En son haberlere göre, bugün Siyonist ordusunun bir
göçmen kampı ve bir hastaneye hassas güdümlü mühimmatla gerçekleştirdiği iki
ayrı saldırıda, 7 ilâ 10 civarında Filistinli çocuk katledildi.
Elbette İsrail, bu ölümlerin batı kamuoyunun ruh hâli
üzerinde yol açacağı duygusal etkinin oluşmasını bile çok görerek, Hamas’ın
daha fazla çocuğun “televizyona mahsus ölü” çocuk ayarlayacağını iddia
edecektir.
Bu “tüm dünyaya karşı olan” ve zihinleri kuşatan
İsrail, Filistin halkına karşı uygulanan soykırımı destekleyenlerin oranını
inceleyen muhtelif anketlerdeki %85-87 seviyesini yükseltmekten başka bir şey
yapmayacak. Bu rakamlar, Hamas’ın 3 İsrail yerleşimcinin öldürülmesinden
sorumlu olmadığına dair bilginin kamusallaşmasına karşın, artmaya devam edecek.
Bu arada batı medyası, bu iğrenç suçu “sivil zayiat”
olarak gösterip örtbas etmeye çalışacak ve ümitsizce, İsraillilerin de
öldürüldüklerini bize hatırlatarak, verdikleri haberlerde “denge”ye ulaşmaya
gayret edecek; Sanki 43’ten fazla İsrail Savunma Güçleri mensubu askerin
Gazze’yi işgal ederken yaşanan çatışmalarda katledilmesi ile Hamas’ın ilkel,
dolayısıyla özensiz füzeleriyle 2 sivilin öldürülmesi, bir biçimde İsrail
füzelerinden kaçarken veya saklanırken ya da oyun oynarken kasten hedef alınmış
yüzlerce çocuk dâhil, 1000’den fazla Filistinli SİVİL ölümüne niceliksel ve
ahlâkî açıdan denkmiş gibi.
Diğerlerinde olduğu gibi bu vakalarda da “denge”
denilen kavram, yöntemsel açıdan anlamsız, ahlâken iflas etmiş bir kavramdır,
zira bu kavramın kardeşi olan ve barbar bir zalimliğin yol açtığı durumlarda
taraf tutmayı anlatan “tarafsızlığın”, yapılması gereken en doğru şey olduğunu
iddia eder.
Şurası açık ki bizim birlikte varolabileceğimiz bir
İsrail “kamuoyu” yoktur, bizim İsrail devletiyle birlikte yaşamamız mümkün
değildir, stratejik ve varoluşsal zeminlerde kabul edebileceğimiz ya da ahlâkî
zeminde tanıyabileceğimiz bir İsrail mevcut değildir.
Daha önce de yazdığım üzre, tüm baskıcı devletler için
olduğu gibi, öldürmek, İsrail için sadece bir taktik ya da strateji değil,
İsrail’in fizikî güvenliği ve onun yenilmez askerî güç olarak sahip olduğu
kimliğin güvence altına alınmasına dönük bir gerekliliktir. Tam da bu nedenle
Filistin, asla salt bir insan hakları ya da insanî yardım davası olamaz; onun
kurtuluşu Arap dünyası için stratejik ve varoluşsal bir gerekliliktir.
“İsrail’e Ölüm” sadece bir slogan değil, yegâne
çözümdür de.
Emel Saed Gureyb
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder