Konusunda Tesettürü ve Cinsel Mahrumiyeti Suçluyor
Görünüşe göre diğer her şey gibi terörizmin de
cinsiyet ve kadın bedenlerinin kontrol altına alınması üzerinden izah edilmesi
mümkün. En azından ABD ordusunun böyle düşündüğünü biliyoruz.
Bu hafta Murtaza Hüseyin Intercept’te yayımlanan
makalesinde, 2011’de yayımlanan, geçen yaz Hava Kuvvetleri Araştırma
Laboratuvarı’nca yeniden çıkartılan “Şiddete Başvuran Aşırıcılığa Karşı Koymak:
Bilimsel Yöntemler ve Stratejiler” başlıklı orduya ait resmî raporda kimi
doğrulanmamış iddiaları ifşa ediyor. Revize edilmiş olan rapor, Obama’nın geçen
yıl başkanlık ettiği Şiddete Başvuran Aşırıcılığa Karşı Koymak [ŞBAKK] isimli
zirvenin hemen ardından açık edildi. Bu zirve, birçoklarınca yanlış ve kurnaz
bir çaba olarak eleştirilmişti.
Hükümetin ŞBAKK programına dair El-Cezire’den
Rami Huri şu tespiti yapıyor:
“Arapların,
ABD’nin ve İsrail’in politikaları esasında sömürgeci bir fikri
süreklileştiriyor. Bu fikre göre şiddet, Arap ve Müslüman dünyasında hâkim
zihniyetin veya yabancı değerlerin bir sonucu.”
Bu son rapor, gerçekten gülünç çıkarımlarda bulunmak
adına bu “yabancı değerler veya zihniyet” anlayışından istifade ediyor. Mısırlı
doktor, yazar ve kendisini “Müslüman düşünür ve reformcu” olarak tanımlayan,
geçmişte militan grup Cemaat-i İslamiyye üyesi olduğu iddia edilen Tevfik
Hamid, militan cihadizmin ardındaki gerçek motivasyonu, yani cinsellik
meselesini izah eden bir bölümün bulunduğu kitabın yazarı. Yazar, daha da
özelde cinsel mahrumiyet üzerinde duruyor.
Hamid, genç Müslüman erkekler arasındaki cinsel
gerginliğin ve ezikliğin altının çizilmesinin radikalleşmeyle mücadele
noktasında önem arz ettiği kanaatinde. Kişisel gözlemleri ve “araştırmaları”
üzerinden yazar, ayrıca Müslüman kadınlar arasında tesettürün yaygınlığının,
kendi ifadesiyle “tesettür olgusu”nun pasif terörizmden farksız olduğunu
söylüyor:
“Gözlemlerime
göre, son yirmi-otuz yıl içinde terörizmi tesettürün yaygınlığındaki artış
izledi. Irak’taki Kürdistan gibi Sünni Müslüman bölgelerde birçok kadın
tesettürlü değil; bu bölgeler, Enbar gibi tesettürün yaygın olduğu bölgelere
kıyasla daha az terörist eyleme tanıklık ediyorlar.”
Hamid, tesettürün terörizmdeki artışlarla doğrudan
ilişkili olduğuna dair argümanını takdim ederken, yalnızca bu türden bir
“kanıt” üzerinde duruyor. Oysa basmakalıplaşmış, insanı bıktıran argümanlardan
birini dile getiren Hamid, şiddetin sorumluluğunu kadınların sırtına yüklüyor
ve o kadın bedenlerinin üzerinde (veya dışında) neler olup bittiğinin kontrol
edilmesi üzerinde duruyor. Ama yazar, iddialarının doğruluğunu ispatlayacak tek
bir gerçek kanıt öne sürmüyor (bu iddialar, kulağa tanıdık geliyor mu? Tecavüz
kültürüne alışmayı öneren yaklaşımları hatırlatmıyorlar mı?)
Murtaza Hüseyin ise makalesinde İslam çalışmaları
konusunda eğitim veren akademisyen Ingrid Mattson’dan alıntı yapıyor. Mattson,
Hamid’in yorumlarını kafa karıştırıcı ve kavrayışsız buluyor.
“Tesettür,
herhangi bir Müslüman kadının başörtüsünü mü ifade ediyor? Her ülkede tesettür
tarzı aynı mıdır? Zira başı örtmek, yaygın biçimde Müslüman kadınlar arasında
gözlemlenen bir şeydir. Burada mantığın zerresi yok. Tesettür, kullanan ve
Taliban tarafından vurulan Malala terörist miydi? Üzgünüm ama güçlü insanların
kadınlara elbiselerini çıkartmasını söylemesinden daha yavan bir şey yok.”
Her zaman olduğu gibi bu olayda da Twitter tüm
hızlılığı ve keyfiyle Hamid’in “pasif terörizm” iddialarına cevap yetiştirdi.
Bilhassa Müslüman kadınlar, kendi giyinme tercihlerinin şiddetle bir biçimde
bağlantılı olduğunu söyleyen anlayışla alay etmek için #passiveterrorism
etiketini kullandılar.
Hamid’in iddiaları alabildiğine kusurlu olsa da ve
diğer terörizm uzmanlarınca zerre itibar edilmezse de görüşlerinin ABD hükümeti
üzerinde net bir etkiye sahip olduğu açık biçimde görülüyor. Hüseyin şunları
yazıyor:
“[Hamid]
web sitesinde görüşünün, aralarında Savunma Bakanlığı’nın, Ulusal Güvenlik
Kurumu’nun, Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın ve Ulusal İstihbarat Direktörü
Bürosu’nun bulunduğu bir dizi hükümet kurumunca talep edildiğini söylüyor. Onun
bu kurumlara verdiği hizmetten ötürü para alıp almadığı açık değil.
[…]
Şiddete
Başvuran Aşırıcılığa Karşı Koymak: Bilimsel Yöntemler ve Stratejiler raporunun
güncellenmiş versiyonuna bir önsöz yazılmış. Önsözde Hamid, ‘ideolojik,
psikolojik, toplumsal ve ekonomik düzeylerde İslamcı terörizm bileşenlerini ele
alan, radikalizmle mücadele konusunda incelikle geliştirilmiş bir planı sunduğu
için’ övülüyor. Raporun ilk versiyonundan 2014’te kendi aşırıcılık karşıtı
stratejisini geliştiren FBI da faydalanıyor. Hem ilk versiyon hem de revize
edilmiş versiyonlar, Hamid’in kitabındaki radikalleşme ile ilgili bölümü
içeriyorlar.”
Eğer ABD hükümeti, “aşırıcılıkla mücadele” konusunda
ciddi ise Donald Rumsfeld’in Savunma Bakanı olduğu dönemde “Pentagon’un Savunma
Kurulu Görev Gücü’nün kaleme aldığı çalışmaya bakması gerekli. On iki yıl önce
yazılan bu çalışma, Müslüman dünyada aşırıcı şiddetin sebeplerini daha çok
içeride arıyor:
“Aslında
Müslümanlar ‘özgürlük’ten değil, bizim politikalarımızdan nefret ediyorlar.
Büyük bir kısmı, İsrail lehine olacak şekilde, Filistinlilerin hakları aleyhine
tek taraflı desteğe yönelik itirazlarını dile getiriyor, özellikle
Müslümanların zalim kabul ettikleri Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Pakistan ve
Körfez ülkelerinin başındaki devlet adamlarının uzun süredir, üstelik giderek
de artan bir destek görüyor olmasına karşı çıkıyorlar.”
“Aşırıcı şiddet” denilen yangına benzin döken
cinsellik veya kadınlar değil, ABD politikasıdır.
Cinsellik ve kadınları mahcup edecek yaklaşımlar,
kolay, havalı ve baş sıkıştığında hemen başvurulacak bir tür izahat olarak
görülse de ABD dış politikalarının ve yürüttüğü anlamsız savaşların hem ABD hem
de dünyanın geri kalanı için felâketlere yol açtığı gerçeğini görmezden
gelmemiz mümkün değil.
Sara Muavvid
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder