Pages

21 Nisan 2015

Suud Sarayı’nın Gönlünü Almak

“Allahu Ekber, Amerika’ya Ölüm, İsrail’e Ölüm,
Kahrolsun Yahudiler, Zafer İslam’ın!” [Husi Bayrağı]

Yemen’de Ne İşimiz Var?

ABD hükümeti, Ortadoğu’da başka bir iç savaşa daha müdahil oldu. Bu noktada karşınıza şu soru çıkıyor: “Bu yaptıklarından bir şey öğrenecekler mi?” Ama görünen o ki karar vericiler, bir şeyleri farklı yapma noktasında herhangi bir güdüye sahip değiller. Yapılacak hata, arzulanan sonuçmuş gibi görünüyor. Bataklığın da kimi faydaları var, ama bu noktada Amerikalıların kayıplarını minimize etmek isteyecek.

Obama yönetimi, Suudi Arabistan’a Yemen’in bombalanması noktasında yardım ediyor. Buna bir de Suudilerin ambargosu ekleniyor. Böylece Ortadoğu’nun en yoksul ülkesi insanî bir felâketle yüzleşiyor. Siviller ölüyor, altyapı imha ediliyor.

Peki neden? Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ifadesine göre, “ABD bölge istikrarsızlaşırken yerinde durmayacaktır.” Kendisi de savaş gazisi olan Kerry, Amerika’nın Hintçini savaşının bir öğrencisidir. Bu nedenle onun bombardımanın istikrarsızlaşmaya mani olma konusunda devreye sokulacak berbat bir yol olduğunu biliyor olması gerekir. Kerry aptal biri değil ama onun yalancı ve demagog olduğu kesin.

Konuşmasında “Yemen” yerine “bölge” diyor. Yemen’deki iç savaş bölgeyi neden etkilesin? Çünkü haber kanallarının önemli bir bölümünce sadakatle taşınan resmî anlatıya göre Yemen İran’ın ajanları olan Husilerin kuşatması altında.

İran, bugün Sovyetler Birliği veya Uluslararası Komünist Komplosuyla aynı amaca hizmet ediyor. Komünist komplosunun II. Dünya Savaşı’nın bitiminden 1989-91’de Sovyetler’in çöküşüne dek iş gördüğü biliniyor. İran ise her amaca hizmet eden bir düşman. Dolayısıyla her türden şer odağının onun üzerinden suçlanması mümkün. Dolayısıyla savaş partisi ile onun Suudi ve İsrailli müttefikleri bize her gün İran’ın ilerlediğini ve Ortadoğu genelinde, Bağdat’ta, Şam’da, Beyrut’ta ve bugün de Sana’da kontrolü elinde bulundurduğunu söylüyor.

Ama bu tespit saçma. İran belirli bir ilerleyiş içerisinde değil. Bağdat’ı İran’a dost Iraklı Şiilere 2003’te teslim eden George W. Bush’un bizatihi kendisi. Suriye’deki Esad rejimi uzun süredir İran’ın müttefiki idi. Obama ve Hillary Clinton Esad’a savaş açtı, El-Kaide ile onun daha tehlikeli versiyonu olan IŞİD’i yüreklendirdi. İran’ın Lübnan’daki dostları, Hizbullah kendisini 1982’de İsrail’in gerçekleştirdiği istila ve uzun soluklu işgal sürecine bir tepki olarak oluştu. Bunların hiçbirisi İran’ın saldırgan olduğunu göstermiyor. Daha iyi bir izahat şu: bu ittifaklar İran’ın Amerika’nın kuşatmasını kırmasına katkı sunuyorlar. (Bu noktada şunu hatırlamak lazım: CIA 1953’te İran’daki demokratik hükümeti devirdi ve seksenlerde Irak’ın saldırısına ortak olunarak Saddam’a kimyasal silâhlar verildi. O günden beri ABD’li başkanlar ve İsrail hükümeti İran’a ekonomik, siber, vekil-terörist ve gizli, birçok şekilde saldırdı.)

Yemen’de ise Husiler, ABD destekli otokratik cumhurbaşkanını kovdu, öte yandan da ABD, El-Kaide ve IŞİD’e bağlı Yemenlilerle savaşıyor. Evet, Husiler Şiiliğin bir kolu olan Zeydîliğe mensuplar ama İran Şiiliğinden farklılar. Esasında Husiler merkezî hükümetten özerklik elde etmeye çalışan uzun süredir zulüm görmüş Yemenli bir dinî azınlığın en son ifadesi. Engellemeler, yalanlar ve kuşatmalara rağmen Husiler nihayet hükümete geldiler. Bu grupla ilgili her şey söylenebilir ama onun İran’ın ajanı olduğunu söylemek kesinlikle mümkün değil.

Suudi Arabistan İran’ı bir tehdit olarak görüyor ama bu krallığın itibarı çok az. Obama yönetimi de muhtemelen nükleer anlaşması imzalamak istediği İran’a karşı Suudilerin gönlünü almak istiyor. Bağımsız araştırmacı Jonathan Marshall’ın ifadesiyle, “Oysa İran düşman olmazdan onlarca yıl önce Suudi Arabistan güney komşusuna müdahale etmeye başlamıştı. Topraklara el koyan Suudiler Vahabizm denilen Sünni İslam’ın aşırı biçimini yaymak için Yemen’e tonlarca para akıttı. 2009’da bu ülke Husilere saldırmak için Kuzey Yemen’e girdi ama başarılı olamadı.”

Marshall sözlerine şunu ekliyor: “Washington da Yemen’de iç çatışmalarla geçen onlarca yıllık sürece bir biçimde dâhil oldu.”

2001’de Sana’daki yozlaşmış ve zalim hükümet “teröre karşı savaş”ın müttefiki olduğu günden beri Washington insansız hava araçları ile Yemenlileri katletti. Üstelik bu insanların çok büyük bölümü “şüpheli terörist” bile değildi.

“Yemen hükümeti, Husilere karşı saldırılarda kullanılmak üzere yıllarca ABD askerî yardımı aldı. “Yanmış Toprak Operasyonu” ismi verilen bu saldırılarda, Marshall’a göre, “çok sayıda sivil katledildi.”

Artık şunu bilmemiz gerek: ABD müdahalesi hiç de masum bir hata değil.

Sheldon Richman
16 Nisan 2015
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder