Ernst Bloch’un bugünün “eşzamansızlığı”, bu aralar
ilgimi çeken bir konu. “Eşzamansızlığın eşzamanlılığı”, başarılı sosyalist
devrimlerin gerçekliğini felsefî manada anlamamızı mümkün kılıyor. Bu
devrimler, tabii ki “gelişmiş” kapitalist ülkelerin dışında, “geri kalmış”
ülkelerde, Doğu Avrupa, Rusya ve Asya’da meydana geldiler. Herkesin bildiği
üzere Bloch, bu felsefî kategoriyi Bu Çağın Mirası isimli çalışmasında
(bilhassa s. 97-116 arası bölüme bakınız.), Almanya’da faşizmin yükselişe
geçişini izah ederken geliştiriyor.
Bloch’a göre kapitalizm gibi bir üretim tarzı, her
zaman kapitalizm öncesi tarzların izlerini taşıyor ki bu tarzlar, bugünde
eşzamanlı olarak farklı düzeylerde ve farklı modalitelerde var oluyorlar. Söz
konusu tarzlar, yere de bağlı olarak, yüzeyin yakınında ya da uzağında olan
“kültürel bir yer altı suyu”na benziyorlar. Aynı zamanda bunlar, bugüne karşı
koyup direniyorlar; bu tarzlar Şimdi ile çatışıyorlar, üstelik alabildiğine
tuhaf, kahpece ve ahlâksızca (97). Burada faşizm ortaya çıkacak bir yer buluyor,
zira o, kan ve toprağın, Sarı Çıyan’ın yalancı efsaneleri ve umutları ile bu
tarz bir direnişi inşa edebiliyor.
Ama Bloch’un gerçek görüşü, sosyalist devrim
ihtimalini de yaratanın bu tarz bir eşzamanlılık olduğu yönünde. Burada, esas
olarak “ek devrimci gücünü geçmişin tamamlanmamış zenginliğinden alan önceki
biçimlere ait henüz erişilememiş umutlar, “önlenmiş gelecek” ve bugünün gebe
olduğu zincirlerinden boşanmış üretim güçlerinin beklentilerini karşılıyor. (s.
115-16). Söz konusu yaklaşım, Rusya ve Çin gibi kültürel, ekonomik ve politik
açıdan “geri kalmış” ülkelerde sosyalist devrimlerin neden meydana gelme ihtimali
bulunduğunu da izah ediyor. Bu noktada geçmişin tamamlanmamış zenginliği ile
önlenmiş gelecek arasındaki buluşma, görece daha güçlü ve devrimci bir unsur.
Aynı zamanda, “eşzamansızlığın eşzamanlılığı”,
abartılı bir biçimde olmamakla birlikte, bir yandan devrim sonrasına da tatbik
etmek mümkün. Bu argümanı, tümüyle Çin ile bağlantısı dâhilinde geliştirdim (bu
çalışma yakında yayınlanacak.).
Ama Stalin de bu şekilde anlaşılabilecek kimi
görüşlere sahip. Sadece proleter bir devrimin burjuva devrimini
tamamlayabileceğini söyleyen o müstesna, diyalektik argüman, bunlardan biri.
Burada Stalin, sadece Ekim Devrimi’nin 1917 Şubat
Devrimi’ni tamamlayıp dönüştürdüğünü söylemiyor, ayrıca burjuva devriminin,
öncelikle burjuvazi yenildiği noktada, Ekim sonrasında tamamlandığını söylüyor.
Stalin, mevzu diyalektik argümanlar olduğunda hiçbir biçimde tembellik nedir
bilmeyen bir yaklaşım içerisine giriyor. Bir örnek olarak şu verilebilir:
“Aslına
bakarsanız, Ekim’de ve Ekim sonrasında köylülüğün desteğini muhafaza etmeyi
nasıl başardık? Bunun nedeni, burjuva devrimini tamama erdirme imkânımızdı.
Bu
imkâna neden sahiptik? Çünkü biz, burjuvazinin iktidarını yıkmayı ve tek başına
burjuva devrimini tamama erdirebilecek olan proletarya iktidarını onun yerine
geçirmeyi başarmıştık.
Burjuvazinin
iktidarını yıkıp proletarya iktidarını tesis etmeyi nasıl başardık? Çünkü biz
proletarya diktatörlüğü ve fakir köylülük şiarının yazılı olduğu o bayrak
altında hazırlanmıştık Ekim’e; çünkü, bu şiardan yola çıkarak, küçük burjuva
partilerin uzlaşmacı siyasetine karşı sistematik bir mücadele yürütmüştük;
çünkü bu şiardan yola çıkarak, biz, sovyetlerde geliri orta düzeyde olan
köylülüğün kararsızlıklarına karşı mücadele yürüttük; çünkü ancak böylesi bir
şiarla orta düzey köylülüğü alt edip, küçük burjuvazinin uzlaşmacı siyasetini
yenebildik ve iktidarı proletaryaya devretmek için mücadele verebilme
becerisine sahip politik bir partiye can verebildik.
Ekim
Devrimi’nin kaderini tayin eden bu önkoşullar olmaksızın, ya Ekim’de ya da
Ekim’den sonra, burjuva devriminin tamamlanması görevi için bir bütün olarak
köylülüğün desteğini kazanamayacağımızın herhangi bir ispata ihtiyacı yoktur.
Proleter
devrimle köylü savaşları arasındaki birleşim işte bu şekilde anlaşılmalıdır.” [Works,
Cilt. 9, s. 284-85]
Burada sanki Ernst Bloch konuşuyor gibi.
Roland Boer
29 Aralık 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder