Pages

14 Şubat 2016

Sol, Siyonizm ve İsrail


Siyonizm, Doğu ve Orta Avrupa’da giderek yaygınlaşan, Yahudi karşıtı hissiyat ve faaliyetlere bir tepki olarak, on dokuzuncu yüzyılın sonunda ortaya çıkmış bir Yahudi milliyetçi hareketidir.

Siyonizm, yola seküler bir hareket olarak çıkmıştır. Asli amacı, Yahudi diasporasının yüzleştiği güçlükleri çözmenin bir yolu olarak, egemen bir Yahudi devleti kurmaktır. Filistin’de Yahudi yerleşimlerinin giderek arttığı dönemin sonrasında İsrail devleti, Mayıs 1948’de kurulmuştur. Bu devlet, Arap ülkeleriyle yapılan bir dizi savaşın ve Ortadoğu’nun sömürgecilikten kurtulmaya başladığı dönemde bir devlet olarak teşkil edilmesinin yol açtığı çatışmaların ardından kurulmuştur. Ama savaş sonrası dönem boyunca bölgenin tarihinde bu devlet, merkezî varlığını muhafaza etmiş, ortaya çıkan çelişki, hiçbir zaman çözülememiştir.

Genel manada sosyal demokrat sol, Siyonizme ve İsrail’e Marksist ve komünist sola kıyasla daha az husumetle yaklaşmış, Yahudilerin milli kimliği fikrini onlara nazaran daha fazla sempatiyle ele almıştır. Bilhassa Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde reformist sosyalistler, Yahudilerin kendi kaderlerini tayin hakkını tanımışlardır. Esasında bu solcular, Siyonizmin demokrasi ve ilerleme ile uyumlu olduğunu düşünmüşlerdir. George Lansbury ve Ramsay MacDonald gibi İngiliz solcuları ve Leon Blum gibi Fransız sosyalistleri Siyonistlerin güttükleri amaçlara tam da bu sebeple sempatiyle yaklaşmışlardır.

Kurulmasından itibaren İsrail devleti, İşçi Partisi ve Fransız Sosyalist Partisi gibi partilerin desteğini görmüştür. Britanya’da Harold Wilson ve Fransa’da Guy Mollet, Yahudi devletine bağlılıklarını açıktan ifade etmişlerdir.

Sosyal demokrat solun İsrail ile kendisini tanımlamasının üç sebebi mevcuttur:

1. On dokuzuncu yüzyıl liberalizminin sosyal demokrat düşünce üzerindeki etkisi. Liberalizm, Yahudilerin Batı toplumuna katılımlarına yönelik hukukî planda konulan kısıtlamaları kaldırmak için çalışmış, Yahudilerin dinî manada maruz kaldıkları baskılara karşı çıkmıştır.

2. Sosyal demokratların Marksist öğretiye ait yönleri reddetmesine neden olan reformizm geleneği. Reformizm, ayrıca sosyal demokratların İsrail’i tarihsel açıdan meşru görmelerine neden olmuştur.

3. Sosyal demokratların Batılı Yahudilerle sosyal demokratlar arasında tarihsel açıdan sıkı bir birlik olduğunu düşünmeleri. İsrail İşçi Partisi’nin 1948-1977 arası dönemde hâkim olması da bu birlik anlayışına katkı sunmuştur. 1930 yılında Mapai ismi ile ortaya çıkan İşçi Partisi, üç solcu grubun birleşmesi ile 1965 yılında kurulur. Mapai, bu gruplardan biridir. İngiliz İşçi Partisi gibi İsrail’deki İşçi Partisi de Sosyalist Enternasyonal üyesidir.

Sosyal demokratlara kıyasla enternasyonal komünizm açısından resim çok farklıdır. Komünist hareket, geleneksel manada Siyonizme husumetle yaklaşmıştır. Muhtelif ülkelerdeki komünist partiler, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin tavrına benzer bir tavır takınmışlardır. İngiliz Yahudileri ile komünizmin otuzlarda ve kırklarda faşizmin yükselişi ile anti-faşist faaliyetlerde komünistlerin oynadığı rol sonucu özdeşleşmesine rağmen, Büyük Britanya Komünist Partisi, Siyonizm karşıtı bir tavır takınmıştır. Parti, Siyonizmi “burjuvazinin bir silâhı, Yahudi işçi sınıfını bölen gerici bir hareket” olarak değerlendirmiştir. Soğuk Savaş bağlamında Britanya komünistleri, Siyonizmin “Amerikan emperyalizminin bir ajanı” olduğunu söylemişlerdir. Britanya’daki parti gibi Fransız Komünist Partisi de Siyonizmi “işçi sınıfını bölen, milliyetçiliğin burjuva bir biçimi” olarak değerlendirmiştir. Partinin eski Yahudi üyeleri de partinin Siyonizmle uzlaşmayan çizgisine tanıklık etmişlerdir. Eleştirilerle yüzleşen parti, Maxime Rodinson ve Annie Besse (sonrasında Kriegel) gibi Yahudi üyelerini partinin Siyonizmle ilgili görüşünü savunmaları konusunda ikna etmiştir.

Kırklarda sosyalistler, Yahudilerin ve Arapların kendi kaderlerini tayin hakkını öne çıkartan iki ayrı hareketle yüzleşmişlerdir. Filistin sorunu solu bölmüş, sömürgeciler ve sömürgecilik karşıtları olarak sol, ikiye ayrılmıştır. İsrail-Arap çatışması, bilhassa 1967 sonrasında iyice yoğunlaşınca solun yüzleştiği muammalar da keskinleşmiştir.

Sartre, bu açmazı net bir ifade ile dile getiren bir isimdir. Savaş deneyiminin bir sonucu olarak Sartre, kendisini Yahudilerle birlikte tanımlamıştır. Anti-semitizmle ilgili korkularını konuyla ilgili kaleme aldığı kısa kitapta dile getirmiştir. Ancak Cezayir’deki milli kurtuluş hareketi, Sartre’ı Arapların davasına hassas hâle getirmiştir. 1967 Savaşı patlak verdiğinde, sadakat konusunda ciddi bir çatışma içerisine girmiş ve yaşanan çatışmanın solu felç ettiğini söylemiştir. Les Temps Modernes’in tüm bir sayısını bu düşmanlıklara vakfetmesine karşın Sartre, gene de iki meselenin asla uzlaştırılamayacağını ifade etmiştir.

Filistin milliyetçiliğinin yükselişi sonucu İsrail’in sağa kayması ve Siyonizmin bir tür ırkçılık olduğunu söyleyen 1976 tarihli Genel Kurul kararı türünden gelişmelerle birlikte İsrail-Arap çatışması, tartışmalara yol açmaya devam etmiştir. Kendisini Üçüncü Dünya’daki milli kurtuluş hareketleri ile tanımlayan yeni sol ise Filistin’in milli davasını benimsemeye başlamıştır.

Bu hareketin kimi kısımları Siyonizm karşıtı bir duruş sergilemiş, Siyonizmi bir tür ırkçılık ve sömürgecilik olarak takdim etmiş, İsrail devletinin saf manada Yahudi devleti kurulması fikrini temel alan, doğası gereği ırkçı bir yapı olduğunu söylemiştir. İşgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilerin haklarından mahrum edilmesi ve 1982’de Lübnan’ın işgaline sebep olan Likudcu sağın yükselişi sol nezdinde mevcut açmazı derinleştirmiştir.

Solun İsrail’e daha fazla eleştiri yöneltmesi ve Siyonizm karşıtı bir konum alması solcu anti-siyonizmin yeni bir anti-semitizm biçimi olup olmadığı tartışmasına yol açmıştır.

Britanya’da Jim Allen’ın Perdition [“Cehennem Azabı” -1987] isimli oyunu etrafında açığa çıkan tartışma, bu meseleyi tekrar gündeme getirmiştir. Londra’da Kraliyet Tiyatrosu merdivenlerinde sergilenen bu oyun, Siyonistlerin Nazilerle işbirliğine gittiğini iddia ettiği gerekçesiyle yaşanan protestoların ardından, son anda iptal edilmiştir. Göstericiler, oyunun anti-semitik olduğunu söylemişlerdir. Sonrasında sol içerisinde İsrail üzerinden yaşanan ayrışma, bir süre sonra tartışmanın sakinleşmesini sağlamıştır. Noam Chomsky ve Maxime Rodinson, Allen’ın safında yer alırken, oyun yazarı Steven Berkoff gibi isimler Allen’a karşı çıkmışlardır.

İsrail-Filistin tartışmasına dair kendi kanaatlerini aktaran Barbara Castle şunları söylemektedir:

“Ben Siyonist değilim, ama hep içgüdüsel manada İsrail’den yana oldum. Aklımda hep holokostun yol açtığı dehşet vardı. Yahudilerin statü ve güvenlik konusunda duydukları isteği hep destekledim. Ama aynı zamanda yeni devlet kurulsun diye kendi topraklarından kovulan Filistinlilere de sempatim vardı. Bu, hiçbir zaman çözüme kavuşturulamayan Kuzey İrlanda türünden bir sorundu.”

June Edmunds

[Kaynak: The Left and Israel: Party-Policy Change and Internal Democracy, Palgrave Macmillan Press, 2000, s. 8-10.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder