Marx ve Engels, Alman İdeolojisi öncesi, ütopik
sosyalistler ile ilgili ansiklopedik bir çalışma içerisine girer. Bu çalışma
yayımlanma imkânı bulamaz ve sonraki teorik faaliyetin içerisine yedirilir.
Kimi zaman güncel politik düzlemde çeşitli vesilelerle kullanılır. Örneğin
Engels, Fransızlara yazdığı bir mektupta, Saint-Simon ve Fourier gibi isimleri
“ecdad” olarak kabul edip yere göğe sığdıramazken, İngilizlere yazdığı mektupta
ise bu isimleri yerden yere vurur. Bu yaklaşım farklılığı, bir yönüyle
Fransa-İngiltere arasındaki tarihî rekabetle alakalıdır.
Sonrasında ütopik olanın karşısına bilimsel olanın
çıkartılması meselesi, bu politik bağlamdan arındırılır ve akademinin kaymağını
yiyenlerce farklı bir zemine kavuşturulur. Esasında ütopik olana dönük
eleştiri, mevcut gerçekliği, o gerçekliğin toplumsal-tarihsel niteliğini
görmemekle ilgilidir.
* * *
O ütopya, yani yok-yer, belirli dinî cemaatler
formunda, zihinlerde inşa ediliyor ise bugün birey üzerinden kurulmaktadır. Bu
ütopyaların bedene veya ruha öncelik tanıması arasında bir fark yoktur.
Beden-ruh ayrımına kılıç salladı diye Spinoza’dan medet umanlarınsa, farklı bir
ütopik zemin tesis ettikleri açıktır.
Birey, sözkonusu ütopya kurgusu üzerinden, sınırsızlık
ve sınıfsızlık edebiyatına ait bir imge olarak iş görmektedir. Bu bireyin
itirazı da aynı edebiyat dolayımıyla rafları doldurmaktadır. Ölçü, bireyin
mevcudiyeti ve zihinsel kurgusu olunca, mevcut gerçeklik çerçöp gibi
görülmektedir.
Ölçü bireyden çekildiği noktada, zulüm âna; sömürü
sürece tahvil edilmektedir. Kapitalizm şartlarında kendi bireysel varlığının
kıymetlendiği yerlere koşanlar, geçmişi silmektedirler. Geçmiş, bugünün
kıymetlenmesi için silinmektedir. Bu da bireyin mevcut bugündeki değerini
düşüren her şeyi zulüm olarak kodlamasını beraberinde getirmektedir. Bu itiraz
ve kavgada sömürüyle mücadeleye asla yer yoktur. Birey, kendisini
kıymetlendiren piyasayı dinamitlemeyi kesinlikle istemez. Mazlum edebiyatı
buradan vücut bulur. Kimlik siyaseti burada temellendirilir. Liberal birey,
kendi özel ütopyası dâhilinde, sınırlandırıcı ve sınıflandırıcı her şeyi
“devlet” olarak kodlamak zorundadır.
* * *
HDP’nin seçim için gösterdiği adaylarla ilgili
tartışmalar da birey ölçüsünde ilerleyen söz konusu ütopik siyasetin ürünüdür.
Olumlu ya da olumsuz manada yapılan tüm değerlendirmeler, bu bireyi ve onun
ütopik siyasetini rahatlatmak, etkilemek için yapılmaktadır. “Artı bir oy”
kampanyası ve Demirtaş’ın Devlet Bahçeli aritmetiğine başvurup “herkes bir
kişiyi ikna etsin” demesi, aslolarak bu bireye seslenileceğini gösterir. Oysa
mesele aritmetikse, seçime genel katılım oranı düşünüldüğünde, herkesin bir değil
iki ya da daha fazla insanı ikna etmesi gerekir. Çünkü katılım oranı arttıkça,
HDP’nin oy oranı da düşecektir.
Öte yandan seçimler komünistler için esas olarak
propaganda amaçlı birer araçtır. Bireyin iknası ile ilgili bu yönelim, demek
ki, aslında HDP içerisindeki örgütlere, örgütlü, kolektif propaganda
faaliyetini yasaklamak amaçlıdır. HDP’nin bireyi aşan yerlere değmesini
istemeyenler bellidir.
Hüda Kaya’nın merkezde durduğu tartışma ve kopan
vaveyla da buradadır. İkna ve halkla ilişkiler konusunda uzman kadrolar, derhal
onun biyografisini kaleme almış, kimi sol çevreler, arşivden onun yazılarını ve
görüntülü beyanlarını sosyal âlemde paylaşmışlardır. Kendisini “Ötekiler”in
postası ilân eden çevre bile Hüda Kaya’yı “sıra dışı” bir isim olarak lanse
etmektedir. Tabii bu ifadeyi kullananlara, Can Yücel’in “kartpostal” lafına
verdiği cevabı hatırlatmak da mümkündür!
* * *
Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler’i nasıl ki
bir halkın mücadelesini aşırılık, doğallık dışı, sapma ve çılgınlık olarak
nitelendiriyorsa, kimi laik, liberal HDP’liler de Hüda Kaya’yı “sıra dışı aday”
olarak takdim etmektedirler. Buradaki garipliğe itiraz edilmelidir. Zira ona
“sıra dışı” diyenler, Kaya’nın birkaç yıldır partinin çeşitli kurullarında
çalıştığı gerçeğini örtbas etmek istemektedirler ve onu rastgele atılmış,
seçime özel imal edilmiş, bir tür olta gibi sunmaktadırlar.
Ayrıca Hüda Kaya “sıra dışı” ya da marjinal değil,
Müslüman Anadolu kadınının mücadele mevzii olarak örgütlenmiş ismidir.
Anlaşılan, HDP’yi “kadın devrimi partisi” olarak lanse edenler, Hüda Kaya’yı
örtüsü yüzünden kadın olarak da görmemektedirler.
Geçerken belirtmekte fayda var: Şu Çılgın Türkler,
ordunun ısmarladığı bir çalışma olarak, onun AKP ile anlaştığı momentin bir
ürünüdür.
* * *
Bireyselleştirme ve talileştirme girişimi, “HDP 68
hareketinin vücut bulmuş hâlidir” türünden tespitlerde kendisine gerekli yolu
bulmaktadır. “Yaşlı siyasetinden sıkıldık” diyen İstanbullu genç aday, öte
yandan “68 hareketini bugüne taşımak”tan bahsetmektedir. Genç ve kadın vitrini
ile yol alınacağı düşünülmektedir. Bu vitrin, “Dev-Genç lideri Bülent Uluer”in
ancak “Çerkes” adayı olarak listeye girmesine izin vermektedir.
Anlaşılıyor ki HDP, CHP tabanını mutlak olarak teşkil
ettiği düşünülen Alevîlere değil, AKP tabanına dümen kırmıştır. HDP’liler ise
Hüda Kaya’yı makul ölçülere çekmek için gayret etmektedirler. Ancak bu gayret
dâhilinde Hüda Kaya, kendileri gibi bir birey olmaya kapatılmakta, onun
tarihsel-toplumsal ilişkileri ve bağları bir bir kesilmektedir. Dolayısıyla o,
AKP tabanının hiç yüz vermeyeceği bir kıvama getirilmektedir.
HDP’nin aday listesinin aslolarak CHP’nin önseçim
sonuçları tarafından tayin edildiği bellidir. Tabandaki sol-Alevî kabarışla
CHP, HDP’yi başka bir arayışa itmiştir. Bu noktada “siz niye önseçim
yapmadınız?” sorusuna HDP’lilerin “biz bir-iki yıllık partiyiz” demesi, kendi
tarihini inkâr anlamı taşımaktadır. Öte yandan “madem Gezi Ruhu sizde, neden
önseçimi park forumları bağlamında halkla birlikte yapmadınız?” sorusu boşlukta
durmaktadır.
* * *
Bireyin ütopik siyaseti, gayet nazlı ve kaprisli bir
dil ve üslup kullanmaktadır. Sanki kendisini ikna etmesi, onun sırtını okşaması
gerekliymiş gibi, muhataplarından taltif ve teveccüh ummaktadır. Hüda Kaya’yı
kendisine yapılmış bir saygısızlık olarak görmede politik bir yan söz konusu
değildir.
Aynı durum Diyarbekir eski müftüsü Nimetullah Erdoğmuş
için de geçerlidir. “İnsanın maddi yönü ‘AKP’ der fakat manevi yönü ‘HDP’[…]”
diyen Erdoğmuş, Kürdistan gerçekliğinde, oradaki toplumsal-tarihsel birikimin
mevcut zemininde anlamlı bir adaydır. Ama birey siyasetinin onu da “bana
yakışmıyor” diye karşılaması kaçınılmazdır. Çünkü o da manevî yönü asla
önemsememektedir.
Tersten, bu isimlerin gömlek gibi yakıştırılmaya
çalışılması da anlamsızdır. İlgili kişilerin politik bağlamı, bireye doğru
parçalandığı takdirde, kitlede belirli bir karşılık bulması pek mümkün
değildir.
Dünya siyaseti Hillary Clinton, Merkel, İmelda Marcos,
Tansu Çiller gibi kadınlar görmüşken ve kadının kasap vitrinine asılı et misali
pazarlanması hiçbir sonuç üretmemişken, adayların kaçta kaçının kadın olduğu
ile övünmek de çıkışsızdır. Ütopik siyaset, kadını da kendisine benzetmek, onu
tüm bağlarından kopartmak zorundadır. Dolayısıyla o kadın adayların toplumda
belirli bir karşılığının olması isteniyorsa, liberal bir kadıncılığın yeri
yurdu olmasa gerektir.
* * *
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de anket
firmalarına fazla kulak kabartılmaktadır. Bu firmaların manipülasyon için
devreye sokulduğu görülmelidir. Anketler aracılığıyla CHP’liler HDP’ye, “gidin
AKP’den oy alın”, AKP de “gidin CHP’den alın” demektedir. HDP ise CHP
tabanından alacağını almıştır ve bu ivmeyi Haziran’a kadar koruması mümkündür;
biraz da CHP zorlamasıyla HDP anlamlı bir hamle yapmış ve AKP tabanına
yönelmiştir. Ama burada HDP tepesindeki özgür bireyler, herkesin sandığa gene
özgür bireyler olarak gittiği yanılsamasından da kurtulmalıdırlar.
Kendi arkadaşı aday adayı olduğu vakit “en radikal
öneriyi sunana oy vereceğim” diyen bir “kültür adamı”, arkadaşı son sırada aday
gösterilip bir kapitalist aday birinci sıraya konulunca, “Türkiye'de siyasi
partilerin kapitalist sistemi değiştirme gücü yok. Devrim falan yapamazlar.
Yüksekten atmayınız, mütevazı olunuz” deyivermektedir.
Bireyi aşan ne varsa düşman kesilenlerin politik
gelişmelere küsmesi, kızması anlamsızdır, zira politika zaten bireyi aşanla
alakalıdır. Dolayısıyla Twitter ve Facebook dışında kazanılacak bir dünya
vardır.
HDP’nin aşırı kimlikçi siyasetini “bakın, kimlikler
arasındaki gerilimler bende yok oluyor” diye lanse etmesi, ancak küçük burjuva
bireyin huzur beklentisine seslenir. Erimek istemeyenin “faşist” olarak takdim
edileceği bu momentin HDP’ye bir hayrı olmayacaktır.
Bu erime siyasetini genel manada Müslümanlara önermek
mümkün değildir. Jiyana nû, dinsiz, dilsiz, kimliksiz, sınıfsız,
sınırsız, ne idüğü belirsiz bir birey kültüne göre inşa edilemez. Ama
Jiyancılar, Avrupa’daki Müslümanlara asimile olmayı önermekte, genel olarak
İslam’ın Yahudileşerek liberalleşmesini, Hıristiyanlaşarak reformistleşmesini
talep etmektedirler. El-Ezher’in liberal şeyhi[1] gibi bir tür teslimiyeti ve
asimilasyonu önerenlerin kurmak istedikleri yaşam, batılı kapitalistlerin,
finansçıların ve tekellerin yaşamıdır.
* * *
HDP’nin “Kürt hareketinin batıdaki liberalizmi ilhak
etmesi” olduğunu söyleyen ve Kürd’e “o liberalizmi sana yedirmeyiz” diyen bir
grup iç HDP’li de benzer bir asimilasyon siyaseti ile bugünlerde “Marksizm,
Laiklik ve Din” başlıklı sempozyum düzenlemektedir. Başlıkta “din” olmasına
rağmen tek bir dindarın çağrılmadığı bu sempozyumda amaç, “bugüne dek
İslamcılara sıcak gelecek laflar ettik, aslında niyetimiz orayı bozmaktı”
diyerek, batıcı sol liberallerin huzurunda nedamet getirmektir. “Laiklik bir
ilke değildir” denmesinin sebebi de solcuları ilkelere düşman, postmodern bir
zihniyete ikna etmek istenmesidir.
AKP döneminin sol açısından bir hayrı da sol
içerisinde Arapça bilen, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki yayınları birinci
elden okuyup takip eden kadro sayısının artmasıdır. İran’da muhtemelen mezhepçi
reflekslerle yapılmış bir haberin izi sürüldüğünde, bilumum İslam düşmanı
Siyonist ve Hıristiyan internet sitesinde şu kadını yeme fetvasının konuşulduğu
görülmektedir. Bir İsrail sitesi, büyük olasılıkla Suriye’de bir kişiyi
parçalayıp öldürmüş güruhun resmini haber yaparak, bu olayın Ramallah’ta
gerçekleştiğini söylemekte, yaşananı “İslamî kanibalizm” diye duyurmaktadır.
Oysa haberde geçen müftünün resmî sitesinde “kadının eti yenebilir” diye bir
fetvaya rastlanmamaktadır. Twitter ve Facebook’tan başka bir dünyası
kalmayanların kendilerini tatmin etmek için bu habere sarılmalarındaki gerekçe
sorgulanmalıdır.
Laiklik ve ateizm, mazlumun, fukaranın sorumluluğundan
kurtulmak isteyen para babası Vatikan rahiplerinin işidir. Şu Çılgın Türkler,
vatanın, mazlum halkın yükünden, sorumluluğundan kurtulmak isteyen para babası,
güvenlik müdürü, özel hava yolları pilotu bilumum askerin işidir. Hüda Kaya
gibi isimleri “sıra dışı” diye nitelemek de mazlum, fukara Müslüman Anadolu
halkının çilesini, sorumluluğunu görmeyenlerin, yüklenmek istemeyenlerin
sızlanmasıdır.
Eren Balkır
11 Nisan 2015
Dipnot:
[1] Joseph Massad, “Arap Liberallerin Yıkıcı Mirası”, 30 Mart 2015, İştirakî. “El-Ezher Üniversitesi’nin
liberal şeyhi ve bu merkezî Müslüman kurumun baş âlimi, Fransa’daki Müslüman
kadınların Fransız kanunlarına riayet etmelerini istedi ve örtünmemeleri
gerektiğini söyledi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder