1879’da Kraliçe Victoria’nın en büyük kızı Victoria
Adelaide Mary Louisa, Britanya kraliçesinin en büyük kızı ve (ileride Almanya
imparatoru olup III. Frederick olarak anılacak olan) Prusya Prensi’nin eşidir.
Hakkında çok şey işittiği için Marx’la ilgilenmeye başlayan prenses, onun
kontrol edilmesi görevini Sör Duff’a verir. Londra’da yaşayan ünlü göçmen Karl
Marx hakkında bir şeyler öğrenmek isteyen prenses kimi raporlara göre Das
Kapital’i bile okumuştur. Polise soruşturma için Marx’ı gözaltına alma emri
vermek yerine kraliçe onu kontrol etmesi için Sör Mountstuart Elphinstone Grant
Duff isimli bir siyasetçiyi görevlendirir. Siyasetçi Marx’ı Londra’daki
Devonshire Kulübü’ne içki içmeye davet eder, Marx davete icabet eder ve 31 Ocak
1879 tarihinde üç saat süren bir sohbet gerçekleştirirler.
Marx’ın ağzı sıkılığın yürekliliğin bir parçası
olduğunu düşündüğünü bilsek de, onun sonrasında, yapılan bu tartışmadaki
görüşlerini ne ölçüde değiştirdiğini pek bilemiyoruz. Yapılan sohbetin önemli
bir bölümü, Avrupa siyaseti, özelde de Almanya ve Rusya’daki gelişmelerle
ilgilidir. Bu da sadece Marx’ın değil, Britanya dış politikasının da söz konusu
konularla alakadar olduğunu göstermektedir. Duff Prenses’e ertesi gün şunu
söyler: “Marx pek de sakıncalı biri değil, ileride onunla tekrar buluşmak beni
mutlu edecektir.”
* * *
Karl Marx ile Buluşma Konusunda Britanya Kraliyet Ailesi
Mensubu Prenses Victoria’ya Özel Mektup
Sör Mountstuart Elphinstone Grant Duff
1 Şubat 1879
Madam,
Prenses Hazretleri, sizi görme şerefine en son nail
olduğumda siz Karl Marx’ı merak ettiğinizi ve benim onu tanıyıp tanımadığımı
sormuştunuz. Bu doğrultuda ben de onunla tanışma konusunda ilk adımı atmaya
karar verdim ama buluşma konusunda düne kadar bir fırsat yakalayamadım, dün
Marx ile öğle yemeğinde buluşup üç saat zaman geçirdik.
Marx, boyu kısa, ufak tefek biri, siyah bıyığı beyaz
saçları ve sakalıyla karşıtlık arz ediyor. Yüzü az biraz yuvarlak, alnı biçimli
ve dolgun. Gözleri haşin, ama gene de polisin edindiği kanaatin aksine,
beşikteki çocukları yiyen birine asla benzemiyor.
Konuşmasından epey bilgili olduğu anlaşılıyor, eğitim
görmüş bir kişi. Kıyaslamalı dilbilgisine oldukça ilgili. Bu özelliği onu eski
Slav dillerine ve diğer alanlara yöneltmiş. Konuşurken mevzuu tuhaf biçimde
değiştiriyor ve mizah anlayışı az biraz kuru. Bu tarzını, sık sık atıfta
bulunduğu Hesekiel’in Prens Bismarck’ın hayatı ile ilgili çalışması, Dr.
Busch’un kitabı ve Eski Ahit üzerine konuşurken de sürdürüyor. [G.
Hesekiel, Das Buch vom Grafen Bismarck, Bielefeld ve Leipzig, 1869]
Pozitif ama öte yandan da epey alaycı bir isim.
Herhangi bir coşkunluk emaresi göstermiyor. Geçmiş ya da bugünden bahsederken
oldukça doğru fikirler ortaya koyuyor ama gelecekten dem vurduğunda görüşleri
muğlâk ve pek de tatmin edici değil.
Anlamsız bir biçimde, Rusya’da pek yakında büyük bir
çarpışmanın yaşanacağını öngörüyor ve eski kötü yapının artık taşıyamayacağı,
onun tümden devrilmesine neden olacak, yukarıdan gerçekleşecek reformlar
sürecinin devreye gireceğini düşünüyor. Yıkılan yapının yerini neyin alacağına
dair bir fikri yok ama o, Rusya’nın uzun süre Avrupa’da herhangi bir tesirinin
olamayacağını iddia ediyor.
Reform hareketinin sonrasında Almanya’ya yayılacağını
ve mevcut askerî sisteme karşı bir ayaklanmaya dönüşeceğini iddia ediyor.
Benim, “iyi ama ordunun kendi komutanlarına nasıl
başkaldıracağını düşünebilirsiniz?” soruma şu cevabı verdi: “Almanya’da bugün
ordunun ve milletin neredeyse özdeş olduğunu unutuyorsunuz. Hakkında bir şeyler
işittiğiniz bu sosyalistler herkes kadar eğitimli birer askerdirler. Sadece
daimî orduyu göz önünde bulundurmayın. Landwehr’i düşünün, üstelik daimî
ordunun kendisinde bile belirgin bir hoşnutsuzluk hâkim. Disiplindeki şiddet
orduda birçok askeri intihara sürüklüyor. Bir askerin kendisini vurması ile bir
subayı vurması arasındaki mesafe bir adımlık mesafedir. Bu tür örneklere kısa
bir zamanda tanık olunmaya başlanacaktır.”
Bunun üzerine ben de şunu sordum: “Bugün Avrupalı
yöneticiler silâhlanmanın azaltılması konusunda belirli bir anlaşmaya vardılar
ki bu da halkın üzerindeki yükü büyük ölçüde hafifletecek. Bu noktada, ileride
gerçekleşecek devrimi sizce ne tetikleyecek?”
Marx, “Avrupalı yöneticiler silâhlanmayı azaltamazlar”
diye cevap verdi. Onlardaki korku ve kıskançlığın bunu yapmalarına izin
vermeyeceğini söyledi. Ona göre, halkın üzerindeki yük daha da büyüyecek, yıkım
sanatındaki gelişmeler için gerçekleştirilen bilimsel ilerlemeler durumu daha
da kötüleştirecek, yıkım sanatı ilerletilecek ve her yıl maliyeti yüksek savaş
makinelerine vakfedilecek. Bu fasit daireden kurtulmak mümkün değil. “Ülkenizde
gerçek manada büyük bir sefalet yaşanmadıkça ciddi bir halk ayaklanmasının
yaşanması imkânsız. Son beş yıl içinde Almanya’nın içinden geçtiği krizin ne
denli korkunç olduğu konusunda bir fikriniz yok.”
Ona, “sizin devriminiz gerçekleşti zaten, cumhuriyetçi
hükümet formu oluşturuldu. Sizdeki ve dostlarınızdaki o özel fikirlerin
gerçekleşmesi için epey yol almak gerekecek.” deyince, Marx, “tüm büyük
hareketler yavaş gerçekleşir. Sizin tarihinizdeki 1688 Devrimi, ileride her
şeyin daha iyi olması için yürünen yolda atılan adımlardan sadece biriydi.”
diye cevap verdi.
Yukarıdaki aktarımlarım, siz Prenses Hazretlerine,
Karl Marx’ın Avrupa’nın yakın geleceğine dair fikirleri hakkında makul bir
görüş kazandıracaktır.
Bu fikirler, hayalci ve o ölçüde de tehlikeli.
Silâhlanmaya yönelik çılgınca harcamalara dair görüşleri hariç, zira silâhlanma
açık, şüphe götürmeyecek biçimde tehlike arz ediyor.
Eğer önümüzdeki on yıl içerisinde Avrupalı
yöneticiler, herhangi bir devrimle uyarılmadan, bu şeytanî güçle ilgili bir
adım atmazlarsa, ben en azından bu kıtada insanlığın geleceği konusunda ümidimi
keseceğimi söyleyebilirim.
Konuşma esnasında Karl Marx siz Prenses Hazretleri ve
Prens’imiz hakkında belirli bir edep ve saygı çerçevesinde konuştu. Saygıyla
bahsettiği mümtaz şahsiyetlere dair söz ederken bile dilinde acımasızlık veya
öfke yoktu. Sözleri epey sert, eleştirileri demiri eritecek cinsten ama
Marat’daki üsluptan eser yok kendisinde.
Enternasyonal ile bağlantılı korkutucu gelişmelere
dair herhangi bir saygıdeğer kişi gibi konuştu.
Bir de, sürgünde yaşayıp devrimci birer isme sahip
olan, ama isimleri ifşa edilen kişilerin çektiği sıkıntılardan bahsetti. Süreç
içerisinde sefil olan Karl Nobiling’in İngiltere’ye geldiğinde kendisini
ziyaret etmek istediğini, eğer böyle bir durum olsaydı, kendisini kabul
edeceğini, zira Dresden İstatistik Bürosu çalışanı olarak kendisine bir kart
gönderdiğini, istatistik hakkında onunla konuşmanın ilgisini çekeceğini söyledi
ve “eğer beni ziyarete gelmiş olsaydı, benim için hoş olurdu!” dedi.
Tüm bu tespitlerimle birlikte, Marx’ın bende bıraktığı
izlenim, başkalarının onunla ilgili görüşlerinin tam zıttı. Marx pek de
sakıncalı biri değil, ileride onunla tekrar buluşmak beni mutlu edecektir.
İster bunu arzulasın ister arzulamasın, dünyayı ileride altüst edecek olan o
olmayacaktır.
Sör Mountstuart Elphinstone Grant Duff
1 Şubat 1879
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder