Cemal Hüseynî’nin “Bir gün her Filistinli bir Kassam olacak” ifadesi, hem
milliyetçi liderler olarak mevcut âyanlara dönük hürmete dair kişisel bir
endişe, hem de Yüksek Komiserliğe yönelik bir tehdit olarak okunabilir.
İzzeddin Kassam, kısa sürede Filistin’deki binlerce insanın sömürgeci idareden bağımsızlaşma arzusuna dair bir sembol hâline geldi. İngilizler, 1935’te, Cenin’in Yâbad isimli kasabasında, küçük bir mağarada Kassam ve adamlarını katlettikten sonra, Filistin liderlerinin onu “şehid” olarak yüceltmesinden endişelendiler.
Kırk gün süren Arbain Festivali’ne doğru Yüksek
Komiser Arthur Wauchope, endişesini dile getirdi, Arap basınının tahrikiyle,
Kassam’ın yaklaşan ölüm yıldönümünün çatışmalara yol açacağını düşündü ve söz
konusu festival süresince ılımlı bir tavır içerisinde olacaklarını dile getirdi.[1]
Kassam’ın ölümündeki sembolizm, Filistin basınını kuşatmış durumdaydı. 12
Temmuz 1936’da Yafa merkezli Filastin gazetesinde, Müftü’ye ve Millî
Müdafaa Partisi kurucusu (dönemin Kudüs belediye başkanı) Recep Naşaşibî’ye yer
veren bir karikatür yayınlandı.[2] İkili, karikatürde el sıkışmakta, isyan
aşamasına girildiğini gösteren ikinci ayaklanmada “sonuna dek savaşma” kararı
almakta ve işbirliği yapma konusunda anlaşmaktaydı. El sıkışan ikiliyi tepeden
izleyen isim ise Dünya Siyonist Örgütü lideri Chaim Weizmann’dı. Weizmann
mırıldanarak, Hüseynî ile Naşaşibî arasındaki beklenmedik ittifaka dönük
şaşkınlığını ve kuşkusunu dile getiriyordu.
Kassam ise hepsinin de üzerinde, ışık saçan bir melek olarak tasvir
edilmişti. Karikatürü analiz eden Sandy Suian, Kassam’ın bu şekilde
resmedilişini şu şekilde izah etmektedir:
“Kassam ve Naşaşibî, burunları
kemerli, dolgun yanaklı, geniş alınlı olarak resmedilmiştir ki bu özellikler,
kişinin dürüstlüğünün ve yüksek bir gelişkinliğe sahip oluşunun alametleridir.
Kassam’ın parmakları uzundur, avuç içleri aşağı doğrudur, bu da onun zekâsını
ve herkese kol kanat geren bir özelliğe sahip olduğunu sembolize eder.”[3]
Kassam’ın kahraman olarak temsil edilişi, çeşitli biçimlerde varlığını
sürdürdü ve öz kimliğini onun imajı ve siyaseti ile tanımlayan insanlar
arasında yaşamaya devam etti.
Filistin’de ve diasporada Kassam ile ilgili üretilmiş Arapça metinlere, biyografilere ve halk arasında yapılan değerlendirmelere bakacak olursak, Kassam, Filistin’deki deneyim için bir tür mecaz-ı mürsel olarak iş görmektedir. Kassam ile ilgili tarihyazımının evrimi şu şekildedir: 1987’de Swedenburg, onu ön-sosyalist ya da bir Che Guevara olarak göstermiştir; sonrasında Kassam ile ilgili rakip kimi anlatılar, onu mücahid ya da Filistinli bir milliyetçi olarak takdim etmiştir.
Tüm bu anlatılar aslında tam da Filistin halkının politik ideolojisindeki
evrimi yankılamaktadır. Kassam’ı belirli bir politik ideolojiye hizalama
zorunluluğu, onunla ilgili tarihsel anlatıyı da düzene sokmaktadır. Kassam ile
ilgili kaleme alınmış tüm hayat hikâyeleri ve halkta yaygın olan anlatılarda
mevcut olan İzzeddin Kassam figürü, kısmen onun içinde yaşadığı bağlamdan
sökülüp alınmış bir kişiye işaret eder, zira ilgili bağlamın
kavramsallaştırılması hayli güçtür.
Kassam, gerçekte Filistinli bir milliyetçi midir? Panislamist midir? Yoksa
bir Arap milliyetçisi midir?[4] Bu kategoriler, Kassam’a ve aynı dönemde
yaşayan birçok insana tatbik edildiğinde, muhtemelen anakronik kaçacaktır, zira
atıfta bulunulan politik yapılar hâlen değişmektedir.[5]
Örneğin birçok Kassam biyografisi, kendi döneminde Osmanlı ordusunun onun
siyaseti üzerindeki biçimlendirici etkisine önem vermemiştir. Oysa iki savaş
arasında cereyan eden milliyetçi isyanların Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı
İmparatorluğu ile bağlantılı olduğuna dair genel bir kabul söz konusudur.
Britanya ve Fransa’ya ait mandalarda on binlerce sömürgecilik karşıtı isyanın
yaşandığı dönemde, Osmanlıcılık ve seferberlik, şahsî kimliğin oluşumunda rol
oynayan önemli güçlerdir. Bu güçler, Maşrik’le ilgili tarihyazımlarında
görmezden gelinmiştir. İlgili tarihyazımları, politik hareketlerin oluşumu
konusunda, zalim etnik unsurlar ile baskıcı sömürgeci güçler üzerinde zıplayıp
durmuştur.[6] Michael Provence’in ifade ettiği biçimiyle, “Fransız ve İngiliz
sömürgeci güçleri, yirmi yıldan fazla bir süre Osmanlı Ordusu’nun kalıntısı
olan unsurlarla savaşmayı sürdürmüştür.”[7]
1936-1939 arası dönemde cereyan eden isyanda liderlerin önemli bir bölümü
Birinci Dünya Savaşı gazisidir.[8] Sömürgecilik karşıtı isyancıların bir tür
politik şahsiyet geliştirdikleri yerler, sadece ait oldukları mezhepler ya da
gizli cemaatler değil, Osmanlı askerî akademileri ve Kassam’ın da Şam dışında
görevlendirildiği garnizonlardır. Eğer kimliğin koşullara ve ilişkilere bağlı
olarak oluştuğunu kabul edersek, Osmanlı kurumları ve Osmanlıcılığın, bu
milliyetçiliklere dair anlatıların dışına çıkartılmaması gerekir.
Kassam’ın İslam’la ilişkisi de can sıkıcı bir meseledir. Kassam’ın
selefîlik ve cihad üzerinden bir tür İslamcı ve milliyetçi olarak gösterilmesi
gayreti, insanların “devlet”le kurdukları ilişkilere dair algılarında yaşanan
değişimleri dikkate alamamaktadır. Hamas, millet için cihad vazettiği için
Kassam’ı sahiplenmektedir ki bu, kaynaklara göre de doğrudur.[9] İyi ama bu
millet hangi millettir? Ne tür bir cihad verilecektir?
Kassam’ın Filistinliliği kesinlikle sorgulanabilir bir husustur. Nafi’nin
yazdığı kadarıyla, Kassam, Filistin’e vardığında “orası onun vatanı olur; tüm
bakışı halkına ve onun geleceğine odaklanır.”[10] Ama Nafi’nin Kassam’ın
sömürgecilik karşıtı bir eylemci olduğuna dair diğer ifadesini kabul edecek
olursak, (ki Kassam Mağrib’e seyahate çıkmak niyetindedir ve bu aktivizmi Arap
İslamcılığı eliyle hayat bulmuştur) “o millî bir yapı olarak Filistin üzerinden
herhangi bir kimliğe sahip değildir” de denilebilir.
Burada bir de Muhsin Salih’in El-Kassam ve’l Tecribe el-Kassamiye
isimli çalışmasına bakılabilir. Burada Salih, Kassam’ı bir Selefî olarak
gösterir ve Kassam’ın “İngilizler kovulduktan sonra milletimizin hukuku
Kur’an’a dayanacaktır” sözünü alıntılayarak, modern devlete yönelik Selefî
yorumu Kassam’a atfeder.[11] Ama Salih’in anladığı biçimiyle, “İslam devleti”
denilen kavram, Kassam’ın epistemolojik bir sıçrama gerçekleştirmesini gerekli
kılmaktadır: Modern bir “İslam devleti” kavramı, seküler bir ulus-devlet
sistemi tahayyül etmeye karşıdır.
Kassam’ın ideolojisini belirli bir bağlama oturtamamamızda az da olsa
teselli bulmak mümkündür: zira onun ideolojisi özelde epey esnek bir
ideolojidir. Öyle ki, 22 Kasım 1935’te Faysal Meydanı’nda Kassam’ın cenaze
töreninde toplanan kederli dostları, onun halk önünde ilân ettiği inançları
hilafına, “Allahu Ekber” diye bağırmaya başlamışlardır.[12]
Mark Sanagan
[Kaynak: Die Welt des Islams, Cilt 53, Sayı 3-4, 2013, s.
315-352.]
Dipnotlar:
[1] Polis, ayrıca Arbain öncesi tüm halk toplantılarına sınırlama getirmiştir.
Filistin Polis Kuvvetleri, Kriminal Soruşturma Dairesi, Politik Durum Üzerine
Özel Rapor, 14 Aralık 1935, CO 733:290:7, (BNA).
[2] Filastin, 12 Temmuz 1936. Sandy Suian, “Anatomy of the 1936-1939
Revolt: Images of the Body in Political Cartoons of Mandatory Palestine”
içinde, Journal of Palestine Studies 37/2 (2008), s. 33.
[3] A.g.e., s. 32.
[4] Kimliğin izlerinin sürülmesine dair sorunlara ilişkin, Kassam’ın
torununun şu ifadesine bakılabilir: “İzzeddin Kassam’ın amacı, Filistin
topraklarını yabancıların elinden kurtarmaktı. Dolayısıyla direniş için ulusal
bir sembol arayan her Filistin örgütü bu ismi seçmektedir. O, Filistinliler
arasında efsane statüsündedir. Kassam Cihad’ın babasıdır, sadece Filistinliler
değil, tüm Araplar için direnişin sembolüdür. Ben, (Yaser Arafat’ın elindeki
ortanın solunda duran hâkim Filistinli politik örgüt olarak) Fetih’i sahip
olduğu ideolojiden ötürü tercih ettim ama biz hepimiz aynı hedef için
savaşıyoruz. […] Ben, hem Suriyeli hem de Filistinliyim ama sonuçta Arap’ım.
Dedesinin adımlarını takip eden bir Arap milliyetçisi olarak ben, tek ve büyük
Arap devletinin kurulması fikrini destekliyorum. Filistin bir zamanlar
Suriye’nin parçasıydı, bu da aynı şeyi ifade etmektedir.” (“İzzeddin Kassam’ın
torunu: iki devletli çözümü destekliyorum.” başlıklı mülâkattan, YNet News (17
Kasım 2010).
[5] Ulus-devletlerin sınır hatları yirminci yüzyılın ilk yıllarında hâlâ
oluşum hâlindedir. Örneğin Awad Halebî, iki savaş arası dönemi, toplumun
devletle nasıl ilişkilendirileceğine dair farklı fikirlerin hâlihazırda
işlenmeye devam ettiği bir “eşik” olarak tarif etmektedir. Awad Halebî,
“Liminal Loyalties: Ottomanism and Palestinian Responses to the Turkish War of
Independence, 1919-1922”, Journal of Palestine Studies, 41/3 (2012).
[6] Bu, Fredrick Cooper’ın “birdirbir oynamanın ortaya koyduğu mirasların
sebep olduğu yanılgı” dediği şeydir. Frederick Cooper, Colonialism in
Question: Theory, Knowledge, History (Berkeley: University of California
Press, 2005), s. 18.
[7] Provence, “Ottoman Modernity, Colonialism and Insurgency”, s. 206.
[8] İsyan esnasında rol oynayan liderlerin kimi biyografik notları da
içeren ayrıntılı bir listesi için bkz.: “Appendix B: Officers of the Revolt”, Porath,
the Emergence of the Palestinian-Arab National Movement içinde, s. 388-403.
[9] Kassam ve Kasab’ı tartışan James Gelvin’e göre, bu isimler, “yerel
aydınlar olarak görülmelidirler. Kassam ve Kasab, ideolojik aracılar rolünü
üstlenmiş, milliyetçi hedefleri dile dökmüş, halktaki milliyetçi söylemi
geleneksel değerlerle silâhlandırıp sentezlemiş ama bunları modern bir ulusal
harekete ait kurumsal ve söylemsel çerçeve dâhilinde yapmıştır.” Bkz.: Gelvin,
“Modernity and its Discontents: On the Durability of Nationalism in the Arab
Middle East”, Nations and Nationalisms 5/1 (1999), s. 80.
[10] Nafi, “Shaykh ʿIzz al-Dīn al-Qassām”, s. 190.
[11] Salih, “Al-Qassām wa-l-Tajriba al-Qassāmiyya”.
[12] İbrahim, Al-Difâ ʿan Hayfa wa-Qadiyyat Filastin, s.
155.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder