Filistin'i Destekle, Direniş Eksenine
İştirak Et
Ortadoğu’da Emperyalizm
Ortadoğu’da olan biteni anlamak için bizim, bugün
dünyanın, tüm halklarını sömürmek ve kaynakları yağmalamak suretiyle
zenginleşmiş bir avuç aşırı zengin ülkenin hâkimiyeti altında olduğunu
kavramamız gerekir.
Britanya, kapitalizmi ilk geliştiren ülke olarak, aynı
zamanda modern imparatorluğa sahip olmuş ilk ülkedir de.
On dokuzuncu yüzyılda Arabistan, çorak bir çöl olarak
ihmal edilen bir yerken, yirminci yüzyılın başında büyük petrol yatakları
keşfedilmiş, petrol, (savaş gemileri dâhil) birçok modern makinenin ve
endüstrinin tercih ettiği önemli bir yakıt hâline gelmiştir.
Bol ve ucuz “siyah altın” arzlarının güvence altına
alınması gayreti, birden tüm emperyalistler için önemli bir stratejik
zorunluluk hâlini alır ve bu da, bölgenin kontrolü konusunda bu emperyalistler
arasında kıran kırana bir rekabetin yaşanmasına neden olur.
Siyonizm ve Filistin
Bu ortamı fırsata çevirmek isteyen ilk Siyonistler,
Britanya’nın yöneticilerinden, bölgenin Britanya’nın hâkimiyeti altında
olmasına katkı sunma karşılığı, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına
izin verilmesini isterler.
Arap milliyetçiliğinin yükselişe geçtiği momentte
emperyalistler bu teklifi kabul ederler ve Arapçılığa düşman olacak, İrlanda
Adası’nın kuzeyindeki Ulster bölgesi türünden, Britanya’ya sadık kalacak bir
Yahudi devletinin oluşturulmasına çalışırlar.
Sonrasında her ne kadar Britanyalı efendiler Amerikalı
efendilerce kenara itilmiş olsalar da, İsrail “sadık bir Yahudi Ulster” olarak
varlığını bugüne dek sürdürmüştür.
Filistinlilerin evlerini imha eden, okullara bomba
atan, Filistin halkının hasadını toplayıp onların suyunu zehirleyen Siyonist
yardakçılar, ABD ve Britanya hükümetlerinden ve şirketlerinden emperyalizmin
işlerini yapmak için her daim rüşvet almışlardır.
Tüm Ortadoğu halklarının hâkimiyet altına alınması ve
petrolün yağmalanması için BP ve Texaco gibi şirketlere yaptığı yardım
karşılığında Siyonistlere askerî destek, donanım, mali yardım, diplomatik
dokunulmazlık temin edilmiş, onlar için emperyalistlerin kontrolündeki medyada
yanlış bilgi aktarımı ve yalanlara dayalı kampanyalar yürütülmüştür.
İsrail, bir etnik temizlik üzerine kuruludur ve
Filistin topraklarını hukuk dışı biçimde işgal etmiş, Filistinli aileleri
yurtlarından etmiş ya da katletmiştir.
Dünyanın en militarize devletinde savaş suçları vaka-i
adiyedendir. Esasında İsrail’i büyük bir ordusu olan bir devlet olarak
görmektense, onu gerçekte büyük bir ordu üssü olarak değerlendirmek yerinde
olacaktır. Okullarda çocuklar, Nazilerdeki fırtına birlikleri mensupları gibi
yetiştirilmekte, kafaları tüm Arap halklarından yönelik nefret ve kendi ırkının
üstün olduğuna dair fikirlerle doldurulmaktadır.
Ama bu noktada emperyalistler ciddi bir yanlış hesap
yapmışlardır. Onlara göre, İsrail’in gücü karşısında Filistinliler alt sınıf
konumunu kabul edecek ya da ülkeyi terk edeceklerdir ama sömürgecilerin bir
halkı yurdundan çıkarttığı, onlardan kurtulduğu o günler artık geride
kalmıştır.
Sosyalist devrim ve millî kurtuluşların gerçekleştiği
bir yüzyılda, yereldeki halkların ırkçı bir tarzda “gayri medenî barbarlar” ya
da “mevzu dışı” denilerek ihmal edilişleri artık mümkün değildir.
Kibarca ortadan kaybolmak yerine Filistinliler ayağa
kalkmış, zalimlerin ne denli barbar olduklarına bakmaksızın, teslim olmaya
karşı çıkmışlardır. Emperyalizmin katlettiği kurbanların o uzun listesine pasif
biçimde dâhil olmak yerine, direnişin işaret fişeği ve tüm dünyanın mazlum
halklarına ilham olmuşlardır.
İsrail’in II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin kitlesel imha
politikası sonrası edindikleri sempatiyi istismar etme imkânları zaman
içerisinde tükenmiştir. Filistinliler lehine verilen her taviz ve her yapılan
anlaşma yeni bir saldırıyla karşılanmış, bu da Siyonistlerin değil, asıl
Filistinlilerin barış yanlısı olduklarını göstermiştir.
Bugün elindeki savaş makinesi alabildiğine küstah olan
İsrail, dünyadaki Yahudi karşıtı hissiyatın da bir numaralı yaratıcısıdır.
Dayanışma ve Direniş
Bütün bu anlatılanların Britanya’daki işçilerle ne
ilgisi var?
Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekli: bunlara sebep
olan yönetici sınıfla, gücünün önemli bir bölümünü dünyanın yağmalanmasından
alan (bizi kapitalizmin ekonomik krizinin bedelini ödemeye zorlayarak) yaşam
standartlarımıza karşı savaş açan yönetici sınıf aynı. Petrol hayatî bir kaynak
olduğundan, Britanya devleti hâlâ İsrail’in en önemli destekçilerinden biri.
Eğer İsrail yenilirse, Britanya ve ABD emperyalizminin
bölge petrolünü ele geçirme kabiliyeti önemli ölçüde azalacak ve böylelikle
zenginliğin azalmasıyla, yönetici sınıfın bizi olduğumuz yere sabitleme
olasılığı ortadan kalkacaktır.
Bu sebeple, emperyalizme ve siyonizme karşı
Filistinlileri desteklemek bizim çıkarımızadır. Ama eğer onların mücadelesiyle
etkin bir dayanışma içine girmek istiyorsak, geçmiş tecrübeden bir şeyler
öğrenmemiz de gereklidir.
Tüketici boykotu İsrail’i sıkıntıya soksa da, bu
türden bir boykotun İsrail gibi güçlü bir orduya, maliyeye ve diplomatik
destekçilere sahip bir ülkeyi çökertmesi mümkün değildir.
Britanyalı işçiler eğer ülkenin ekonomisi üzerinde
ellerindeki kolektif gücü kullanabilseler, fiiliyatta daha fazla şey
yapabilirler. Yönetici sınıf talimatlar yağdırabilir ama onların uygulanmasına
onay verecek olan bizleriz. Eğer hep birlikte itiraz edersek, onların
yapabilecekleri pek bir şey kalmaz.
Silâh fabrikalarına evlatlarını gönderen, trenleri
kullanan, kargo gemilerinde çalışan, savaşlara ölmeye giden, kapitalistler ve
Whitehall’deki vurguncular değildir. Ama bunlar İsrail yanlısı propagandayı
basıp yaymaya hâlâ devam etmektedirler.
Bu tarz bir dayanışmanın en çarpıcı örneği, Jolly
George vak’asıdır. Bu ismi taşıyan gemi, 1918’de Rusya’ya, yeni sosyalist
cumhuriyetin 14 kapitalist gücün saldırısıyla karşı karşıya olduğu bir sırada,
silâh ve asker götürmektedir. Doğu Londra’daki liman işçileri gemiye yükleme
yapmayı reddetmiş, savaş teşebbüsünü boşa düşürmüş, bu tavrın diğer yerlerdeki
işçilerce benimsenmesini sağlamıştır.
1920’de “Rusya’dan Elinizi Çekin” kampanyasının
itkisiyle, Sendikalar Birliği Kongresi (TUC) Britanya savaş çığırtkanlığı
yapmaya devam ettiği takdirde genel grev tehdidinde bulunur. Lloyd George
hükümeti geri adım atmak ve müdahale yapmaktan vazgeçmek zorunda kalır.
Yönetici sınıf bu çatışmadan daha güçsüz, işçi sınıfı
ise daha güçlü çıkmıştır.
Biz, bugün ön cephesinde Filistinlilerin 65 yıldır
kahramanca savaştıkları, Britanya emperyalizmine karşı süren savaşın bir
parçasıyız.
Bugün onlar, Suriye ve İran’ın anti-emperyalist
hükümetleri ile Lübnan’daki direniş hareketi Hizbullah ile birleşmiş
durumdalar. Tüm bu güçler, İsrail’le her türlü uzlaşmayı reddediyorlar.
Emperyalistlerin nasıl yaşanacağını dayatma hakkına ve emperyalist şirketlerin
kendi kaynaklarını istediği vakit yağmalamalarına karşı çıkıyorlar.
Ortak mücadeleyi kabul eden Suriye ve İran
birbirlerini sürekli destekliyor, hem Filistin mücadelesine hem de Lübnan’daki
direniş hareketine para, silâh, iltica hakkı ve diplomatik destek veriyor. Bu
güçlerden herhangi birisinin yaşayacağı bir yenilgi, emperyalizme ve onun
Siyonist yardakçılarına büyük bir itici güç kazandıracak, Ortadoğu’daki
özgürlük davası, özellikle Filistin halkının sürdürdüğü dava ciddi bir yara
alacaktır.
Britanya işçilerinin bu direniş eksenine iştirak
etmeleri ve emperyalizme karşı birleşik ve bölünmez bir mücadeleyi vermek
suretiyle, bu eksenin tüm bileşenlerine tam destek vermeleri gerekmektedir.
Büyük Britanya Komünist Partisi
(Marksist-Leninist)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder