Pages

16 Ocak 2016

ABD’de Müslümanlar


ABD’de İslam’la veya Müslümanlarla ilgili tarihe dair dersler verirken, öğrencilere bu terimlerle hangi isimleri ilişkilendirdiklerini soruyorum. Listede her daim şu isimler bulunuyor: Malcolm X, Elijah Muhammed ve Muhammed Ali.

Tüm bu isimler ABD tarihini önemli bir dizi yoldan etkilemişler. Eğer bir adım geri çekilip bu kişilerin ABD tarihinde Müslümanlarla ilgili olarak verdikleri mesaja bakacak olursak, erkeklerin ve İslam Milleti’nin hâkim olduğu bir hikâye çıkar karşımıza. Ne kadar önemli olursa olsun sadece hikâyelere odaklanmak ABD tarihinde Müslümanlara dair eksik bir kanaat oluşmasına neden olur. Oysa bu isimler toplam içinde belirli bir cüzü verir. Öğrencilerimin çoğu Müslümanları ilk kez 11 Eylül saldırısında işitmiştir.

Devletin hazırladığı ders kitapları öğrencilerin medyadan edindikleri önyargıları düzeltmede veya tamamlamada pek işe yaramazlar. Bu kitaplar ABD tarihinde Müslümanların zengin ve karmaşık yerini tahrip ederler. Örneğin suikastından önce kendisinin seçtiği isim yerine Malcolm X olarak anılan Malik Şabaz militan, öfkeli bir siyah adam, şiddet dışı duran Hristiyan Martin Luhter King Jr.’ın bir karşıtı olarak resmedilir. ABD tarihi ile ilgili ders kitaplarında karşımıza çıkan diğer popüler Müslüman ise Muhammed Ali’dir. Ama o da Vietnam Savaşı’na itiraz eden, ırkçılık karşıtı aktivizminden çok boks kariyerine dönük vurgu üzerinden yanlış takdim edilmektedir.

Müslümanlar ta başından beri hikâyemizin belirli bir parçasıdır. Örneğin ABD’deki tarih kitapları Kolomb’un sterilize edilmiş hikâyesini hikâyeden çıkartma cüretinde bulunamazlar ama öte yandan da 25 Aralık 1522’de oğlu Diego’ya karşı Müslümanların başlattığı isyandan da hiç söz etmezler. Kamış kesmede kullandıkları palalarla bu köleleştirilmiş Batı Afrikalı Müslümanlar isyan bastırılmazdan önce birçok yerleşimciyi öldürmeyi bilmiştir. Sonradan bulunan 15 cesedin dokuzu Avrupalıdır. Michael Gomez’in Black Crescent: The Experience and Legacy of African Muslims in the Americas [“Kara Hilâl: Amerika’da Afrikalı Müslümanların Tecrübesi ve Mirası”] isimli çalışmasında açıklığa kavuşturduğu üzere, sömürgecilere karşı ilk direnenler arasında Müslümanlar da vardır. Esasında sömürgeciler uzun süredir bu “Mağripliler”i bir tehdit olarak görmektedir. Servants of Allah: African Muslims Enslaved in the Americas [“Allah’ın Kulları: Amerika’da Köleleştirilmiş Afrikalı Müslümanlar”] isimli kitabın yazarı Sylviane Diouf’a göre hükümdar ve fatihler arasında gidip gelen belgeler Müslüman köleleri “kibirli, itaatsiz, asi ve ıslah olmaz” olarak tarif etmektedir. Diouf’un çalışmasında sömürgeleştirme sürecinin ilk elli yılında yaşanan bu isyanlara karşı en az beş kanun çıkartılmış olduğu yazmaktadır. 1503 gibi erken bir tarihe ait kayıtlar da Hispaniola valisi Nicholas de Ovando’nun Kraliçe Isabella’dan bir istekte bulunduğu, kraliçeden daha fazla Müslüman kölenin getirilmesini talep ettiği yazılıdır. Bu talebin sebebi Müslüman kölelerin “Yerlileri kepaze etmeleri ve bazılarının sahiplerini kaçırtması”dır. Öğrencilerin sömürgeci hâkimiyete dönük direnişin tarihimizin bir parçasını teşkil ettiğini bilmeleri gerekir. Bu direniş tarihinde Müslümanlar ilk günden beri önemli bir rol oynamışlardır.

Kölelikten kurtulan insanlara dair gazete duyurularında bugün Müslümanlar arasında yaygın birer isim olan Musa veya Mustafa gibi isimlere rastlanmaktadır. Gomez’e göre 1753’te Muhammed isminin başka bir hâli olan Mahmut ve Habil Conder Arapça olarak kaleme alıp Güney Karolina yönetimine sunduğu dilekçe aracılığıyla kölelik durumlarının meşruluğuna itiraz eder. Aynı şekilde 1790’da aslen Faslı olan ve özgür Mağripliler olarak alınan birçok köle de beyazlarla eşit haklara sahip olmak için Güney Karolina valiliğine dilekçe gönderirler.

ABD’deki tarih kitaplarında genelde “köleler” tarihten, kültürden ve irfandan yoksun monolitik bir grup olarak takdim edilirler. Oysa ABD’nin ilk döneminde Müslümanlara dair hikâyeler Afrikalı köleler arasında çokkültürcülük anlamında zengin bir çeşitliliğin bulunduğunu göstermektedir.

ABD’deki ilk Müslümanların çoğu birer köle olarak getirilmişse de bazısı özgür insan olarak gelmiştir. Muhammed Ali bin Ali veya Nicholas Said İç Savaş’ta savaşmış bir isimdir. Said, Çad Gölü yakınındaki Bornu İslam devletinde doğmuştur. 1849 civarı köleleştirilmiş, Ortadoğu, Rusya ve Avrupa’da birkaç kez satılmıştır. Sonrasında Said 1860 yılında özgür bir insan olarak ABD’ye gelmiş, Detroit’te öğretmenlik yapmıştır. Said, Massachusetts 55’inci Siyah Gönüllüler Alayı’na katılıp Birlik Ordusu’na 1865’e dek hizmet etmiştir.

Aynı zamanda Müslümanlar ırk ayrımcısı Jim Crow yasalarına karşı ortaya konulan direnişin zengin tarihinin de bir parçasıdırlar. Yirmilerde ismini Ahmed Din olarak değiştiren P. Nathaniel Johnson, St. Louis’de birçok ırktan insanı bir araya getiren bir cami kurar. 1889’da Hindistan’da İslamî cedid hareketini başlatan Mirza Gulam Ahmed’in müritleri Ahmediye Müslüman cemaati açıktan ırk ayrımcılığına karşı çıkar, Marcus Garvey’nin UNIA’ini (Evrensel Siyahları Geliştirme Derneği’ni) destekler ve The Moslem Sunrise [“Müslümanların Şafağı”] isimli gazetede ABD’deki ırkçılığını eleştiren makaleler kaleme alır.

Müslümanlar ayrıca sendika faaliyetlerine de iştirak ederler. Bu isimlerden biri de 1973’te Kaliforniya’da tanık olunan üzüm grevine katıldığı için katledilen Yemenli Müslüman çiftlik işçisi Naci Seyfullah’tır. Naci, Amerika Birleşik Çiftlik İşçileri Sendikası’nın aktif bir üyesidir. 15 Ağustos’ta Naci Kaliforniya-Lamont’ta bir hafta süren greve katılır. Yakında bulunan El Rancho Çiftlikleri’nde çalışmaktadır. Smokehouse Café’de sabah erken saatlerde on beş grevci işçi bir araya gelir. Kern kasabası şerif yardımcısı Gilbert Cooper işçileri taciz eder. Şerif yardımcısı Naci’ye saldırır. Naci kaçar. Onun peşinden giden Cooper Naci’nin başına elindeki el feneriyle vurur. Naci’nin başı ciddi hasar görür. İki şerif yardımcısı kollarından tutup yaklaşık yirmi metre sürükler, başına hiç mi hiç dikkat etmezler. Naci’nin başı sürekli kaldırıma çarpar. Sonrasında onu bir hendeğe atarlar. Ayrıca ona yardım etmek isteyen işçileri gözaltına alırlar. Naci kısa bir süre sonra ölür.

ABD’li Müslümanlar bugün halkın tarihine ait mirası sürdürüyorlar. New York Arap Amerikan Derneği direktörü Linda Sarsour göç reformunu savunan, insanların durdurulup aranmasına açıktan eleştiriler yönelten bir isimdir. Sarsour Ekim 2013’te Washington’da ulusal göç reformu protestosunda gözaltına alınmıştır. O aynı zamanda 2001’de başlayan, Müslümanlara yönelik olarak geliştirilen New York Polis Departmanı ile CIA destekli gizli gözetleme programına karşı yürütülen protestoların da en ön cephesindedir. Sadece Sarsour’un üyesi olduğu örgütler değil, çocuklarının yer aldığı futbol ligi de yasadışı casusluk programının hedefindedir. New York Polis Departmanı bu ligi cemaatlere yönelik sosyal yardım programına dâhil etmiş, sonrasında yapılan soruşturmalar bu hamlenin polisin cemaate yönelik casusluk yöntemi olarak gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Sarsour’a göre, “polis cemaatimiz içerisinde psikolojik bir savaş yürütmektedir.” 11 Eylül’den beri ABD hükümetinin Müslümanları rutin bir biçimde kayıplara karıştırdığı gerçeği dikkate alınacak olursa, Sarsour’un New York Polis Departmanı ile CIA’in karşısına dikilme arzusunun cüretkâr bir tavır olduğu daha net görülür.

Bugün öğrencilerin Müslümanların “yalancı, şiddete meyyal, esmer yabancılar” olduklarına dair medyada baskın olarak kullanılan klişelere karşı çıkmak amacıyla ABD tarihinde Müslümanlara ait bu hikâyeleri bilmeleri gerekmektedir. Eğer bu makalede ve diğer çalışmalarda öğrencilere gerekli tarihsel örnekleri verirsek, onlar ABD’deki Müslümanların tarihinin 11 Eylül ile sınırlı olmadığını, gerçekte bu tarihin 15. yüzyıl sonlarından bugüne dek uzandığını anlarlar.

Alison Kysia
7 Nisan 2014
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder