Egemen Bağış’ın ifşa olan son tapesine kimse
sevinmesin. Gezi sürecinde “AKP zulmü Allah’sızdır” dediğimize kızanlar, bugün
utansın.
Hz. Nuh ve tufanla ilgili âyetler ya da önceki
Kitaplarda dile getirilen hikâyeler, bir kavganın sürdüğünün delili. Bir kavmin
veya bir insanın üstünlüğü yerle yeksan ediliyor, kavim ve insan Allah’a
bağlanıyor. Nuh ve tufan hikâyesi Yahudileşme temayülü üzerinden de okunabilir.
Bu temayül içre düşünenler, elbette kendilerini üstün kavim olarak takdim
ediyorlardır. Mesele, Yahudi ve Hristiyan düşmanlığı değil; zira İslam, mülkün
mecazı olarak Hristiyan ve paranın mecazı olarak Yahudi’ye karşı bir devrim.
“Andolsun
ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk
edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek
büyük bir günün azabından korkuyorum.’[…]” (A’râf:59)
İlahi görülen kavimse veya bireyse, onun için güvenli,
huzurlu gemiler inşa ediliyor. Dışarıda kıyam eden kavimler ve insanlar var
iken, bu gemiye hainler dolduruluyor. Egemen Bağış, bu ülkeyi AB’ye satan
tezgâhın başında oturan kişi; doğalında, dinsiz-imansız biri olduğu için o
koltuğa oturuyor. Vatan toprağını satanın dini olmaması gerekiyor.
Tufandan korkan kavimler ve kişiler gemi inşa
ediyorlar. Kur’an, Nuh meselini meseleyi Allah’a, Kur’an’a ve Peygamber’e
bağlamak için dile getiriyor, gemi sahiplerini yüceltmek, armatörleri övmek
derdiyle değil:
“Buna
rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber
olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne halifeler yaptık. Âyetlerimizi inkâr
edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu.”
(Yûnus:73)
Yeryüzünün halifesi, Kur’an’a göre, mustazaflar,
Nuh’un arkasındaki ayak takımı. Bu âyetleri kendi mevcudiyetine bağlamak ve
birilerinin verdiği gücün ilahi olduğunu iddia etmek de mümkün. Yahudileşme
temayülü burada. Sermayeyi Allah yapmak, bu küfür düzeninde olağan. İnşa edilen
gemideki içişleri bakanının Gezi Parkı’ndaki inşaat şirketinin çıkarlarını
savunması; AB bakanının gazete patronlarını pohpohlaması doğal.
Egemenler, kendi mal ve can güvenliğini cana ve mala
dair, içre korkularını genele yayarak sağlıyorlar. Asgari ücretle çalışan işçi,
milyon dolarlar kazanan patronun hayatını bu nedenle korumak gerektiğini
düşünüyor. O, milyon dolarların korunmasının kendi üç kuruşluk ücretinin
korunması olduğunu zannediyor. Sonra o egemenlerin inşa ettiği gemilere
biniyor.
“Buna
karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki: ‘Biz seni
bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim
ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden
fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz.’[…]”
(Hud:27)
Nuh’un peşine düşen ayak takımı, bir devrim yürüyüşüne
denk düşüyor. Allah’sız-Kitap’sız Nuhların tufandan kaçmak için bindikleri
gemilere o Nuhlara benzeyen insanlar eşlik ediyor. Onlar güç, servet ve
iktidarı korumak için biniyorlar gemiye. Ayak takımından tiksiniliyor, Kürd ve
Müslüman ve yoksul denilerek, limanda bırakılıyor. Demek ki mesele, kelamı,
sözü, şekli çalıp onu taklit etmek değil, Allah’ın emrini yerine getirmek.
Öyleyse Tayyip’in bir kez daha şiire sığınması boşuna. Şiir, arkasında kavga
yoksa, şirkin ahlanmasından başka bir şey değil.
Fethullahçılar bugün, “korkmayın, bu CHP ve MHP’yi biz
merkeze çektik, eskisi gibi değiller” diyorlar. Merkeze çekilme, efendilerin
gemisine binmek anlamına geliyor. Can ve mal korkusu ile, yaşanan tufandan
kaçanların bindikleri gemide Fethullahçılar geçiyor dümene. Yeni dönemde can ve
mal korkusu yeni neferlerini emir altına alıyor. Şimdiden duyulmaya başlanıyor,
CHP’lilerdeki şu mırıltı: “Artık yeter, sokağa çıkmayın, eylem yapmayın!”
Doksanların tufanında İslamî kesim huzura indirgenmiş
bir İslam’a bağlanıyor. Huzurlu ve güvenli bir gemiye bindiriliyorlar. Cana ve
mala bağlanmış Müslüman, Allah’sız kaptanların götürdükleri yere
sürükleniyorlar. Mesele, Allah’ın emri dâhilinde olmak, tufana katılmak.
Huzura indirgenmiş, kapatılmış İslam stabil, kontrol
edilebilir cemaatler örgütlüyor. Cemaatler, kendi bireyliğine kapanmayı namaz
ve dua yerine sayan kişilikler üretiyor. Nuh’un gemisinin modern ve postmodern
biçimleri, sol gibi İslamî kesimde de karşılık buluyor. Kaos, çatışma ve ucu
açıklık sürekli öteleniyor. Zor koşulların içinden geçen Yahudi kavmi için
yirmi dört saat bu nedenle sürekli kontrol altına alınıyor. O başkasını kaosçu
yapıyor, kendisini sürekli kontrollü ve disiplinli tutuyor. Küçük gemiler
dolaşıyor zaman denilen ummanda. “Huzur İslam’da” diyenler, huzuru ve rahatı
kılıcıyla kesip atmış Peygamber’i dinden ve tarihten tasfiye etmek zorunda.
Tufanı bir kenara bırakalım, yağmur yağdığında bile,
derhal gemiler inşa ediyorlar. Sol bu işi doksanlardan beri yapıyor. Çeşitli
biçimleri mevcut. Sürekli bireyde vücut bulan kavimlere, kavimleşen bireylere
sesleniliyor. Tufanın ucu açık, kontrolsüz, belirsiz niteliği gemi sayesinde
dışlanıyor.
Gezi kıyamı bir tufan. Örgütler hemen başlıyorlar gemi
inşaatına. Kendilerine benzerleri alıyorlar gemilere. Tufana örgütlenmiyorlar,
tufanın emrini yerine getirmiyorlar. Yeryüzünde bir tek kâfir bırakmayacak olan
sürecin şiddetini düşürüyorlar. (“Nuh dedi ki: ‘Yeryüzünde kâfirlerden bir tek
kişi bırakma.’[…]” (Nuh:26)
Gezi sonrası kitlesel tufanda örgütler gemilerini
koruma derdine düşüyorlar. O gemiye sadece kendilerine benzeyenler girebiliyor.
Müslüman’dan kaçılıp “işçi”ye ve “ezilen”e sığınılmasının nedeni de burada.
Sığındıkları limanda gerçek işçi ve gerçek ezilen yok. Çünkü gerçek işçi ve
gerçek ezilen, müslüman. Müslümanlığından arındırılmış, saf bir işçi ve ezilen,
hükümsüz, batıl, manasız. Saf işçi ve saf ezilen, küçük burjuvaların özne-birey
kurgusu sadece, bir ütopya.
Gezi tufanı karşısında kendi gemilerine sığınan sol
örgütler, lafla, teoriyle bu minvalde ilişki kuruyorlar. Ortada ciddi bir
mücadele var, sözü yükseliyor, dil buluyor, “o sözü edersek, mülk edinirsek, o
mücadelenin öncüsü, sahibi oluruz” deniliyor. Öncü olmak denilen şey, mülk
sahibi olmak zannediliyor. Söz ağza ve ağzın sahibine indirgeniyor. Çığlık,
vaat ve öfkeden arındırılıyor. Ahenge kapatılıyor, bunun için, egemenler
gerekli zemini sağlıyor.
Gemi için, öfkeli ve dertli laf tehlikeli. Öfkeli ve
dertli lafın değersiz ve anlamsız kabul edilmesinin nedeni bu. Gemiye öfkenin
ve derdin girmesi istenmiyor. Bu kadar mülkiyetçilikte, herkes Nuh olma
derdinde, her örgüt Nuh’un gemisi. Ama bu nuhların Allah’ı yok.
Egemen Bağış’ın “Bakara-makara”sı, Kur’an’ı Google’dan
okuması ile solcuların tavırları benzeşiyor. Huzurlu-güvenli gemiler inşa
etmekte ortaklar. Ortaklaşması gerekense, İslamî ya da sol, can ve maldan
geçmiş, tufana örgütlenmiş kitleler.
Eren Balkır
18 Mart 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder