
troçkizme meylediyor. Sırf varolmak, hayatta kalmak adına egemenlerin kuşatma
siyasetine dâhil olmamak gerekiyor. Varlığımızın, hayatımızın sınıfsal niteliği
öne çıkmayı bekliyor. Sınıf mücadelesi nisyanda ölüyor, isyanda diriliyor.
* * *
HDP üzerinden kenti ve köyü kuşatmak, ülke
yerelliğinde belirli bir maoizme ve troçkizme ihtiyaç duyuyor. Sınıfsız
zannedilen halk gerçekliğinde bu kuşatma kuşatılmakla sonuçlanıyor. Tasfiye
edenler tasfiye ediliyorlar. Boşluğa gene Fethullah doluyor.
Fethullah, belirli bir liberal yerden, muhalefete
ipotek koyuyor. Dün Soros’u allayıp pullayan Can Dündar, solcuların kızıl
kazaklı önderi hâline geliyor. Solun elindeki kaldıraç, birden tahterevalliye
dönüşüyor. Bir o yana bir bu yana inip kalkıyor. Kâh devrimci kâh reformist,
kâh ezilenci kâh işçici olunuveriyor. Maoizm-troçkizm gerilimi, en çok
tahterevallide hissediliyor.
Bu nedenle Kürtçüymüş gibi görünüyorlar. Anadolu
halklarından bir halk olan Kürt, köylü ve geri kabul ediliyor. Kentten köye
doğru uzanan kuşatmanın parçası olmak istiyorlar. Devletin reorganizasyonu
karşısında tek çareyi batılı değerlerin bekçiliğinde buluyorlar. Tasfiyeyi ve
kuşatmayı batının gerçekleştirdiğini çok iyi biliyorlar. Yarın için batıya
karşı çevrilmiş, sivriltilmiş tüm mızraklar kırılıyor ya da uçlarına
burjuvazinin ilmihalleri asılıyor.
* * *
Düzen, bir saraya ve Fethullah’a mecbur. Bu tahkimat
sürecinde ruh üflediği öznelerine roller paylaştırıyor. O düzen ki kendi bekası
için kendi sınıf mücadelesi dâhilinde, daha üst bir düzleme ve düzeye
geçmiştir. Ülke kurgusu, konfigürasyonu buna göre biçimlenmek zorundadır.
Türkiye, belediye gibi yönetilmelidir. Uluslararası
tekellerle ilişki bunu emretmektedir. Bu koşullarda, solun kısa günün kârı için
sınıf mücadelesinden ve sınıf bilincinden uzaklaşması verili durumun gereğidir.
CHP’deki tasfiye TKP’nin; MHP’deki tasfiye İşçi
Partisi’nin içini gıcıklamaktadır. Burjuva siyasetinin genel yönelimi ile
proletaryanın politikası arasındaki açı kendilerinde kapandığı için, bu
yapılanlara, içteki gıcıklanmaya gerekli ideolojik-teorik kılıflar örülmekle
vakit öldürülmektedir. Yıllardır CHP içinde çalışanlar, bugün “dünya komünist
partisi”ni kurmaya yeniden soyunmaktadırlar. Bu, “ileri CHP”den daha fazlasına
işaret etmemektedir.
* * *
“İstiklal mücadelesinin ilk safhaları esnasında, bir
yerde, komünistlerin iktidarı elde etmelerine hemen hemen ramak kalmıştı. Bu
tarihte komünist liderleri, Anadolu ihtilal hareketinin başlıca askerî gücünü
teşkil eden önemli partizan birlikleriyle özel bir ilişki kurmayı
becermişlerdir. Komünistlerin etkisine kapılmış bu güçlere, bu, Ankara rejimine
karşı öylesi bir kafa tutma, meydan okuma tavrı takındırmıştı ki, Atatürk,
filizlenmekte olan bu komünist hareketini kontrol altına alıp hizaya getirmek çabasıyla
kendi resmi Türk Komünist Partisi’ni kurmak zorunda kalmıştı.”[1]
Burjuva siyaseti kendi sınıf bilincine sahiptir, bu
minvalde mücadele yürütmektedir. Amerikan ajanının yukarıda aktarılan sözlerinden
de görüleceği üzere, ülkede devletin ve burjuvazinin sınıfsal mücadelesi
köklüdür. Geçmişten bugüne bakıldığında, iktidarı almasına ramak kalan komünist
hareketin kontrol altına alınması için komünist parti kuran bu düzenin, söz
konusu önlemi bugün en genel manada fethullahçılık üzerinden aldığı
görülmelidir.
Köyün ve kentin kuşatılması noktasında kısa günün kârı
peşinde olanların aldıklarını zannettikleri yol, proleter halk sınıflarının
yolu değildir. Devletin veya burjuvazinin işmarıyla hareket edenlerin sınıfa ve
sınıfsal mücadeleye hayrı olması beklenmemelidir. O işmar, geri yanların
tasfiyesi ve kuşatılması ile alakalıdır. İş yapıyormuş gibi görünmektense işi
sorgulamak daha hayırlıdır. O sorgu halka ait, halktandır.
* * *
Fanon’da köy proleter; kent burjuvadır. Castro’da ise
dağ proleter, kent burjuvadır. Bugünkü sol için Fanon ve Castro geridir,
gericidir, tasfiye edilmek zorundadır. Bu tasfiye işleminde kendisinden başka
“proleter” tanımayanlarla proletaryayı asla tanımamış ve tanımak istemeyenler
birlikte kullanılmaktadır. Sola yönelik her türlü eleştirinin karşısına Osmanlı
tokadı niyetine “gelenek” ve “birikim” kelimeleri çıkartılmakta, “solun
geleneğini ve birikimini yedirmeyiz!” denilmektedir. Bunu diyenler “gelenek” ve
“birikim” ismiyle çıkan dergilerin sola nasıl küfrettiğine tek laf etmemekte,
birinin teorisini diğerinin politikasını kendi varlığında bütünlemekte, sonra
da devletin kendisini yeniden üretme sürecine koşulsuz dâhil olmaktadır.
* * *
HDP CHP’nin altını elbette oymalıdır ama bu
fethullahçılıkla, popper’cılıkla veya sorosçulukla olamaz. Oyma işlemi,
proleter devrimci bir niteliğe sahip olmalıdır. “Tasfiye olsun da nasıl olursa
olsun” denilemez. Bu yaklaşım, küçük burjuvazinin yaklaşımıdır.
Gezi ve Haziran, bu yönde önemli ipuçları
barındırmaktadır. Genel manada sol, CHP denilen rahminden, onu parçalayarak
çıkamadığı için, Haziran ayaklanmasındaki imkânları da ezmek zorunda kalmıştır.
Haziran 2013’te devlet kadar sol da korkmuştur. Gelenek ve birikim, yeni CHP’de
teorize edilip politikaya tahvil edilmiştir.
* * *
2014 Ağustos’undaki Çayan Mahallesi üzerinden kopan
fırtınanın Esad ve CHP’nin tasfiyesi ile bağlantılı olduğu açıktır. Tasfiye
işlemi, gerçekleştiren öznelerin niteliğinden bağımsız olarak, fethullahçadır
ve devletin kendisini yeniden üretme sürecine içrektir. Kentsel dönüşümün,
Ortadoğu’daki dönüşümün, neoliberal dönüşümün yeni devleti, itirazı ve
muhalefeti bile örgütleyerek ilerlemektedir.
AKP üzerinden devlet ve burjuvazi karşıtı dinamikler
de hizaya çekilmektedir. Onun varolduğu zannedilen dinine, imanına, bilgisine,
ahlakına küfretmek yerine, bu hizadan çıkmanın yolları aranmalıdır.
Küçük burjuva İslamî hareketin başarısına ve AKP’ye
öykünerek yol almak mümkün değildir. Meseleyi ona indirgeyenler, sınıf
mücadelesini unutanlardır. AKP de devletin kendisini yeniden üretme sürecine
baş aktörü olarak dâhil olmak istemiş, ama figüran olarak varlığını sürdürmek
zorunda kalmıştır. AKP’yi sevmeyen, sevilmediği momentte yol alacağını
düşünenler de aktör olayım derken figüranlaşacaklardır.
* * *
“Bu
gençler, kefareti ödenmemiş günahların hayaletleri gibi ezberlerimizi
bozarcasına, yaşamın her alanından mücadelenin içine dâhil oluyorlar. Üst-orta
sınıfların Bawer, Berxwedan, Botan isimli çocukları değil, Sur’un Muhammet,
Cesim, Erdal, İsmailleri ile yürütülen bir mücadele. Bu direniş pratiği ne
Madrid barikatlarından ne Paris Komünü’nden ne Stalingrad ne de Ankara’da
parlamento kürsülerindeki yalvarışlardan anlaşılabilir. Sadece ve sadece
filizlendiği yerden bakılınca anlaşılabilecek bir hakikat arayışıdır Sur ve
Cizre.”[2]
Bu çığlık mühimdir. Bir kere çığlık olduğu için
mühimdir. Her türden çığlığı susturma görevini üstlenen AKP, suskunluğu çığlık
zannetme biçimi olarak HDP, onun karşısında ehemmiyetsizdir. Ortadoğu’da
sömürülenin-ezilenin tüm çığlıkları birdir.
Eren Balkır
1 Mart 2016
Dipnotlar:
[1] George Harris, Türkiye'de Komünizmin Kaynakları, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul, 1979, s. 10-11.
[2] “Hakikati Konuşabilmek: Cizre ve Sur Gençliği”, Xweseri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder