Altan Tan, “Selahattin Bey ‘Ben inançlı bir
Müslüman’ım. Tek kıblemiz var o da Kâbe’dir’ dedi.[1] Böyle bir laf daha
Kılıçdaroğlu’ndan duyulmadı.” lafını etti, kıyamet koptu. Birileri derhal
“emanet oylar”ı sopa gibi sallamaya başladı. Altan Tan’ın bu lafı sarfettiği
bağlam, Kılıçdaroğlu’nun da “solcu” olduğuna dair diğer program
katılımcılarının vurgusuyla ilgili. Tan ise seçimlerde dindar Kürd seçmenden
aldıkları oya binaen, söz konusu kıyaslamaya müdahale etmek istedi. Ardından
yüzde 13’lük oy oranına sevinen kimi HDP’liler, o oy oranındaki Müslüman
Kürd’ün payını hiçe sayarak, Altan Tan’ı neredeyse aforoz etme noktasına
geldiler. Herkesi içine alan HDP gemisine kıblesi Kâbe olanları almak
istemiyorlardı. Kazanım namına ne varsa mülk edinmek, hanesine yazmak tek alışkanlıklarıydı
zira. Oysa seçim sonuçları, Müslüman olan Kürd’ün kendi mazlum millet davasına
sahip çıktığını gösterdi. Başarı da zafer de onundu.
Misal, Kete isimli bir friksiyonist şahıs, Altan Tan’ı
iktidar ağzıyla konuşmakla suçladı. Onu IŞİD’cilerle kıyasladı. Onların
kıblesiyle Tan’ın kıblesinin aynı olduğunu söyledi. Kendisinin dinsiz-imansız
olduğunu hatırlatarak, Tan’ın seçimden önce aday olmaması için başlatılan
kampanyayı sürdürmeye çalıştı. Bu kampanyanın sahipleri, HDP’nin de
kendilerinin o güdük sol örgütleri gibi sığ kalmasını istiyorlardı aslında. O
kıbleye yüzünü dönenleri sopalamak, kendileri gibi, burjuva bireyliğine tapmayı
öğütlemekti dertleri. Bir insanın kendisi dışında bir değere, kolektif bir
gerçeğe yüzünü dönmesi, bağlanması ahmaklıktı onlar için. Altan Tan, Hüda Kaya
ve diğer isimler, aptal Müslüman Kürdleri avlamak için atılmış birer gereksiz
oltaydı. Bu kesim, Allah olmayı burjuvaziden öğrenmişti, dolayısıyla bu yalana
örgütlenmek, bu yalanı sürekli örgütlemek zorunda.
* * *
Sol, halktan, milletten her şekliyle daha zeki
olduğuna inanmaya dair bir vehim. Bundan başka bir şey değil. Kitlelerin bir
kısmının akıldan yoksun bir biçimde bir avuç makarnaya (AKP) ya da silâh
korkusuyla (HDP) oy verdiğine inanıyorlar. Her yerde var bunlardan.
Apo’nun çıkmasını da bu yüzden istiyorlar (DSİP).
Çıksın ki politik ağırlığı kalmasın. “Bireyi aşan unsurları bir bir
temizleyelim” diyorlar. Siyasetleri, ideolojileri bunun üzerine kurulu.
Aydınlanmanın ve burjuvazinin öğrettikleri üzerinden, kitlelerin din denilen
gericilik ve akıldışılıkla hareket ettiklerini söyleyip, kendilerini
yüceltiyorlar aslında. Güya herkesin kendileri gibi özgür bireyler olmasını,
burjuvazinin akıl denilen tanrısına tapmasını istiyorlar. Ama döne dolaşa
burjuvazinin pazarına ait gerilimlerin birer dışavurumu oluyorlar. Sonra
başarısız olup tekrar aynı bataklığa gerisin geri yuvarlanıyorlar.
Kendisini cümle âlemden zeki ve kurnaz zanneden bu
eşhas, Alevîleri de korkutarak onları kendi burjuva tanrılarına mürit
kılacaklarını zannediyorlar. Hak-Muhammed-Ali üzre olan, eline-beline-diline
sahip olmayı ana düstur bellemiş bir kesimin taşa taptığını düşünüyorlar.
IŞİD de böyle düşünüyor. O çok zeki arkadaşlar IŞİD
gibi bakıyorlar dünyaya. Kur’an’da “dağa taşa yemin olsun ki” diye başlayan
ayetlerle birlikte düşünülmesi gerekiyor Aleviliğin. IŞİD bu ayetlere
küfrediyor, din düşmanı ateist de IŞİD gibi Allah’ı kendi iradesine bağlıyor.
Kendi ağızlarından çıkan sözü helva misali çiğneyip belli bir şekle döküyorlar
ve sonra ona tapıyorlar. El harama, bel günaha, dil yalana örgütleniyor.
Onca zekilik, sosyal âlemde zır cehalet olarak tezahür
ediyor birden. Tevhid bayrağını IŞİD bayrağı zannedenlere, Bahreyn’de iktidara
karşı yapılan yürüyüşte binlerce çarşaflı kadını köle pazarının mağdurları
olarak sunanlar eşlik ediyor. Bu akıl, en fazla IŞİD’e yarıyor. Kara çarşafı
yakıp ondan kurtulma törenleriyle CHP’ye eklemleniyorlar. “Renkli hayat”
teraneleri en fazla burjuva pazarına eklemleniyor.
Bu eşhas da ellilerde Sünniliğe Mevlevîliği, Alevîlere
ise Bektaşîliği dayatan resmi nizamın diliyle konuşuyor. Ellilerde Konya,
altmışlarda Nevşehir-Hacı Bektaş iktidarın kurduğu yerler olarak vücud buluyor.
O iktidarın burjuvazi için, ona içrek, onun içinden düşündüğünü görmeyen
solcular, en fazla, burjuvazinin sol kanadına bağlanabiliyorlar. En azından o
mekânlar “sevgi bizim dinimizdir” diyor ama bu eşhasın bir dini de
olmadığından, bu söze de karşılar. Sevgisizler. Sevmedeki teslimiyeti bile
küçük görüyorlar.
* * *
2005’te Paris banliyölerinde gençler araba
yakıyorlardı. Oradan öğrenen Kürd gençler, özellikle İstanbul’da, arabaları
ateşe verdiler sonra. Ama o gençler, şarlici emperyalistlerin saraylarına
saldırdıklarında, o Kürd gençler adına birileri o sarayları ziyarete gittiler.
Altan Tan’a kızılması bu yüzden. O saraylara yaranmaya çalışanların Altan Tan’ı
kurban seçmeleri tesadüf değil.
2005’te banliyöler yakılırken Fransız KP’si içerisinde
çalışmış biri o günlerde o gençlere “faşist” diyordu. “Biz, o mahallelere
sendikayla bağlantılı bürolar açtık, gelmediler” diyerek, o gençlerin “akılsız
it sürüleri” olduğunu söylüyordu. Oysa görülmeyen şu: o sendika da sizin
savunduğunuz karikatür dergisi de devletin bir uzantısı. O gençler pratikte
bunu gayet iyi biliyorlar, görüyorlar. Bugün Kuaşi Kardeşler’e küfredenlerin
Amedli, Batmanlı Kürd gençlerine küfretmesi an meselesi.
* * *
AKP’liler, Menderes-Özal üzerinden bir tarih bilinci
oluşturmaya gayret ediyorlar. Dolayısıyla bu isimlerin eksik bıraktıklarına
bakıyorlar. Ama bir yandan da onların gidişlerinden ders çıkartıyorlar. Eksik
olanı ideolojik manada sıkı duran, belirli bir kitle oluşturmamış olmakta
buluyorlar. Muhtemelen de, özellikle Gezi’den beri, böylesi bir kitleyi inşa
etmek için hamleler yapıyorlar.
Solcular, dünyaya birey merkezli baktıklarından ve
Tayyip denilen bireyi aptal, cahil gördüklerinden, gerideki hamleleri
görmüyorlar, AKP'nin saldırısını derhal "faşizm" olarak etiketleme
yoluna gidiyorlar. Bu hamlelerde devletli bir yan varsa, devlet dışı, hatta
karşıtı bir yan da var. Devrimci olan da bu ayrımı yapabilmekte. Kemalizmin ve
burjuvazinin pişirdiği hazır kitleye biat etmekte değil.
Bu açıdan yüzde 40 oy hâlâ yüksek ve başarı
addedilmeli. Solcuların halka, değerlerine, imanına, kavgasına küfretmesinin
bir sonucu bu başarı. Burjuva aklıyla düşündüklerinden, söz konusu kitlenin
egemenlere kul edilmesine hiç ses etmiyorlar. Bu kitlenin parçalanmasını, her
bir parçanın burjuvazinin bir koluna tutunmasını istiyorlar içten içe. Bunu
“ilerleme” sanıyorlar.
Kemalizm ve müesses nizam, kestaneleri sobadan başka
maşalarla almak zorunda. Gerekirse kendisine düşman olan kesimleri birbirine
düşürmeye mecbur. Bugün Hüdapar meselesi üzerinden “ateşe benzin dökmeyelim”
diyen batı solcularının, bu toprakların dinamiklerine kör yaklaşımlarıyla, o
gerçeğe küfreden yanlarıyla her daim benzin olduklarını görmeleri gerek.
Müesses nizamın aklıyla düşünenin başka bir şey yapması da mümkün değil.
Eren Balkır
11 Haziran 2015
Dipnot:
[1] “Altan Tan’ın Kılıçdaroğlu’na Yönelik Sözleri Kızdırdı”, 9 Haziran 2015, CNNTürk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder