Filistin’deki Ölümleri Toronto’da
Kutlamak
Toronto’da yüzlerce insanın katıldığı antisemitizme
karşı gösteri, neden ırkçılık karşıtı bir yürüyüşten çok, beyaz üstüncülüğü
için yapılan bir yürüyüşe benzer?
Kanada’daki Jewish News’in haberine göre, 20
Ağustos’ta binlerce insan Bathurst Caddesi’nde yürüyerek, “Susmayacağız.
Küresel Antisemitizme Karşı Yürüyün” diye bağırdı. Gösteri, Büyük Toronto
Birleşik Yahudi Çağrı Federasyonu, İsrail ve Yahudi İşleri Merkezi, B’nai Brith
Kanada, Kanada İsrail Deneyimi, Yaşayan Kanada Yürüyüşü ve Kanada Yahudi Ulusal
Fonu (JNF) tarafından organize edildi. Eğer örgütçülerin sloganını ciddiye
alacak olursak, bu gösteri, Kanada’nın yakın tarihinde yapılan, ırkçılık
karşıtı en büyük eylemlerden biri. Ama maalesef gösteride “esmer” insanların
boyun eğmesini isteyen bir grup “beyaz” insandan başka bir yoktu.
Fotoğrafların ve makalelerin anlattığı kadarıyla, ırkî
açıdan homojen olan kalabalığın içerisinde birçok insan İsrail bayrağı taşıdı
ve İsrail’in Gazze’ye yönelik son askerî saldırısını kutladılar. Times of
Israel’in haberine göre: “Yürüyüşün amacı, Bill Glied’in kapanış
konuşmasında özetleniyordu aslında: “İsrail Savunma Güçleri için Tanrı’ya
şükürler olsun. İsrail için Tanrı’ya şükürler olsun. Birlikte durmamız
gerektiğini sakın unutmayın. Bir daha asla!”
Aksi yönde iddialar bulunsa da, ortada antisemitizmin
diğer zulmün bir gölgesi olduğunu gösteren çokça delil var (“Eğer daha çok
bağırırsam, herkes bana inanır” taktiğinin bir örneği de Torontolu işadamı ve
İsrail Yahudi İşleri Merkezi yönetim kurulu üyesi Michael Diamond’ın geçen ay Jewish
News’e yazdığı yazıda ettiği laftı: “Biz Yahudiler, bugün kampüste,
İsrail’de, medyada, hatta liselerimizde ve sokakta kuşatma altındayız.”)
Peki bu durumu yetmiş yıl önce Ottawa’da “sıfır bile
çoktur” denildiği, Nazi toplama kamplarından kurtulan Yahudi mültecilerin
reddedildiği günlerdeki durumla nasıl kıyaslayacağız? Bu düşmanlık yüklü
antisemitik iklim ellilere kadar devam etti, o dönem, Yahudilerin toprak
anlaşmaları ve çeşitli kurumlar üzerinden kimi mahallelerden kovulduğu
günlerdi. Örneğin Montreal’daki McGill Üniversitesi, Yahudi öğrencilere kota
uyguluyordu.
Şükür ki Hristiyanlığın zayıflaması, bununla birlikte
ırkçılık karşıtı politikanın yükselişi, Kanada’daki bir toplumsal güç olarak
antisemitizmin altını oydu. Bugün Yahudiler, büyük ölçüde “beyaz” insanlar
olarak görülüyorlar. Kanada’daki Yahudi cemaati, bu ülkedeki etkili kurumlarda
temsil ediliyorlar ve bugün onlara karşı uygulanan yapısal ırkçılık çok düşük
düzeylerde (bu, tabii, mücadele edilmesi gereken, önemli kültürel klişeler
olmadığı anlamına gelmiyor.). Esasında seçkin iş adamları arasında, politika ve
meslek kuruluşlarında Yahudilerin temsiliyeti, Kanada nüfusunun %1,3’ünü teşkil
eden cemaati epey aşan düzeylerde.
Kanadalı Yahudiler, genel nüfus içerisinde üniversite
mezunu bakımından önemli bir orana sahip, ayrıca ciddi bir kısmı 75.000 dolar
üstü gelire sahip. Yahudi Diasporası Ansiklopedisi: Kökenler,
Deneyimler ve Kültür isimli çalışmasında Mark Avrum Ehrlich, en zengin
Kanadalıların beşte birinin Yahudi olduğunu söylüyor, ayrıca Toronto’da çıkan Shalom
Life isimli gazetenin haberine göre, Forbes 2011 listesine giren 24
Kanadalı zenginin altısı Yahudi.
Bu ülkedeki yapısal antisemitizmin hüzünlü hikâyesi
uygun bir bağlam içerisine yerleştirilmeli. O dönemde, birçok Avrupalı olmayan
halkta görüldüğü üzere, Yahudi göçmenlerin Kanada’ya girmeleri engellendi. Aynı
şekilde, Yahudilerin mülk sahibi olmasına engel çıkartan toprak anlaşmaları
genelde aynı amaçla diğer gruplara da uygulandı ve üniversiteye girişte
uygulanan kota yükseköğrenim imkânı bulamayan Güney Asyalılar ve siyahlar için
de geçerliydi. Yahudilere karşı kurumsal ayrımcılığın uygulandığı söz konusu
dönemde Yerli statüsündeki insanların oy kullanma hakkı yoktu ve Yerli Kanunu
Kanada’daki muhtelif Aborjin halkları içeren Birinci Uluslar’ın (potlaç
(festival), toplantı, arınma töreni ve güneş dansları gibi) dinî/kültürel
törenlerini yapma hakları bile bulunmuyordu.
Dolayısıyla antisemitizmin Kanada’nın herhangi bir
yerinde, Birinci Uluslar ya da beyaz olmayan diğer halklara uygulanan ırkçılığa
yakın bir ırkçılığa maruz kaldıklarını iddia etmek, en iyi ihtimalle,
ikiyüzlülük olacaktır.
Kendi “kabile”sini şevkle savunmak belki affedilebilir
ama bugün İsrail toplumunu kendisine bağlamış ırkçı bir militarizmin
desteklenmesi anlaşılır bir şey değil. Son iki ay içerisinde İsrail ordusu
Gazze’de 1.700 sivil katletti, bu sebeple devletin Yahudi niteliğine yönelik
bir tehdit olarak görülen, ırkçı infiallerde önemli bir artış yaşandı (bu
süreç, önemli ölçüde İsrail’deki Filistinli yurttaşlarda ama ayrıca
antisiyonist Yahudiler ve Afrikalı mülteciler arasında işledi.). Toronto’daki
gösteriyi örgütleyen gruplardan biri, uzun süredir Ortadoğu’da Yahudi/beyaz
üstünlüğünün hâkim gelmesi fikrini destekleyen bir örgüt. Yahudi Ulusal Fonu
isimli bu örgüt, Kanada’da faaliyet yürüten ve belki de ırkçılığını açıktan
ilân eden tek kayıtlı yardım kuruluşu.
Elli yıl önce Kanada’da belirli etnik ya da dinî
gruplara mülk satışını sınırlandırmak kanun dışı ilân edilirken, Yahudi Ulusal
Fonu (JNF) aynı şeyi bugün İsrail’de yapıyor. JNF’in yönetmelikleri ve kira
sözleşmeleri, Yahudi olmayanlara mülk kiralanmayacağını söyleyen sınırlandırıcı
kimi maddeler içeriyorlar. 1998 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Konseyi raporunun tespitine göre JNF, ülkenin yüzde yirmisini teşkil eden,
İsrail’deki Filistinli yurttaşlara sistematik biçimde ayrımcılık uyguluyor. BM raporuna
göre, JNF’in elindeki araziler “sadece Yahudilere kiralanıyor” ki bu da,
“kurumsal bir ayrımcılık biçiminin oluşmasına yol açıyor.”
Kısa süre önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2012
tarihli İnsan Hakları Uygulamaları Ülke Raporları, İsrail’deki “kurumsal ve
toplumsal ayrımcılığı” detaylandırıyor. Rapora göre, “toprağın yaklaşık yüzde
93’ü kamu arazisi, bunun yaklaşık yüzde 12,5’i, bir STK olan Yahudi Ulusal
Fonu’na ait. JNF, toprağın Yahudi olmayanlara satılmasına ya da kiralanmasına
asla izin vermiyor.”
Kanada’da olduğu gibi, İsrail’de de imtiyazların
Yahudi’nin/beyazların elinde olması, antisemitizmden daha büyük bir toplumsal
sorun. Artık bu imtiyazı bir miktar kontrol etme vakti gelmiştir.
Yves Engler
29 Ağustos 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder