Öncelikle, kıyaslamalar yapabilecek kadar uzun bir
süre kapitalist bir rejimde yaşadığımı belirtmem gerek. Gene de genel bir
tespit yapmak yeterli olacaktır: İspanyol hâkimiyetinden kurtulup devrimin
zafere ulaşmasına dek Küba altmış yılı devirmiştir ama ülke çok az ilerleme
kaydetmiştir, hatta pek ilerleme kaydetmediğini ifade etmek de mümkündür.
Aynı tespit, birçok Latin Amerika ülkesi için de
yapılabilir. Bağımsızlığın elde edilmesinden iki yüz yıl sonra, ulusötesi
şirketler eliyle doğal kaynakların yağmalanması ve en verimli toprakların
sömürülmesi süreci hâlâ devam etmektedir. Bu şirketlerse, geriye kirlenmiş su
ve toprak, kırsalda yaşayan çoğunluk için daha fazla sefalet bırakmıştır.
Latin Amerika’nın geri kalanında olduğu gibi Küba’da
da en geniş halk kesimleri için ilerlemeyi sadece sosyalizm gerçekleştirmiştir.
Toplumu alttan alta çürüten okuma-yazma bilmezlik,
Küba’da sökülüp atılan bir ayrık otu gibidir. Bilimler, gelişmiş ülkelerdeki
düzeye ulaşmıştır. Aynı tespiti, eğitim için de yapmak mümkündür: New York
Times’ta yayınlanan bir habere göre, Küba, yarımkürede en yüksek eğitim
düzeyine sahip ülkedir. Aynı durum, kamu sağlığı için de geçerlidir: Dünya
Sağlık Örgütü (WHO), bir kez daha, Küba’nın dünya genelinde tüm diğer ülkeler
için bir örnek olarak alınması gerektiğini beyan etmiştir. Ne New York
Times ne de WHO sosyalist örgütlerdir. Ancak devrimi küçük düşürmeye
çalışanlar aksini ispatlamak için çırpınıp dursalar da, eldeki sonuç gayet
açıktır.
Spor ve kültürdeki gelişmeler, eğitimdeki gelişmelerle
el ele gitmektedir, zira sosyalizm koşullarında, bilim, spor ve kültür alanında
herhangi bir yeteneğin harcanmasına izin vermek kabul edilemez bir durumdur.
Sosyalizmin Latin Amerika’da ilerlemeye yol açtığının
en anlamlı örneği, Bolivya’dır. Bu ülke, 200 yıl süreyle yaşadığı yağma ve
sömürünün ardından, Haiti’nin gerisinde, kıtanın ikinci en fakir ülkesi iken,
bu duruma gelmiştir. Oysa Bolivya, zengin doğal kaynaklar rezervine sahip bir
ülkedir. Evo Morales başkanlığında yürürlüğe konulan sosyalizm, halkın
hizmetinde hareket ederek sefalet ve açlığı söküp atan işler yaratmış, sağlık
ve eğitim gibi başlıklar altında zenginliği yeniden dağıtmıştır. Tüm bunlar, Evo
Morales’in oyların yüzde 60’ından fazlasını alıp üçüncü kez neden başkan
seçildiğini de izah etmektedir.
Bolivya, ayrıca okuma-yazma bilmezliği de ortadan
kaldırmış, Küba’nın yardımları ile tüm halka ücretsiz tıbbî destek sunmuştur.
200 yıl boyunca kapitalist ulusötesi şirketlerce
yağmalanan, halkı açlık, sağlıksızlık ve cehalet içinde kıvrandığı diğer bir
ülke de Venezuela’dır. Bu ülke de dünyanın en büyük petrol rezervlerinden
birine sahiptir. Bu kaynakların sömürüsü için karşılığında komik rakamlar alan
Venezuela, uzun süre ulusal oligarşi ve yozlaşmış siyasetçilerin banka
hesaplarını şişirmekten başka bir şey yapamamıştır.
Geçen sene vefat eden Hugo Chavez’in iktidara gelip
petrol endüstrisini millileştirmesinden beri hükümet cehaleti, tıbbî
yetersizliği, işsizliği, evsizliği ortadan kaldırmak ve sporla kültür gibi
diğer sektörleri geliştirmek için bir dizi kampanya yürütmüştür. Eğitim, spor
ve kültür alanında Venezuela, bizim küçük, azgelişmiş ülkemize sırtını
yaslamaktadır. Oysa Küba, birçok doğal kaynaktan mahrum olan, elli yıldır
dünyanın en büyük askerî gücünün ablukası altında tutulan ve sosyalist hükümeti
sayesinde tüm güçlükleri aşıp hayatta kalmasını bilen bir ülkedir.
Bu küçük ülke, BM’nin Batı Afrika’daki Ebola
salgınıyla mücadele çağrısına ilk cevap veren ülkedir. Kapitalist ülkeler,
asker ve az miktarda para göndermekle yetinirlerken, Küba sağlık personeli, bu
korkunç hastalığa karşı verilen mücadelenin ön cephesinde yerini almıştır. Bu,
da Küba’da sosyalist bir sistemin işliyor olmasıyla ilgilidir.
Bu sınırlı makalenin sınırları dâhilinde yer
verilemeyecek bu ve benzeri konular üzerinden ben sosyalizmi savunuyorum,
sadece fikirlerle değil, son nefesime kadar onu savunmaya devam edeceğim.
Elio Delgado Legon
20 Ekim 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder