Yemen’de Ne İşimiz Var?
ABD hükümeti, Ortadoğu’da başka bir iç savaşa daha
müdahil oldu. Bu noktada karşınıza şu soru çıkıyor: “Bu yaptıklarından bir şey
öğrenecekler mi?” Ama görünen o ki karar vericiler, bir şeyleri farklı yapma
noktasında herhangi bir güdüye sahip değiller. Yapılacak hata, arzulanan
sonuçmuş gibi görünüyor. Bataklığın da kimi faydaları var, ama bu noktada
Amerikalıların kayıplarını minimize etmek isteyecek.
Obama yönetimi, Suudi Arabistan’a Yemen’in
bombalanması noktasında yardım ediyor. Buna bir de Suudilerin ambargosu
ekleniyor. Böylece Ortadoğu’nun en yoksul ülkesi insanî bir felâketle
yüzleşiyor. Siviller ölüyor, altyapı imha ediliyor.
Peki neden? Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ifadesine
göre, “ABD bölge istikrarsızlaşırken yerinde durmayacaktır.” Kendisi de savaş
gazisi olan Kerry, Amerika’nın Hintçini savaşının bir öğrencisidir. Bu nedenle
onun bombardımanın istikrarsızlaşmaya mani olma konusunda devreye sokulacak
berbat bir yol olduğunu biliyor olması gerekir. Kerry aptal biri değil ama onun
yalancı ve demagog olduğu kesin.
Konuşmasında “Yemen” yerine “bölge” diyor. Yemen’deki
iç savaş bölgeyi neden etkilesin? Çünkü haber kanallarının önemli bir bölümünce
sadakatle taşınan resmî anlatıya göre Yemen İran’ın ajanları olan Husilerin
kuşatması altında.
İran, bugün Sovyetler Birliği veya Uluslararası
Komünist Komplosuyla aynı amaca hizmet ediyor. Komünist komplosunun II. Dünya
Savaşı’nın bitiminden 1989-91’de Sovyetler’in çöküşüne dek iş gördüğü
biliniyor. İran ise her amaca hizmet eden bir düşman. Dolayısıyla her türden
şer odağının onun üzerinden suçlanması mümkün. Dolayısıyla savaş partisi ile
onun Suudi ve İsrailli müttefikleri bize her gün İran’ın ilerlediğini ve
Ortadoğu genelinde, Bağdat’ta, Şam’da, Beyrut’ta ve bugün de Sana’da kontrolü
elinde bulundurduğunu söylüyor.
Ama bu tespit saçma. İran belirli bir ilerleyiş
içerisinde değil. Bağdat’ı İran’a dost Iraklı Şiilere 2003’te teslim eden
George W. Bush’un bizatihi kendisi. Suriye’deki Esad rejimi uzun süredir
İran’ın müttefiki idi. Obama ve Hillary Clinton Esad’a savaş açtı, El-Kaide ile
onun daha tehlikeli versiyonu olan IŞİD’i yüreklendirdi. İran’ın Lübnan’daki
dostları, Hizbullah kendisini 1982’de İsrail’in gerçekleştirdiği istila ve uzun
soluklu işgal sürecine bir tepki olarak oluştu. Bunların hiçbirisi İran’ın saldırgan
olduğunu göstermiyor. Daha iyi bir izahat şu: bu ittifaklar İran’ın Amerika’nın
kuşatmasını kırmasına katkı sunuyorlar. (Bu noktada şunu hatırlamak lazım: CIA
1953’te İran’daki demokratik hükümeti devirdi ve seksenlerde Irak’ın
saldırısına ortak olunarak Saddam’a kimyasal silâhlar verildi. O günden beri
ABD’li başkanlar ve İsrail hükümeti İran’a ekonomik, siber, vekil-terörist ve
gizli, birçok şekilde saldırdı.)
Yemen’de ise Husiler, ABD destekli otokratik
cumhurbaşkanını kovdu, öte yandan da ABD, El-Kaide ve IŞİD’e bağlı Yemenlilerle
savaşıyor. Evet, Husiler Şiiliğin bir kolu olan Zeydîliğe mensuplar ama İran
Şiiliğinden farklılar. Esasında Husiler merkezî hükümetten özerklik elde etmeye
çalışan uzun süredir zulüm görmüş Yemenli bir dinî azınlığın en son ifadesi.
Engellemeler, yalanlar ve kuşatmalara rağmen Husiler nihayet hükümete geldiler.
Bu grupla ilgili her şey söylenebilir ama onun İran’ın ajanı olduğunu söylemek
kesinlikle mümkün değil.
Suudi Arabistan İran’ı bir tehdit olarak görüyor ama
bu krallığın itibarı çok az. Obama yönetimi de muhtemelen nükleer anlaşması
imzalamak istediği İran’a karşı Suudilerin gönlünü almak istiyor. Bağımsız
araştırmacı Jonathan Marshall’ın ifadesiyle, “Oysa İran düşman olmazdan onlarca
yıl önce Suudi Arabistan güney komşusuna müdahale etmeye başlamıştı. Topraklara
el koyan Suudiler Vahabizm denilen Sünni İslam’ın aşırı biçimini yaymak için
Yemen’e tonlarca para akıttı. 2009’da bu ülke Husilere saldırmak için Kuzey
Yemen’e girdi ama başarılı olamadı.”
Marshall sözlerine şunu ekliyor: “Washington da
Yemen’de iç çatışmalarla geçen onlarca yıllık sürece bir biçimde dâhil oldu.”
2001’de Sana’daki yozlaşmış ve zalim hükümet “teröre
karşı savaş”ın müttefiki olduğu günden beri Washington insansız hava araçları
ile Yemenlileri katletti. Üstelik bu insanların çok büyük bölümü “şüpheli
terörist” bile değildi.
“Yemen hükümeti, Husilere karşı saldırılarda
kullanılmak üzere yıllarca ABD askerî yardımı aldı. “Yanmış Toprak Operasyonu”
ismi verilen bu saldırılarda, Marshall’a göre, “çok sayıda sivil katledildi.”
Artık şunu bilmemiz gerek: ABD müdahalesi hiç de masum
bir hata değil.
Sheldon Richman
16 Nisan 2015
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder