Şu an için Arjantin kaybedilmiş, Venezuela ise
derinden yaralanmış, bölünmüş ve hayal kırıklığına uğramış halde. Sosyalist
Latin Amerika'nın gerçekten her yerinde, iyi planlanmış ve öfkeli protestolar
gerçekleştiriliyor ve bu protestolar solcu hükümetlerimizi kötü yönetim ve
yolsuzlukla suçluyor.
Zorlu çalışmalar ve fedakârlıklarla geçen yıllarda
kazanılmış olan şeyler, gözümüzün önünde bir anda buhar oluyor. Ve
öngörülebilir bir gelecek içinde bu eğilimi durdurmanın bir yolu yok gibi
görünüyor. Hükümetlerimizin meydana getirdiği muhteşem eser lekeleniyor. Batı
propagandası ve onun yerel serfleri halkımızın kazanımlarını küçümsüyor. Birden
fazla ülkede devrimci coşku neredeyse tamamen yok oldu.
* * *
Çıplak gözle bakıldığı zaman bile büyük ilerlemelerin
kaydedildi açıktır. İçimizden Ekvador'un (ihtilafların ve ırkçılığın bozduğu ve
yıprattığı, sıkıntılar içinde bir ülkenin) yirmi yıl önceki halini bilenler
şimdi ülkedeki harika sosyal hizmetler, özgür kültür ve modern altyapı
karşısında büyüleniyor.
Bolivya'nın yerli halkı kendi toprağına sahip olmanın
gururunu yaşıyor.
Venezuela, enternasyonalizmiyle ve Batı emperyalizmine
karşı verdiği kararlı mücadeleyle bütün Latin Amerika'ya ve dünyaya esin verdi.
Pinochet diktatörlüğünün dev mirasını küçük adımlarla
yavaş yavaş dağıtan Şili, sabırlı bir şekilde sosyalizme doğru yürüyor.
Dünya çapında yüzlerce büyük ve esin verici örnek var.
Yirmi yıldan daha az bir zaman içinde Latin Amerika,
dünyanın en kasvetli kısımlarından biri olmaktan çıkıp, dünyanın en ilerici
kısımlarından birine dönüştü.
Birkaç yıl önce gerçekten de İmparatorluk nihayet
yenilmiş gibi görünüyordu. Güney Amerikalıların karanlık günlere geri gitmek
istemesinin imkânı yoktu. Sosyalizmin kazanımları çok açık, çok muazzamdı.
Umutsuz nihilizme, kasvetli feodal yapılara ve faşist uydu devlet
düzenlemelerine geri dönmeyi kim isterdi ki?
Derken İmparatorluk yeniden toplandı. Yerel
mülazımlarını, dalkavuklarını bir araya getirdi ve ölümcül güçle yeniden
vurmaya başladı.
Emperyalist propagandanın bütün araç ve biçimleri
uygulandı. Amaç halkı gördüğü şeyin gerçek olmadığına ikna etmekti. Bir diğer
hedef de, kazanımların çoğunu yıkmak, ziyan etmekti.
* * *
Seçimleri kaybettik, öyle mi? Ne saçmalık!
Latin Amerika'nın solcu hükümetlerini iktidardan
uzaklaştırmaya başlayan şey, bize karşı yöneltilmiş açık ekonomik ve siyasi
terör ve en çirkininden propagandaydı!
Dünya olanları izliyor, daha fazla Batı tarzı
“demokrasi”, daha fazla taviz istiyordu. Batı, Caracas'ta, Buenos Aires'te,
hatta Quito'da medyaya ve beyinlere sızdıktan sonra, Latin Amerika devrimlerine
zarar veren bir “Beşinci Kol” meydana getirdi. Bu, özellikle liberallerden ve
sözde ‘ilerici güçler'den oluşuyordu: bu insanlar, Sovyetler Birliği Batı
emperyalizmi tarafından yıkıldıktan sonra Küba Devrimi’ni toprağa gömmek
isteyenlerle aynı insanlardı. Bizzat Sovyetler Birliği'nin yıkılmasına alkış
tutanlarla aynı insanlardı.
Bunlar anarşizm için ve bir “katılımcı ekonomi”
formülü için çabalamaya devam ettiler. Gerçekte, kendi konseptleri için,
Batılı, beyaz konseptler için, devrimleri uğruna savaşan ve kazanan Latin
Amerika halkının çoğunun hiçbir zaman istemediği bir şey için çabaladılar!
Kıskanç ve dar görüşlü olan bu insanlar, Batı
emperyalizmine karşı direnişin gerçek merkezlerinden -Rusya, Çin, İran, yahut
Güney Afrika, hatta bizzat Latin Amerika- nefret ediyorlar.
Latin Amerika halkları her zaman için sezgisel olarak,
Küba'da var olan gibi ve sonradan Venezuela, Bolivya ve Ekvador'da ortaya
çıkanlar gibi büyük ve güçlü hükümetler arayışında oldu. Onların doğal
müttefikleri de, dünyanın öteki, Batı dışındaki kısımlarından, güçlü ve halk
yönelimli liderliğe sahip olan ülkelerden olmalıdır -kaba ve geçerliliğini
kaybetmiş hareketleri ve “entelektüel” kavramları temsil eden bazı Avrupalı ve
Kuzey Amerikalı bireyler değil.
Birden fazla ülkede Latin Amerika yolunu kaybetti ve
bir kez daha Batı demagogluğu tarafından rayından çıkarıldı. Birdenbire orada,
Çin, Rus veya Vietnam fikirlerinden neredeyse hiçbir şey kalmadı,
enternasyonalizm adına hiçbir şey kalmadı. Yalnızca Batılı budala liberal
egoistler ve birbiriyle bağlantısız sayısız marjinal grup kaldı.
Tarih unutuldu. Gorbaçov ve Yeltsin felaketleri
Küba'yı vurduğu zaman bu ada ülkesini tek başına kurtaran, Çin'in yalın,
kararlı ve güçlü eylemiydi. Ben bu konuda pek çok şey yazdım ve Fidel de Düşünceler
kitabında benden alıntı yaparak benimle aynı fikirde olduğunu söyledi.
20. yüzyıl boyunca Latin Amerika'nın neredeyse bütün
devrimci hareketleri ile dayanışma içinde duran Sovyetler Birliği'ydi. Batı'nın
Chávez hükümetini devirme yönündeki sayısız girişimleri boyunca onu destekleyen
de Rusya'ydı.
* * *
Anarşizm, liberalizm ve Avro-sosyalist konseptlerle
oynamak, pek çok Latin Amerika devrimini mutlak bir felaketin eşiğine getirdi.
Güney Amerika ön cephede. Saldırı altında. Tumturaklı
teoriler için zaman yok.
Ben Latin Amerikalı devrimcileri tanıyorum. Eduardo
Galeano'dan, çok sayıda Kübalı devrimciye ve Sandinist lidere kadar, içlerinden
epey insanla tanıştım.
Aynı zamanda çok sayıda Güney Amerikalı ‘elit'le de
tanıştım.
Bir gün, Evo Morales’in Bolivya’da iktidara gelmesinin
üzerinden çok fazla zaman geçmemişken, aralarında senatörlerin, kitle medyası
kuruluşları sahiplerinin, yerel sanayi yöneticilerinin de olduğu ‘önde gelen'
ailelerden birinin üyesi olan bir adamla konuştum.
Adam bana açıkça, “Morales’ten kurtulacağız” dedi.
“Çünkü o pis bir Kızılderili ve biz dünyanın bu köşesinde solcuları tolere
etmeyeceğiz.”
Planlarını gizlemiyordu: kendine aşırı derecede
güveniyordu.
“Ne
kadar para harcamamız gerektiğinin bir önemi yok; bizim yeterince paramız var.
Bolca zamanımız da var. Medyamızı kullanacağız ve gıda ve tüketici ürünleri
açıkları yaratacağız. Yiyecek bir şey kalmayınca, büyük şehirlerde gıda
kuyrukları, güvensizlik ve şiddet meydana gelince, insanlar onun gitmesi
yönünde oy kullanacaktır.”
Bu, 1973 yılında Başkan Salvador Allende'ye karşı
düzenlenen ABD destekli darbe öncesinde ekonomik ve siyasi açıdan sağda olan
Şilili faşist çetelerin kullandığı konseptin aynısıydı. “Belirsizlik,
yokluklar” ve eğer her şey başarısız olursa, vahşi bir askerî darbe.
Bolivya'da “elitler” bunu durmaksızın denedi, fakat
başarılı olamadılar, zira Brezilya ve Venezuela gibi sosyalist ülkeler, Evo
Morales hükümetiyle büyük bir dayanışma içine girdi. Sağcılar ülkeyi parçalara
ayırıp, en zengin eyalet olan “beyaz” Santa Cruz'un bağımsızlığı için
çabalayınca, Brezilya Devlet Başkanı Lula, “komşu ülkenin bütünlüğünü korumak
üzere” Güney Amerika kıtasının en güçlü ordusunu göndereceğini açıkladı.
Güney Amerika'da “muhalefet”e canavarlar liderlik
ediyor ve bunlar gerçekten de aşırı derecede güçlü canavarlar.
Ve dürüst olmak gerekirse, bir “muhalefet”ten
bahsetmek epey zor. Bunlar aslında oligarklar, toprak sahipleri, (çoğu Opus
Dei'den olan) Hıristiyan demagoglar ve askerî liderler. Bunlar birçok bakımdan
halen kıtanın gerçek yöneticileridir.
Bunları durdurmanın kaba kuvvetten başka yolu yoktur.
Onlar sınırsız mali kaynaklara, ellerinde bulunan bir propaganda makinasına
sahipler ve kendilerini desteklemesi için her zaman İmparatorluk'a
güvenebilirler. Gerçekte, onları teşvik eden, eğiten ve ayakta tutan,
İmparatorluk'tur.
* * *
Hükümetlerimiz ne zaman bir karşılık vermeye karar
verse, “muhalefet”, “demokrasi ve insan hakları ihlal ediliyor!” diye
bağırıyor. Gerçeklik, bizim karşı darbelerimizin gerçekten de sert olduğu
değil, her türlü karşılığın “vahşi” olarak tanımlandığıdır.
Gerçekte ne yapıyoruz? Yalnızca, en aşırı
teröristlerden birkaçını -açıkça devleti yıkmaya veya istikrarsızlaştırmaya
çalışanları- tutukluyoruz.
Fakat onlar, yani ‘elitler' ve orduları iktidara
geldiği zaman insanların karınlarını yarmış ve onları helikopterlerden denize
atmışlardı.
Onların ölüm mangaları çocuklara anne-babalarının
gözleri önünde saldırıyorlar. Kadın tutuklulara özel eğitimli Alman çoban
köpekleriyle tecavüz ettiriliyor ve cinsel organlarına içinde ölü fare bulunan
borular yerleştiriliyor.
Güney Amerikalı (bir kısmı ABD'de eğitilmiş) faşist
ölüm müfrezeleri, siyasi hareketleri ve partileri tümüyle tasfiye ediyor, fakat
biz onların iktidarı yeniden ele geçirmesini engellemek için hoş ve temiz
taktikler ve “demokratik araçlar” kullanmalıyız, öyle mi?
Avrupa'dan getirilmiş beyaz, ırkçı, sömürgeci
Hristiyan yerleşimciler, sözde Güney Amerikalı ‘elitleri' meydana getirdiler.
Bunlar gerçekten de yeryüzündeki en gaddar insanlar arasındadır. Onların
yüzünden, son devrimler dalgasından önce Latin Amerika, dünyanın en büyük
eşitsizliklerinden muzdaripti. Halkından on milyonlarca insan katledildi. Kıta
ırksal olarak bölündü. Yağmalandı. Büyük hikâyeci Eduardo Galeano'nun
sözleriyle söylemek gerekirse, damarları kesikti ve büyük ölçüde, hâlâ kesik.
Dostum Noam Chomsky buna ilişkin kapsamlı yazılar
yazdı. Ben de son iki kitabım olan Exposing Lies Of The Empire [“İmparatorluğun
Yalanlarının İfşa Edilmesi”] ve Fighting Against Western Imperialism [“Batı
Emperyalizmiyle Mücadele”] isimli kitapların birkaç bölümünü buna ayırdım.
Başkaları da bu konuda yazdı.
İnsanlar bu kitle katliamlarını nasıl olur da
yüzlerinde herhangi bir ifade olmaksızın dinlerler?
* * *
Bir konuda tartışmaya mahal yoktur: yalnızca büyük ve
güçlü bir hükümet ile onun ordusu halkını savunabilir. Latin Amerikalı devrimci
liderler halktan bir yetki aldı ve şimdi bunu geri bırakma veya ihanet etme
hakları yok.
Kararsızlık ölümcül olabilir.
Venezuela'da ve başka yerlerde halk birbiri ardınca
gelen referandumlarla devrimci Proceso'ya olan desteğini ifade etti.
“Muhalefet” ise halkın sesine her yıl biraz daha fazla kin duyuyor -asırlardır
gösterdiği kin bu.
Birbiri ardınca sabotajlar düzenlendi, birbiri ardınca
hain eylemler işlendi. Bolivyalı ‘elitlerin' vaat ettiği gibi, Venezuelalı
kapitalist soyguncular kısıntılar yoluyla ülkelerini felç etti. Tuvalet
kâğıtları bile ‘açık veren ürün' haline geldi. Her şey çok tanıdık… Tıpkı
1973'ten önce Şili'de olduğu gibi!
Mesaj açık: “tuvalete gittikten sonra münasip
yerlerinizi silmek istiyorsanız sosyalizme ihanet edin!” Yahut: “Yemek yemek mi
istiyorsunuz? O halde Chávez'in mirasını yıkın!”
Halkın iradesi hor görülüyor. Elitler, çoğunluğun
yüzüne tükürüyor.
Bazı yurttaşlar şimdi sağa oy veriyor, çünkü tükenmiş
haldeler; çünkü korkuyorlar ve çözüm görmüyorlar. Kendi iradelerinin hilafına
oy veriyorlar (Aleman yönetiminde Nikaragua'da yaptıkları gibi), çünkü eğer
kendi adayları için oy verirlerse onlara, kelimenin gerçek anlamıyla dışkı
yedirilecek.
Fakat çözümler var! Çözüm yolları mevcut.
Latin Amerika hükümetleri, Slovenya'dan veya New
England'dan gelen Avrupa merkezci rehberleri dinlemek yerine, Rusya ve Çin gibi
ülkelerden yardım ve kredi istemeli, derhal alternatif mali kuruluşlara
katılmalı, savunma anlaşmaları yapmalı, Batı emperyalizmine karşı duranlarla
enerji alanında ve başka alanlarda anlaşmalar yapmak üzerine çalışmalıdır.
Latin Amerika bağımsızlığını asla kaybetmemelidir. İyi
dost olduğu kanıtlanmış dostlarla ve gerçek güçlü ittifaklarla, bağımsızlık
asla kaybedilmez.
Liderlerimiz, Batı Solu'na olan bağımlılıklarını bir
tarafa bırakmalıdır. Bunun en büyük sebebi bazı küçük istisnalar dışında Batı
Solu'nun artık var olmamasıdır. Onlardan geriye kalan şey dev bir “liberaller”
ordusu ve kendi çıkarlarını ve konseptlerini savunan inanılmaz derecede çok
sayıdaki bencil varlıktır. Onlar, gerçekten savaşan ve kazananlardan
ürküyorlar; bu yüzden Rusya'dan, Çin'den ve öteki Batı dışı ülkelerden nefret
ediyorlar. Açık söylemek gerekirse onlar ırkçılar da. Bu tür insanlar kimseye esin
veremez ve kimseyi etkileyemez, bu yüzden de şanslarını uzak kıyılarda
deniyorlar; Güney Amerika devrimlerinin azmini zayıflatıyorlar ve özünü
saptırıyorlar.
Odaklanmak gereken bir zamandayız. Güney Amerika bütün
gücüyle mücadele etmelidir. Bu kolay değildir, ancak hain aileler, on
milyonlarca insanın kıymetli yaşamlarını yok edenler tanımlanmalı, tutuklanmalı
ve yargılanmalıdır. Bu derhal yapılmalıdır! Onların çoğunun yaptığı şey
“muhalefet” değildir. Onlar kendi ülkelerindeki demokratik süreci akamete
uğratıyor, anavatanlarını bir kez daha yabancı güçlere ve uluslararası
sermayeye satıyor.
* * *
Yanlış bilgi, yalan ve yabancı propagandası yayan
kitle medyası kuruluşları da derhal tanımlanmalıdır. Bunlar ifşa edilmeli ve
amaçları sosyalist anavatanı yıkmak ise kapatılmalıdır. Bir kez daha liberal
hoşluklar için zaman yoktur.
İfade özgürlüğünün, fabrikasyon, korku ve belirsizlik
yaymak için veya demokratik yoldan seçilmiş hükümetleri devirme çağrısı yapmak
için gazete ve televizyon istasyonlarının kullanılmasıyla bir ilgisi yoktur.
Ve Güney Amerika'da dev uluslararası gazete ve
televizyon sendikaları yıllardır ve on yıllardır tek ve ölümcül bir amaç için
çabalıyor: Solu ezip tasfiye etmek ve bütün kıtayı yeniden ırkçı, faşist
yabancı emperyalist yöneticilere teslim etmek.
Yeterince yol aldılar ve durdurulmaları gerekiyor.
Birkaç ay önce Kübalı bir dostumla birlikte etkileyici
Sao Paulo metrosunda gidiyordum.
“Avrupa'da veya ABD'de gördüğüm bütün toplu taşıma
ağlarından çok daha iyi” dedim.
Dostum ise az ve öz olarak, “Ama Brezilya'da insanlar
bunun rezil bir şey olduğunu düşünüyor” dedi.
Şok olmuş halde, “Bu nasıl olur?” diye sordum.
“Çünkü televizyonda onlara böyle anlatılıyor ve
gazetelerde bunu okuyorlar” diye cevap verdi.
Evet, işte böyle oluyor! Eğer ana akım Brezilya
basınını okursanız, Brezilya halkına verilen, opera da dâhil serbest sanatların
bir çöpten başka bir şey olmadığını görürsünüz. Onlara göre parasız sağlık -ki
(hâlâ) kusursuz olmadığı doğrudur- herhangi bir şekilde övgüye değer bir şey
değil. Pek çok Güney Amerika ülkesindeki parasız eğitim de öyle… Yeni
taşımacılık ağları, bedava veya yoğun devlet destekli kitaplar, Şili ve
Ekvador'da yayılan, yepyeni kütüphaneler içeren parlak parklar da öyle…
Yoksullara verilen mali destek, çocukları okulda tutma mücadelesi, çevreyi
koruma mücadelesi, yerli toplulukları koruma yönündeki sayısız program da öyle…
Batı yanlısı Güney Amerikalı propagandacıların gözünde
hiçbir şey, ama kesinlikle hiçbir şey olumlu değil!
Bu, yabancı ve yerel kaynaklar tarafından finanse
edilen ve amacı bütün bu büyük kazanımları itibarsızlaştırmak olan dev bir
karşı süreçtir.
* * *
Yolsuzluk!!! Bu, elitlerin ve onların yalakalarının
yeni çığlığı. İmal edilen veya şişirilen yolsuzluk suçlamaları bütün sol
hükümetlere yöneltiliyor: Brezilya'daki Dilma Rousseff, Ekvador'daki Rafael
Correa, Venezuela'daki Nicolas Maduro, Bolivya'daki Evo Morales ve hatta
Şili'deki Michelle Bachelet yönetimlerine karşı. Cristina Kirchner'in beli
devamlı gelen yolsuzluk suçlamalarıyla neredeyse kırılmıştı.
Fakat bu suçlamalar 500 yılı aşkın zamandır kendi
kıtalarını Avrupa adına, daha sonra da Amerika Birleşik Devletleri ve çokuluslu
şirketler adına yağmalayanlardan geliyorsa nasıl ciddiye alınabilir ki? Sağcı
aileler çekirge gibi bütün doğal kaynakları yağmalarken halkı neredeyse kölece
çalışmaya çalışmaya zorluyor. Korkunç feodal ve faşist yöneticiler altında
Latin Amerika bir yolsuzluğun -ahlakî ve ekonomik yolsuzluğun- zirvesine
dönüşmüştü.
El değmemiş hiçbir şey kalmadı ve hiçbir şey saf halde
kalmadı. Bu denli alçak bir sistemde hayatta kalmak için insanlar eğilip
bükülmek zorunda kaldılar.
Şimdi, kıtayı yıkan bu haydut çeteler parmaklarını,
yavaş yavaş da olsa eğilimi tersine çevirip halka hizmet etmeye çalışan
hükümetlere yöneltiyor.
Kendi ülkelerinde restoranları ve otelleri bombalayan,
yolcu uçaklarına bomba koyan ve binlerce masum insanı katleden alçaklar
ahlaktan söz ediyorlar.
Bütün bir kıta 500 yıldan fazla bir zaman boyunca Batı
sömürgeciliğinin ve emperyalizminin genelevi gibi kullanıldıktan sonra,
halklarımızın ve hükümetlerimizin on-yirmi yıl içinde mutlak bir saflığa
ulaşması beklenebilir mi?
Latin Amerika'da bulunan neredeyse herkesi ve her şeyi
soymuş ve tecavüz etmiş olanlarla karşı karşıyayken, savunmacı konumda mı
olacağız?
* * *
Evet, Latin Amerika halkına yüzyıllar boyunca vahşice
davranıldı. Halk, tahayyül edilemez acılardan geçti. Her şeyini kaybetti. Ama
asla teslim olmadı. İspanyol, Portekizli ve öteki Avrupalı fatihlerin
gerçekleştirdiği holokosttan bu yana, yaralanmış toprakları için ayağa
kalkıyor, isyan ediyor ve savaşıyorlar.
Pablo Neruda, “Machu Picchu Tepeleri” isimli muazzam
bir şiir yazdı. Eduardo Galeano, Latin Amerika'nın Kesik Damarları’nı
yazdı. Her şey burada, bu iki muazzam eserin içinde yazılı.
Mücadele içinde olduğumuz ana kadar devam ediyor.
İktidarın çoğu şimdi, nihayet, halklarının çıkarları
için mücadele etme azmi içinde olanların ellerinde.
Yenilme hakkımız yok. Eğer yenilirsek, yüz milyonlarca
insan geleceklerini ve umutlarını kaybedecek.
Böyle bir fırsat geri gelmeyecektir. 500 yıldır ilk
defa fırsat burada! Milyonlarca insan bunu gerçekleştirmek için can verdi. Eğer
Devrim ezilirse, kimbilir kaç yıl boyunca tam anlamıyla geri dönme şansı
bulamayabilir. Basitçe söylemek gerekirse bu, pek çok kuşağın daha kaybedilecek
olması anlamına gelir!
Şimdi karşı saldırıya geçmemiz gerekiyor. Neyi
bekliyoruz? Neyden korkuyoruz? Dünyanın en büyük teröristinin -Batı'nın- bizi
“anti-demokratik” diye yaftalamasından mı? Yüzyıllardır hükümetlerimizi
devirmiş, hem liderlerimizi, hem de sıradan erkek, kadın ve çocukları katletmiş
olan Batı'nın bize onay mührü vermemesinden mi? Yağmaya, tecavüze, yalana ve
yıkıma devam eden ülkeler tarafından eleştirilmekten mi?
Bizim dostlarımız, müttefiklerimiz Batı'da değil.
Avrupa ve Kuzey Amerika'daki bu “ilerici güçlerin” Venezuela, Küba veya
Ekvador'a verdiği desteğin ne kadar da isteksiz, ana akımın ise ne kadar düşman
olduğunu biliyoruz. Şimdi uyanmamız ve gururla ve büyük bir azimle Batı
emperyalizmine ve piyasa köktenciliğine karşı duran güçlerle birleşmemiz
gerekiyor.
Deney yapacak vakit yok. Bu, hayatta kalma mücadelesi!
Daha önce yazdığım gibi, Devrimlerin devam etmesi için
büyük hükümetlere, adanmış kadrolara, sadık ordulara ve güçlü müttefiklere
ihtiyacımız var. Aynı zamanda dev bir Latin Amerika dayanışmasına, gerçek
birliğe ve bütünleşmeye ihtiyacımız var. Gerçekten bağımsız olan öteki
ülkelerle kardeşçe kucaklaşacak olan yekpâre bir Güney Amerika bloğuna
ihtiyacımız var.
Son derece ciddi bir andayız yoldaşlar! Lanet olası
derecede ciddi bir andayız.
Anarşizm ve işçilerin yönettiği fabrikalar konseptleri
bizi tam şu anda kurtaramaz.
Arjantin düştü, ama Venezuela hâlâ ayakta. Her
derenin, her kayanın savunulması gerekiyor: Brezilya'da, Uruguay'da,
Ekvador'da, Bolivya'da, Şili'de, Venezuela'da, Nikaragua'da veya Küba'da.
Güçlü olmalıyız, ihtiyatlı olmalıyız ve bunu yalnız
başımıza yapamayız!
Venceremos nuevamente, camaradas! [“Gene biz kazanacağız yoldaşlar!”]
Andre Vltchek
9 Ocak 2016
Kaynak
Çeviri: Medya Şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder