İkbal’in birçok öğrencisi Cavid İkbal’in “İkbal: Teist Bir Sosyalist” başlıklı uzun makalesi karşısında şaşkına döndü. Makale, Pakistan Times gazetesinin 9, 10 ve 11 Haziran 1973 tarihli nüshalarında yayınlandı.
Cavid İkbal’in yazısının
şaşkınlığa yol açmasının sebebi, Muhammed İkbal’in felsefesini ve kişiliğini
saptırması, aynı zamanda büyük düşünürün oğlunun babasının yazılarını ve
şiirlerini daha iyi anlamasının beklenmesi idi.
İkbal’in bir sosyalist olmadığını göstermek amacıyla Dr. Cavid İkbal, Muhammed İkbal’in sosyalizme dönük atıflarının çoğuna dair bir izahat sunuyor, daha doğrusu bu atıfları örtbas ediyor. Muhammed İkbal’in felsefesinin savunulamaz olduğunu düşünen yazar İkbal’in sosyalizmle ilgili görüşleriyle alakasız birçok malzemenin içine dalarak meseleleri karıştırıyor.
Baba ve oğlu arasındaki
ihtilafa karışmak istemeyenlerse, Muhammed İkbal’in konumunu netleştirmeye
çalışıyor. Burada okuma, entelektüel elitlere özgü bir biçimde, başka
kişilerin düşüncelerine şahsi anlamlar yükleyerek yapılmamalı, bu okuma basit
gerçekleri anlamaya çalışan, safsatalara vakti olmayan, din adamları sınıfı
dışı bir kişiyi anlamak yönünde olmalıdır.
Tarafgir
İkbal’in
sosyalist harekete tarafgir olduğuna şüphe yok. Zira ona göre sosyalizm
“atmosferdeki tüm kirli havayı süpürüp atan bir fırtına.” [Stray Reflections,
s. 110] Seçkin bir felsefeci olan K. A. Hâkim, İkbal’in yaklaşımını koşullayan
sebebi şu şekilde izah ediyor:
“Endüstriyel kapitalizmin
bırakınız yapsınlarcı kapitalizmi insanlığı birbirine düşman millî gruplara
ayrıştırdı, her bir millet içerisinde de sahip olanlarla olmayanlar arasında
bir sınıf savaşı yaşanıyor. İkbal’in ülkesi büyük ölçüde bir tarım ülkesi, endüstriyel
proletaryanın gelişmediği bir yer ama toprak ağaları ile köylüler arasındaki
çatışma derin bir sosyo-ekonomik sorun hâline gelmiş. Tefeciler bile toprak
ağalarından daha katı yürekli. İkbal başka ülkelerde ikamet eden, aylak toprak
ağalarının veya tefecilerin kökünü kurutacak bir devrimi muhakkak baş üzerinde
tutardı.” [Iqbal and Communism, s. 136]
Muhtemelen
İkbal’in görmek istediği devrimin, “herkesten becerisine göre, herkese
ihtiyacına göre” ilkesinde ifadesini bulan, devlet aygıtının sınırsız
genişletilmesinde temsil olunan, mutlak eşitlik idealini içeren komünist
sosyalizmle bir alakası yoktu. Bu devrim, Sensimoncuların takipçilerinin
belirlediği ilke olan ‘herkesten becerisine göre, herkese marifetine göre’
bağlamında, toplumun tüm üyelerinin mekanik eşitliğinden çok potansiyel bir
eşitliği ideal bellemiş bir sosyalizm çizgisine yakındır. Burada ortak
mülkiyetin temel yönleri değil, tüm hak edilmemiş, kazanılmamış kazancın
ortadan kaldırılması söz konusudur.” [The Encyclopedia of Social Sciences,
Yayına Hz.: Seligman ve Johnson, Cilt XIII-XIV, s. 189]
İkbal’in
sosyalizme tarafgir oluşunun sebebi adaletsizlik ve despotizme dönük
hoşnutsuzluğudur. Ekonomik adaletsizlik bedeni aç bırakmış, ahlaken yoldan
çıkartmıştır. Dinî despotizmse ruha pranga vurmuştur. O Allah’ın huzurunda Batı
medeniyetine karşı tepkisini koyan Lenin ile birliktedir:
Ticaret
dedikleri bir tür zar oyunu
Birileri kâr ediyor birileri de ölüme koşuyor
Orada bilim, felsefe, âlimlik, devlet,
Vaizlerin eşitliği, orada insanın kanı içiliyor
Çıplaklık, ahlaksızlık, sefalet ve işsizlik
Bu mu Fransız sanatlarının zaferi!
[Bal-e-Jibril, s. 146; Çev.: V. G. Kiernan, Poems
from Iqbal, s. 42-43]
İkbal,
ayrıca Beytullah’ın putlardan arındırılmasını istiyor:
Gizliden
işliyor Tanrı’nın fermanı, kim biliyor
Aklın derinlerinde ne fikirler canlanıyor
Rahipleri devirmek için görevlendirilmiş olanlar
Sonradan selamet için onları koruyor
Tanrısız Rusya’da emirler yağıyor
Parçalayın kilisedeki tüm putları diyor!
[Zarb-e-Kalim, s. 143; Poems from Iqbal, s. 72]
İkbal,
Rusya’nın tanrısız olduğunu biliyor. Ama onun tanrısız yaşayamayacağını
düşünüyor. Sör Francis Younghusband’a yazdığı mektupta bu öngörüsünden
bahsediyor:
“Rusya’da aklın mevcut
olumsuz hâli sonsuza dek süremez, zira hiçbir toplum sistemi ateizm temelinde
yaşayamaz.” [Speeches and Statements of Iqbal, s. 167]
İkbal,
ateist sosyalizme saldırıyor ama sosyalizme hiçbir zaman laf etmiyor. Zira ona
göre “İslam Bolşevizmin Allah’lı hâlidir.” [Speeches and Statements of Iqbal,
s. 167] Muhammed Ali Cinnah’a [Kaydi Azam: Büyük Lider] yazdığı bir mektupta
şunları söylüyor:
“Eğer Hinduizm sosyal
demokrasiyi kabul ederse, ister istemez Hinduizm olmaktan çıkmak zorundadır.
Ama İslam’ın sosyal demokrasiyi uygun bir form dâhilinde benimsemesi bir devrim
değil, İslam’ın ilk saflığına geri dönmesidir.” (Letters of Iqbal to Jinnah,
s. 19]
İkbal
bir Müslüman devletin başına geçse onu ilkin sosyalist bir devlet yapacağını
söyler (M. D. Taseer İkbal’in bu sözünü Aspects of Iqbal isimli
çalışmasının giriş bölümünde alıntılar. Aktaran: W. C. Smith, Modern Islam
in India içinde, s. 11] Burada onun aklında sosyal demokrasi olduğu
Cinnah’a yazdığı, yukarıda bahsi edilen mektuptan anlaşılmaktadır.
W.
C. Smith’in ardından son yıllarda birçok insan İkbal’in sosyalizmin ne olduğunu
bilmediğini söylemiştir.
“Sosyalizmin bir türü
olarak diyalektik materyalizm doğayı öncül kabul etmek, maddeyi bağımsız bir
gerçeklik olarak görmek ve zihnin maddî olan üzerinden geliştiğini, fizikî
ifadelerle izah edilmesi gerektiğini düşünmektir. Bu görüş Hegelci idealizmin
inkârıdır. Düşüncenin ve diğer zihinsel olguların gerçekliği yegâne muhtemel
felsefî konumlarmış gibi görünmektedir.” [The Concise Encyclopaedia of
Western Philosophy and Philosophers, s. 117]
Eğer
sosyalizmden kastedilen sadece Engels ve Lenin’in yazılarına dayanan diyalektik
materyalizmse ve komünist dünyanın resmî felsefesi ise o vakit İkbal muhtemelen
bunun felsefî temelini soruşturmamıştır. Oysa, W.C. Smith’in ifadesiyle,
İkbal’in “fikriyatında madde ve ruh ikiliği söz konusudur” [Modern Islam in
India, s. 113] ve “komünizmin bedeni kurtarması hiçbir şey ifade etmez.” [Javid
Nama, s. 69] İnsanın manevi ve fizikî ihtiyaçları olduğunu söylemek felsefî
açıdan ruh ve madde ikiliğini kabul etmek zorundadır. İkbal’e göre insan hayatı
organik bir bütündür ama farklı yönlere sahiptir. O ateist sosyalizmi öncelikle
hayatın manevi yönünü ihmal ettiği için eleştirir.
W.C.
Smith ve takipçileri, İkbal’in yazılarının “bütünüyle sosyalizme çaldığını”
kabul ederler. Aynı zamanda İkbal’in ne yaptığını bilmeden, sosyalist biri gibi
yazdığı söylenir. Bir şairin şeytanın tarafında olduğunu bilmeden onun yanında
durması mümkündür (Bu, Milton için de yapılan bir tespittir), ama eğer İkbal
sosyalistmiş gibi yazıyorsa onun bir tür sosyalizme vakıf olması gerekir. The
Encyclopaedia of Social Sciences’a göre [Cilt XIV, s. 188] tarih boyunca
tüm sosyalist ideolojilerde altı ortak özellik mevcuttur:
Varolan
politik ve toplumsal düzeni adaletsiz olması sebebiyle mahkûm etmek;
Ahlâkî
değerlere uygun yeni bir düzen savunmak;
Bu
idealin gerçekleşebileceğine inanmak;
Müesses
nizamın ahlâkdışının değişmez bir dünya düzeni olmadığını, insanın doğasının
değiştiğini, kurumların yozlaştığını düşünmek;
İnsan
doğası ile kurumları yeniden biçimlendirerek ideale giden yolda bir eylem
programı belirlemek;
Bu
programı uygulamak için devrimci bir iradeye sahip olmak.
Tüm
bu altı özellik İkbal’in politik fikriyatında mevcuttur.
İkbal’in
yirminci yüzyıl diyalektik materyalizminin karmaşık yönlerini anlamamış olması
(ki biraz daha yaşasaydı bunları muhtemelen idrak edecekti) onun sosyalizm
hakkında hiçbir şey bilmediği anlamına gelmez. Sosyalizm oldukça kapsamlı bir
kavramdır. O ne “modern endüstrinin doğal bir sonucu ne de Nietzsche ve gerici
takipçilerinin kanaat getirdikleri üzere, basit manada mazlumun ve açların
öfkesi, üstinsanın doğal imtiyazlarına karşı gerçekleştirilen bir tür köle
ayaklanmasıdır. Sosyalist hareket içerisinde göze çarpan açık bir süreklilik
mevcuttur. Bu sürekliliğin kaynağı derinlere kök salmış bir fikir ve duygu
yığınıdır. Herhangi bir toplumsal veya ekonomik örgütlenmeye tabi değildir,
insan doğasına ait müşterek mirasa ne vakit saldırılsa o her yerde ortaya
çıkar.” [The Encyclopedia of Social Sciences, Cilt XIV, s. 209]
Sosyalist
Hareket
İkbal’e
göre, ilk özgün hâliyle İslam sosyalist bir harekettir. Sosyal demokrasiyi inşa
etmek İslam’ın ilk saf hâline geri dönmektir, zira M. Sıddıkî’nin de tespit
ettiği üzere, “İslam sadece vasatî bir sosyalizme uyumlu olmakla kalmaz, ayrıca
O’nun sosyo-ekonomik ilkeler ve düzenlemeler kümesi olarak uygulanması da
sosyalist bir toplumun kurulmasına bağlıdır. İslam’ın geçmişteki başarısı
O’ndaki eşitlikçi eğilim ve ruh sayesindedir. Bu özelliği O’na her intisap
edene toplumsal bir haysiyet kazandırmış, ayrıca herkes için ekonomik adaleti
güvence altına almıştır.” [“Socialistic trends in Islam,” Iqbal içinde,
Temmuz 1952, s. 81]
Dr.
Cavid İkbal’e göre İkbal’in inandığı her şey, İslam dairesi içerisinde toplanıp
ifade edilebilir. Bu nedenle Müslümanların kafasını karıştırmak ve onları
istismar konusu hâline getirmekten başka bir işe yaramayacak “sosyalizm” gibi
terimlere de ihtiyaç yoktur. Ama Dr. Cavid İkbal, “İslam”ın oldukça geniş bir
kavram olduğunu, belirli fikirleri ve bakış açılarını açıklığa kavuşturmak için
ara sıra da olsa O’nunla birlikte başka terimlerin kullanılmasının gerekeceğini
unutmaktadır. Kelimeler her daim yanlış yorumlanıp yanlış kullanımlara konu
olabilir ama sırf böyle diye bu türden kelimeleri birlikte kullanmaktan
vazgeçilmemelidir. İkbal’in “İslamî sosyalizm” terimini kullanmaktan
çekinmeyeceği açık, asıl merak ettiğimiz ona dair yorumlar neşreden kimi isimlerin
bu terime neden böylesi bir alerji ile yaklaştıkları.
Rıfat Hasan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder