Pages

02 Şubat 2016

Ban Ki-moon’un İsrail’le Dayanışması


Minik fare nihayet kükredi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, geçen hafta işgal altındaki Batı Şeria’da yaşanan Filistinli gençlerin isyanının ana nedenini teşhis ettiğinde, en azından bazılarında böylesi bir his uyandı.

Ban, 26 Ocak’ta Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada “Ezilen insanların tüm çağlarda sergiledikleri biçimiyle, insan doğası işgale tepki gösterir” dedi.

Ertesi gün sözlerine şunu ekledi: “Yaklaşık elli yıllık işgalin ardından Filistinliler umutlarını yitiriyorlar. İşgal rejiminin boğucu politikaları onları öfkelendiriyor. Gündelik hayatlarında yaşadıkları boğulma hissi onların ellerini kollarını bağlıyor. Filistinliler, İşgal altındaki Batı Şeria ile Doğu Kudüs’teki İsrail yerleşimlerinin günbegün genişlediğini görüyorlar.”

Tüm bunlar “tarafsız” bir dille ifade edildi: Ban Filistinlilerin uyguladıkları şiddeti sert bir biçimde kınadı ama “Filistinlilerle İsrailli güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar”la ilgili olarak sadece “endişeler”ini aktarmakla yetindi.

Ekim ayından beri onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan yargısız infazlarla ilgili tek laf etmedi.

Ban kendisini İsrail’in işgaline dair bir tarif vermekle sınırladı ve artık bir masala dönen “iki devletli çözüm” için ihtimaller ile işgalin Filistinliler üzerindeki etkisinden bahsetti ama İsrail’in eylemlerine dair ahlâkî veya hukukî bir yargıda bulunmadı.

İsrail’in Suçlamaları

Kendince sınırlı eleştiriler dile getiren Ban inkâr edilemez kimi gerçeklere hiç işaret etmedi. İsrail buna bile tahammül edemedi.

Başbakan Benjamin Netanyahu genel sekreteri “terörü teşvik etmek”le suçladı.

Aynı şekilde ABD’deki en güçlü İsrail lobilerinden biri olan İsrail’in Karalanmasına Karşı Birlik Ban’ın “yorumlar”ına açıklık getirmesini istedi ve bu yorumların “mevcut Filistin terörü dalgasını meşrulaştırdığını” söyledi.

Ban hemen boyun eğdi. New York Times’da çıkan yazısında şunu söyledi: “Ben basit bir gerçeği ifade etmiştim: Tarih her daim insanların işgale direndiğini ortaya koymaktadır.”

Özür dileyen bir ifadeyle, yazının devamında “kimileri hemen elçinin boynunu vurmaya çalışıyor, ifadelerimi çarpıtıp şiddeti meşrulaştıran, yanlış yorumlara evriltiyorlar.” dedi.

“İsrailli sivilleri hedef alan, Filistinlilerce gerçekleştirilen bıçaklı saldırılar ve otomobillerle düzenlenen saldırılar kınanması gereken eylemler. Şiddetin teşvik edilmesi ve katillerin yüceltilmesi de aynı şekilde kınanmalı. Hiçbir şey terörizmin bahanesi olamaz. Ben terörü kategorik olarak kınıyorum.”

Bu kadar kâfi. Ban’ın makalesinde Gazze’de Filistinlilerin kitlesel hâlde katledilmesi dâhil, İsrail’in hiçbir eylemini neden “kınamadığını” merak ediyoruz doğrusu.

Ban ayrıca İsrail liderlerince Filistinlilere karşı merhametsiz bir dille gerçekleştirdikleri saldırıları ve kitlesel katliamları yüceltmelerini de kınamadı. (Bu saldırılar ülke dışına taştı, İsveç’te bugün dışişleri bakanına karşı İsrail’in savurduğu ölüm tehditleri soruşturuluyor.)

Bunun sebebi kışkırtma ve terörün yüceltilmesi. Ban dikkat dağıtıcı konuşmalar yapıyor. O İsrail devletinin kendisinden beklenen sözleri dile döküyor.

Ban BM özel insan hakları raportörü Makarim Wibisono’nun İsrail’in görevini engellemesi sebebiyle kısa süre önce istifa etmesini de mesele etmiyor.

Liberal Siyonizm

İsrail devletinin sözlerini papağan gibi yineleyen Ban o makalesinde ve geçen hafta yaptığı konuşmalarda ABD’deki liberal Siyonizmin ses tonunu ve sözlerini ödünç alıyor: İsrail’i seven ve gelecekle ilgili endişelenen kederli bir arkadaşından tavsiyeler alıyor.

“Ben her zaman İsrail’in varolma hakkına itiraz edenlere karşı çıktım, aynı şekilde Filistinlilerin bir devlet olarak varolma hakkını da savundum.” Ban, makalesinde bunu yazıyor.

Bu ifadede sahte bir denkleştirme işlemi yapılmakla kalınmıyor ki hiçbir devlet soyut bir “varolma hakkı”a sahip değildir, ayrıca tüm somut Filistinli haklarını da defterden siliyor.

Ban’ın sözde iki devletli çözümün kurtarılmasına dönük vurgusu İsrail’in işlediği suçlara dönük endişeden ve gasp edilmiş hakların iade edilmesi arzusundan kaynaklanmıyor. Oysa BM başkanı olarak onun tam da bu meselelere öncelik vermesi gerekiyor.

Bunun yerine onu alkışlayan ABD’li liberal Siyonistler gibi onun amacı Filistin’in devlet olma hakkı meselesini dar bir alana, ırkçı bir Yahudi devleti olarak İsrail’in varlığını sürdürmesini güvence altına alacak bir bantustan olmaya hapsediyor.

Gelgelelim İsrail’in ihlal ettiği Filistinlilerin hakları sadece devlet olma “hak”kı değil, kendi kaderini tayin etme hakkı, tam eşitlik ve tarihsel Filistin’in tamamının iade edilmesi.

Bu haklar Filistin halkının tamamını, bugünkü İsrail’de, işgal altındaki Batı Şeria, Gazze ve diasporada yaşayan herkesi kapsıyor.

Liberal Siyonistlerin ve Ban gibi uluslararası aparatçiklerinin Filistinlilerin BDS [Boykot, Yaptırım, Tecrit] çağrılarından bu denli korkmalarının sebebi bu.

BDS çağrıları Filistinlilerin amacının sadece minik bir devlet kurmak değil, tüm hakları elde etmek olduğunu açıklığa kavuşturuyor.

İster tek ister iki devletli çözüm olsun, bu haklar feshedilemez, İsrail bu hakları ihlal etmeyi sürdüremez.

Teslimiyet

Ban’ın ürkek bir tavır içerisinde olmasında şaşılacak bir yan yok: Onun İsrail’in suç ortağı olduğunu herkes biliyor.

Geçen Haziran ayında İsrail’in ve ABD’nin baskılarına teslim oldu ve İsrail ordusunu BM’de hazırlanan çocuk haklarını ihlal edenler listesinden çıkarttı.

2014 yazında Gazze’ye yapılan saldırıların iyice yoğunlaştığı günlerde, 129 örgüt ve seçkin isim genel sekretere bir mektup yazdı ve onu “önyargılı ifadelerinden, harekete geçmemesinden ve İsrail’in artık savaş suçları kapsamına giren, uluslararası savaş hukukuna dönük ihlallerini uygunsuz bir biçimde meşrulaştırmasından ötürü eleştirdi.”

Bu isim ve örgütlerin ifadesiyle Ban’ın sicili onu İsrail’in işlediği suçların “ortağı” hâline getirdi.

Bu değerlendirmeyi değiştirmeyi gerektirecek hiçbir şey yaşanmış değil. Ban’ın son yorumlarında az da olsa iyileşme söz konusu. Ama Ban İsrail’in hesap vermesine dönük bir talebi hâlâ dillendirebilmiş değil.

Bunun yerine o bitmek bilmez tavsiyelerde bulunuyor, tümüyle başarısız olmuş “barış süreci”ne geri dönülmesini istiyor ve işgal güçleri ile Filistin Yönetimi arasında daha sıkı bir işbirliğinin kurulmasını öneriyor.

New York Times’da çıkan makalesinde Ban İsrail’in “her iyi niyetli eleştiriye saldırmaya bir son vermesini” istiyor. Bu yönde boş bir umut beslemek yerine Ban’ın yapılan eleştiriler ne denli ihtiyatlı olursa olsun İsrail’in o eleştirenlere elindeki tüm silâhlarla saldıracağını anlaması gerekiyor.

Ban’ın o nazik ifadeleriyle “terörü teşvik etmek”le eleştirilmesi gibi AB yetkilileri de geç de olsa, İsrail yerleşimlerine ait mallara etiket vurulmasına dönük geçen yıl karar alınca Nazilere benzetildi.

Madem eleştirinin bedeli aynı, Ban neden her şeyi perdeleme üzerine kurulu “diplomatik üsluba” bir son verip tüm gerçeği dillendirmiyor?

Ban’ın işgal devleti ile ilgili sıradan yorumlarının manşetleri süslemesi, BM’deki üst düzey yöneticilerin ABD ve İsrail’in emirleri karşısında nasıl birer süt dökmüş kedi olduklarının bir delili.

Ali Ebunima
1 Şubat 2016
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder