“Devlette iki klik var” diyenlerin hangi kliğin
hizmetine girdiklerini de itiraf etmeleri gerekiyor. Siyasetin pazarlık,
ideoloji ve propagandanın pazarlama olarak icra edildiği dönemde böylesi bir
itirafı beklemek abes.
Özneleşme denilen şey, egemenlerin tesis ettikleri pazarda pay sahibi olmak olarak görülüyor. Bir şirkette müdür olmakla bir örgütte şef olmak arasındaki fark, silikleşiyor.
Bir dönem TİP’in Genç
Öncü’sünde çalışıp bugün “Manda Filozofu” diye orta sınıflara ve burjuvaziye
kişisel gelişim, yönetişim dersleri veren Müfit Can Saçıntı, bu seyrin bir
ürünü. Filmde filozofumuz, gerçek patronuna “çalışanlarını işin sahibi olduğunu
hissettir” diyor. Tam da bir astsubay çocuğu gibi davranıyor. Zira birçok
şirkette, vakıfta uzun zamandır askerler çalışıyor. Örgütlerin önemli bir
bölümünü eski askerler kuruyor ve/veya yönetiyor. Aynı durum, ne tesadüf ki bazı
tarikatlar için de geçerli.
Pazar, pazarlık ve pazarlamadan başka bir şey
bilmeyenler de bundan fazlasını söylemiyorlar. Kendisini saf bir özne olarak
pazarlıyorlar, Tayyip’in de böylesi bir özne olduğuna işaret ediyorlar, onu
karşısına almayan, emperyalizmle, kapitalizmle, kemalizmle uğraşan herkesi
hainlikle suçluyorlar. Ölçü kendisi ve Tayyip olunca pazarda pay kapacağını, en
azından şirketin mutfağında aşçıbaşı olabileceğini zannediyorlar.
* * *
Pazarlama yöntemi[1], tek tek bireylerin
vicdanî-ahlakî ortaklıklarına yöneliyor, onları istismar ediyor. Bu yöntem,
bugün sosyal medya üzerinden işliyor. Solun sosyal medyaya meftun olmasının
sebebi burada. Sınıf ve halk gibi aidiyetler artık demode, sıkıcı, hatta
tehlikeli. Pazarlama faaliyetini sekteye uğratacak denli zararlı. Sosyalist
hareket, doğrudan bireyi hedef alan pazarlama yöntemine kul köle ediliyor.
Tayyip diye bir mel’un bir karaktere saldırarak ancak
bireylerin ahlakları, vicdanları galeyana getirilebiliyor. Böylelikle içteki
tayyipler, bu pazarlamacılar şahsında arınma imkânı buluyorlar. Döne dolaşa
ilerlemeci bir hatta kul olunuyor. “Burjuvazi ilerlesin ki sosyalizm gelsin”
deniliyor.
Cem Yılmaz kimi TV programlarına ilişkin olarak laflar
sıralarken “bir de bize marjinal diyorlar” serzenişinde bulunuyor. Dışarıdaki
vekili olarak “git Türkiye soluna söyle, marjinal düşünmesinler” emrini alan
Sırrı Süreyya Önder, Cizre’de, Sur’da insanlar katledilirken meyhanede dansöz
oynatmakta hiçbir bir beis görmüyor. Biz “marjinal”, o gerçek siyasetçi
oluveriyor!
Eğilip “marjinal” lafının altına bakmak gerekiyor. Bu,
solun marjinalleştirilmesine dönük bir talebi de içeriyor. Marjinalleşme,
kitlelerle kurulan her türden tarihsel-doğal bağların kesilmesini ifade ediyor.
HDP’yi buralarda aramak gerekiyor. Bağların kesilmesine teşne olanlar kimler,
sorgulanmayı bekliyor.
* * *
Gezi döneminde sosyal medyada kurulan tüm postalar,
dayanışma ağları gibi pazarlama şirketleri, işin cılkını çıkartıyor, Ukrayna ve
Venezuela’da yaşanan isyanlara bile sahip çıkıyorlardı. Ukrayna’daki Avro
Meydanı gösterilerine sahip çıkan, oradaki görselleri pazarlama faaliyetinin
parçası kılan bu solcular, Lenin heykeli yıkılınca bir miktar sustular ama
sonra kitlelerin halatlarla bir Lenin heykelini yıktığı, onun yerine başka bir
heykelin geçtiği görseli büyük bir şevkle paylaştılar. Dertleri ne Lenin ne de
halktı, görsel pazarlama faaliyetlerinin başarısı, alınan “like”lar karşısında
girilen vecd hâli önemliydi. Bu vecd hâlinde Venezuela’da ABD güdümlü küçük
burjuva isyana tabii ki sahip çıkılırdı. O postaların ve dayanışma ağlarının hepsi
liberalizme örgütlendi, sosyalizme küfretti.
O kadar şiddet, barikat, kızıl ordu, narodnizm vs.
edebiyatı yapanlar (misal Evren Barış Yavuz), bugün hangi işleri, hangi
projeleri kovalıyorlar? Bugün hangi pazarlama faaliyetlerinin erleri? Demek ki
“devlette iki klik var” diyenler, bir klik adına hizmete koşulmuşlar. Onun
eylemini, hareketini gizlemek için bir tür sis perdesi işlevi görmüşler, görüyorlar.
Gezi’de öne çıkan isimlerin büyük kısmı birilerinin ajanı.
* * *
Tek tek bireylere seslenen, onları bir araya getirdiği
düşünülen en sığ zemine işaret edenler derinlerde bir şeyleri gizliyor
olmalılar. Görevleri bu. Kimse emperyalizm, Siyonizm, kapitalizm, sömürü, zulüm
demesin diye uğraşıyorlar. Diyenleri de hemen devlet gibi “hain” ilân
ediyorlar. Bugün AKP’liler, Tayyip’e savrulan her küfrü ihanet olarak
damgalıyorlarsa, bunlar da eksik kalmıyorlar, her şeyi sadece ona küfretmeye
indirgiyorlar, fazlasını, pazarın dışını gösterenlere kılıç sallanıyor.
Ama nedense “AKP’yi yıkılmaktan ben kurtardım” diyene
tek laf edilmiyor. Bu sis perdesi onun için oluşturuluyor. Devletle bir masada
olmaya çok anlam vehmediliyor, her şeyi o masaya hapsetmek işimize geliyor.
Silâh, tüm bu kiri pası örtbas ettiği için yüceltiliyor, puthanenin başına
yerleştiriliyor.
Sis perdesinin bir boyutu gerontoktasi eleştirileri
ise diğeri de kadıncılık. Özünde erkek ve yaşlı olan şefler, kendilerini koruma
altına alıyorlar. Gençler yaşlanıyor, kadınlar erkekleşiyorlar. Erkek ve yaşlı
şeflerin emrettiği bu sonuçta.
Gerontokrasi eleştirisinde gençler geçmiş kuşaklardan
kopartılıyor, kadın da erkekle paylaştığı toplumsal mücadeleden. Kadın konusuna
yönelik vurgunun “AKP’nin İslamî olduğuna” dair yanılsamayla da bir alakası
var. Bir yerlere “o İslamîliği bensiz tasfiye edemezsiniz” mesajı verilmiş
oluyor.
Bize de geçmişte Vietkong gerillalarını Amerikan
burjuva dergilerine kapak yapılması türünden hamlelere sevinmek kalıyor.
Giderek burjuva estetiğine, güzellik anlayışına bağlanıyoruz. Düşmanımızı
“çirkin” kendimizi “güzel” ilân etme imkânı buluyoruz.
Kadınımıza, Tanrı ile güreşip onu yenen Yahudi tanrısı
düzeyine çıkınca özgürleşeceği öğretiliyor. Tanrı’yı yenmek, tüm
toplumsal-tarihsel bağlarından kopmayı ifade ediyor. Golda Meir türü kadınlık
pazarlanırken Filistinlilerin öfkesini de peşinen kabullenmek gerekiyor.
“Devlette iki klik var” diyen, bir kliğin hizmetkârı
olduğunu ikrar etmeli. Burjuvazinin pazarında yürüttüğü pazarlama faaliyetinin,
belirli durumlarda siyaseti pazarlığa indirgemesinin hesabını vermeli.
Zira yukarıdaki resimde görülen bir pazar yeri değil,
greve tanık olan bir fabrika. Egemenlere dönük hizmetinde yol aldıklarını
zannedenlerin o kadının işaret ettiği yöne yürümesi, o işçilerin yoluna yoldaş
olması mümkün değil.
Eren Balkır
25 Şubat 2016
Dipnot:
[1] William Davies, “Neoliberal Sosyalizm”, 7 Mayıs 2015, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder