Artık “Aydınlanma karşıtları”nın bile Brüksel’den,
Washington’dan icazet ve meşruiyet bekledikleri, Teori ve Politika isimli
dükkân şahsında “konjonktürde laikiz” dedikleri koşullarda muzaffer olan,
Güler-yüzlü sosyalizmdir elbette. Bölgenin gerçeğiyle, Suphilerle Anadolu’ya
girmesi engellenen Kızıl Ordu ile, ayrıca yukarıda yanda verilen fotoğraftaki
Taşkent sovyetine çalışan halkla temas ve bağ kopmuştur. Bu solcular, söz
konusu zafiyetin ve eksikliğin ekmeğini yemektedirler. Onlar, Mustafa Kemal’in
açtığı TKP’nin efrâdıdırlar.
Yatırım yaptıkları zayıf halka ve yumuşak karın ise
her daim burjuvaziye ait hassasiyetlerle ilgilidir. “Türkiye’de aydınlanma ve
laiklik, nüfusun kesinlikle çoğunluğunun kırmızı hattıdır” demeye mecburdurlar.
Altmış darbesi ve “ileri CHP” pozları ile bu hattın güçlendirilmesi
gerekmektedir. IŞİD ve AKP karşıtlığı güçlenmek için ciddi fırsatlar
sunmaktadır. Gerçeğe artık sınıf mücadeleleri değil özgürlükler mücadelesi
denilen zaviyeden bakılmalıdır. Bu zaviyeden bakılan gerçek, halkın acısından
değil de burjuvazinin açısından değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Zira AKP gitmelidir, onun çözüleceği yer de
dinsizleşmedir. Temeli, kirişi, sütunu, kolonu dindir. Dinin sınıfî niteliği,
sınıfın dinî yönelimleri, din içi devrimci kopuşlar ile ilgili tartışmalar,
anlamsızdır. Bugün temel çelişki, dinsizlik-dincilik arasındadır. Yığınak
buraya yapılmalıdır.
Kuru kalabalık ve nicelik tapıncı siyasetin olmazsa
olmaz niteliğidir. Dinsizleşme siyaseti, kısa günün kârıdır, köşe dönücülüktür,
kolay yoldan para kazanma idealidir. Burjuvaziye işmardır.
Oysa AKP’nin dinsizleşme sürecinin bir piyonu olduğu
görülmelidir. Halkın acısından bakıldığında görülen budur. Burjuvazinin
açısından bakıldığında ise devletin kirinin pasının, Suriye konusunda
emperyalistlerle kurulan ilişkilerin, rant kapılarının üzeri örtülmektedir.
Dinselleşme teraneleri tam da bunun içindir. Burjuvazi ve devlet, bu sayede
dikkatleri başka yöne çekmekte, kitleleri arkadan dolanıp kendisine
bağlamaktadır. Burjuvazi ve devlet, kendisine karşı süren mücadeleyi bile kendi
çıkarına çevirmek zorundadır. Bu sol yapılar, ilgili çabanın araçlarıdırlar.
* * *
Güler’in hakir gördüğü Hikmet Kıvılcımlı da Menderes
dönemine has bir hamle ile, o gün için bu gerçeği görmekte, hayata halkın
acısından bakmaktadır. O, reel politika adına Milli Birlik Komitesi’nin
kapısında beklese de güleryüzlü ve güler-yüzlü sosyalistlere nazaran, o
komitenin ideolojisi ve politikasına en net mesafeyi koyabilmiştir.
Eyüp Sultan konuşması Müslüman halka sesleniştir,
devletin sahiplerine dair bir ikazdır. Aydemir Güler, o devletin sahiplerinin
kuklası olduğu için, Kıvılcımlı’yı “fantezilerinin kurbanı bir kişi” olarak
takdim etmek durumundadır.
Güler’e göre PKK, HDP ve onun içindeki sol yapılar AKP
rejiminin parçasıdırlar. Bu ifadeyle AKP ile değil, asıl olarak onlarla
mücadele ettiklerini söylemektedir.
Esasında ülkede sol siyaset SİP-DSİP ekseninde ikiye
bölünmüştür. Ağırlıklı olarak sol, bu iki kanada hizalanmıştır. İlerleme,
aydınlanma ve burjuva siyaset bahsinde her iki kanat da ortaktır. Halkın
acısından bakıldığında, ne birinci ne de ikinci cumhuriyet çaredir, devrimci halk
iktidarı dışı her öneri ihanettir.
İşçi’yi bir kimliğe indirgeyenlerle kimliği
işçicileştirenler arasındaki kayıkçı dövüşünün manası yoktur. “Cephe savaşı
olmayacak”sa, “halk savaşı köylülük”se, tek çare, burjuvazinin veya
emperyalizmin sivil toplum kuruluşu olarak faaliyet yürütmektedir. Bu açıdan
SİP’in kapesi bir komünist parti değil, batıda zuhur eden yeni ateizme bağlı
bir STK’dır.[2]
Bu STK’nın eski başkanı, “AKP’yi burjuvazi de,
emperyalizm de yıkamadı, asıl yumuşak karnı din, bunu çözelim, AKP
kendiliğinden yıkılır” demektedir. Daha doğrusu, burjuvazinin ve emperyalizmin
AKP’yi yıkmak için uğraştığına kani olarak, “eksik olan, bu güçlerin bu
topraklarda gerekli askeri yoktu, asker olun” diye haykırmaktadır. STK’nın
CEO’su olarak yatırım danışmanlığı yapmakta, AKP karşıtı haleyi başına
geçirmeye çalışmaktadır.
Bu anlayışın bugün Mustafa Suphi’yi anması
tuhaflıktır. Kendi yeni ateizmine tarihsel kök bulmaya çalışması nafiledir.
Onda Suphi’nin kaleme aldığı Müslüman İşçilere Hitap’ında “hak ve adalet
karşısında zalim kâinat titresin” diyen yürek yoktur.[3] Güler-yüzlü sosyalizm,
zalim kâinatın kendi içinde evrileceğine kanidir. O sebeple hak ve adalet
mücadelesine düşmandır.
Laiklik için yanıp tutuşanlar, bu savunu ile yüz
yıllık burjuva devletinin, ulus-devlet sınırlarının, Nâzım’ın dediği çek
defterlerinin, kasaların koruyuculuğuna soyunmaktadırlar. Halkın acısı, burjuva
açılara rağmen, başka bir gerçekliğe işaret etmektedir. Selama durduğumuz dert
de öfke de o acıya dairdir.
Eren Balkır
8 Şubat 2016
Dipnotlar:
[1] Aydemir Güler, “Yumuşak Karın”, 8 Şubat 2016, Sol.
[2] Luke Savage, “New Atheism, Old Empire”, 12 Şubat
2014, Jacobin. Türkçesi: “Yeni Ateizm, Eski İmparatorluk”, İştirakî.
[3] Mustafa Suphi, “Müslüman İşçilere Hitap”, 27 Ocak
2016, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder