Pages

20 Aralık 2015

Arjantin’de Sağcıların Zaferi


Arjantin ve Venezuela’da sağın elde ettiği zaferler Güney Amerika politikasında çok önemli bir moment olarak göklere çıkartılıyor. Bölgede uzun süredir varolan güç dengesi soldan sağa kayıyor.

Yetmişlerde, bilhassa Salvador Allende’nin Şili’de zafere ulaşması ardından Güney Amerika’da her yanı sosyalizmin ateşi sarmış, bunun üzerine ABD demokratik seçimler yoluyla elde edilen değişimi istikrarsızlaştırmak için türlü hilelere başvurmuştu. Şili’de 11 Eylül 1973’te başlayan neoliberal deney, sonrasında ABD’nin Güney Konisi’ndeki diktatörlükleri desteklemesine imkân veren Condór Planı üzerinden tüm bölgeye genişletildi.

Macri aile şirketi, Macri Ortaklığı ya da Socma servetini Arjantin’deki diktatörlük döneminde genişletti. Aile şirketi yetmişlerin sonu ve seksenler boyunca rejime atık yönetimi ve posta hizmetleri gibi alanlarda hizmet sağlamak suretiyle büyüdü.

Geçen ay ise sağcı cumhurbaşkanı adayı Mauricio Macri sınırlı bir zafer elde etti. Partisinin desteğiyle Macri eski cumhurbaşkanı Cristina Fernández’in bu yıl başında önerdiği kanun tasarısına karşı çıkan muhalefetin parçasıydı. Kanun tasarısı diktatörlüğün işlediği suçları soruşturmayı ve suç ortaklarının yargılanmasını öngörüyordu.

Seçim sonuçları duyurulduktan sonra psikolojik danışmanlık yapan Jackie Fox şunları söyledi: “Bu, yolsuzluğun sonudur. Artık şimdikinden daha zengin olması gerekmeyen biri var başta.” Oysa 23 Kasım tarihli analiz şunları söylüyordu:

“Arjantin’de Mauricio Macri’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ülkedeki iş dünyası elitlerinin ve Latin Amerika genelindeki sağcı partilerin bir zaferidir. Şüpheli kimi bağlantılara sahip Macri’nin cumhurbaşkanı seçilmesi Arjantin’de karanlık bir döneme girileceğinin işaretidir.”

Esasında Venezuela’da son yapılan seçimler de bölgeyi bir dönem saran sosyalizm ateşinin söndüğünü gösteriyordu. Bu ateşi diri tutansa demokratik seçimlerdi. Esasen sağın elde ettiği zafer ABD’nin ve şirketlerin müdahalesine kapı aralamış oldu.

Macri ve Neoliberal Ajanda

Solun adayı ve eski cumhurbaşkanı yardımcısı Daniel Scioli’nin kazanması beklenirken sağcı rakibi Mauricio Macri üç puanla seçimi kazandı. Bu gelişme 2003’te Néstor Kirchner ile başlayıp eşi Cristina Fernández ile devam eden solcu dönemin sonunu işaretledi.

Politikaları yüzünden ülkenin 2001’de mali açıdan çökmesine sebep olan Arjantin’in eski ekonomi bakanı Domingo Cavallo şunu söyledi:

“Macri yönetimi halkların bağlı olduğu ama kendilerine zarar vermiş olan ‘Amerika Halkları Bolivarcı İttifakı’na nihai bir son verme noktasında katkı sunacaktır.”

Seçim sonrası Macri niyetlerini bir bir sıraladı ve ülkenin dış siyasetini ABD ile uyumlu hâle getireceğini, İran ve Venezuela’dan uzak duracağını söyledi ve şunu ekledi: “Dünya’da bir yer bulmamız lazım.”

Oysa genel yaklaşıma göre Macri’nin güçbelâ elde ettiği zafer onu politik değişiklikler yapma becerisini kısıtlayacak. Bunun bir sebebi, mecliste ve kongrede çoğunluğu elde edememiş olması, bir diğer sebebi de eski cumhurbaşkanının popülist “Peroncular, sendikacılar ve kongredeki destekçiler arasında popüler olması.

Cumhurbaşkanlığı boyunca uygulayacağı neoliberal politikaya dönüş noktasında kimi engellere maruz kalacağı olan Macri Fernandez yönetiminde yürürlüğe sokulan Basın Kanunu’nu yürürlükten kaldırmak suretiyle şirket medyasının rolünü artırmaya niyetli olduğunu söyledi. Yeni cumhurbaşkanı serbest piyasaya özgü rekabeti destekleyeceğini söylese de basın konusundaki bu yaklaşımı şimdiden eleştirilere maruz kaldı. Kanunun yürürlükten kaldırılması basında farklı seslerin yer almasına dair demokratik taahhüde yönelik doğrudan bir saldırı olarak değerlendirildi. Bu saldırının basındaki alternatif görüşler için verilmiş bir ölüm cezası olacağı söylendi.

Macri, seçim sonuçlarının ilânından hemen sonra dile getirdiği yorumlarda Latin Amerika’daki diğer ülkelerle ilişki kurulmasının öncelikli olduğunu ifade etti ve bölgesel serbest ticaret birliği Mercosur’da Venezuela’daki insan hakları ihlallerini gündeme getireceğini söyledi. Hatta Macri, son cumhurbaşkanlığı tartışmasında, Venezuela’yı ticaret bloğundan ihraç etmeye çalışacağını söyleyerek tehditler savurmuştu.

Venezuela’da sağcıların zafer kazandığı kesinleşince Macri, bu ülkenin birlikten kovulması talebini daha fazla dillendirmedi. Seçimlerde elde edilen zaferler ve Macri’nin Arjantin-ABD ilişkilerini güçlendirme niyeti karşısında Venezuela’daki sosyalist bloğun güç kaybetmesi, Macri için bir diğer zaferi ifade ediyor. Macri, bugün kıtadaki değişimin işaret fişeği olarak övülüyor.

Seçimi kaybeden Scioli ise şu uyarıda bulundu: “Macri, bizi piyasanın ellerine teslim etmek istiyor.” Sonrasında ise onu “IMF ve ülkeye akbaba gibi üşüşecek fonları ile bir anlaşma yapmakla suçladı.

Bu söylem, seçim öncesine ait tartışmanın bir parçasıymış gibi görünse de söz konusu suçlama bizlere sağcıların Venezuela’daki taktiklerini anımsatıyor. Bu ülkede bazı isimler, cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’yu devirmek için geliştirilmiş planların bir parçası olarak Uluslararası Para Fonu aracılığıyla ülkeye dış müdahale gerçekleştirilmesi fikrini tartışmışlardı.

Ramona Wadi
16 Aralık 2015
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder