Pages

23 Mart 2014

Tatava


Haricî kafasıdır hüküm süren. Hz. Ali, Hakem vak’asında belirli bir meseleyi çözüme kavuşturmak ister, ama Haricîler O’na derler ki, “Hüküm Allah’ındır, sen insanı Allah’ın işine karıştırıyorsun.” Böylelikle istişare, şura, münazara gibi müesseseler üzerinden yönetimsel meselelerin hâl yoluna kavuşturulmasına karşı çıkarlar. “Yapılacak işler Kur’an’da belirlidir, O da bizim mülkümüzde, insanı dâhil etme sürece” derler. Bunu demekle, insan olmayı ipotek altına alırlar, kendisi dışındaki her şeyi ve herkesi insanlık dışı bulup ezme kudretini böylelikle elde ettiklerini zannederler. Ali, insan olduğundan ezilir.

İnsansız Allah, Allah’sız insanın diğer yüzüdür aslında.

Haricîlik, İslam iktidarının ve mücadelesinin kabileler şahsında ezilmesini ifade eder. O, kabilelerin ve kendilerini kabilelerle tanımlı kılmış bireylerin savunma-saldırı biçimidir. Esasta Haricîler, Ali’nin iktidarına karşıdırlar ve bu karşıtlığı İslamî bir kılıf dâhilinde icra etmektedirler. Bu kafa için teorik, fikrî her türlü müdahale, “insanî ve insana ait” olarak damgalanıp çöpe atılacaktır. Burada neye düşman olunduğu açıktır.

* * *

Belediye seçimleri konusunda dönen tartışmada da benzer bir hava hâkimdir. Burada HDP ve CHP şahsında, solculuğun ipotek, hüküm ve mülk altına alınması konusunda bir kavgaya rastlanmaktadır. HDP toplumsal muhalefet, CHP iktidar ilişkileri-yönetimsel meseleler konusunda tekel olma sancısı yaşamaktadır. İkisi “Allah” olmaya çalışınca, daha çok Ali, sırttan bıçaklanacak, daha çok Hüseyin’in başı kesilecektir.

İkisi de Allah oldukları hususta insanın müdahil olmasına karşıdır. Tartışmanın, şuranın ve istişarenin devre dışı bırakılması için elden gelen her şey yapılmaktadır. CHP, “benim dışımdakiler asla sol olamaz” derken, HDP de aynı cümleyi tekrarlar ya da tekrarlayabilmek için fırsat kollar.

Eleştirilmesi gereken yer, burasıdır. HDP’nin aday belirleme stratejisi, Gezi konusunda CHP’yle yürüttüğü alan kavgasının bir ürünüdür. Oysa mazlumların ve sömürülenlerin yeni bir CHP’ye ihtiyacı yoktur.

“Tatava yapma” türünden bir gevezeliğe ve terbiyesizliğe muhatap olması, HDP’nin alternatif CHP olarak algılanmasının bir sonucudur. Aslında onun AKP ve CHP kitlesini devrimci manada dikine kesen bir irade olabilmesi gerekir. Olamıyorsa yoktur.

* * *

Tatava, “bol, gereksiz söz” demektir. “Tatava yapma bas geç” cümlesi, “iktidar ilişkilerini ve yönetim meselesini biz biliriz, bize biat et” demektir. Bu cümleyi internet âleminde dolaştıranlar, tüm Gezi kıyamını bireylere bölüp kıyamı egemenlerin ve devletin önünde diz çöktürmek derdindedirler. İşleri, görevleri budur.

“Tatava yapma”, yani “boş konuşma, iş yap” diyenler, kıyamın ve devletin tartışılmasını, sindirilmesini, idrak edilmesini istemeyenlerdir. Hz. Muhammed’in Haricîler için söylediği iddia edilen sözüyle, bu kesimler, “imanın gırtlaktan aşağı inmesine” mani olanlardır. Bu sözdeki kibir, devletin bekasını ve yüceliğini gizler.

Onlar, kitleyi bireye bölüp bireyin başarıcı, hesapçı, sonuca odaklı yuppie’ler (“genç kentli profesyonel”) olmasını talep etmektedirler. Bu kesim, süreç içerisinde siyaseti kariyer ve ikbal olarak görenlere seslenmektedir. “Ben iktidar olacağım, mani olma” demek olan “tatava” sözcüğü, iktidar mücadelesinin sınıfî ve devrimci zeminini ortadan kaldırmak derdindedir. Sınıfsız ve devrimsiz iktidar, yoktur.

Salt iktidar olmanın egemenlerin kucağına oturmak olduğunu gizlemek, Gezi kıyamına küfürdür. Tüm devrimler tarihinde sadece şeklî olanı görüp, gördüklerine iman edenler, basit manada iktidar olabilmenin yollarını bildiklerine ve bulduklarına dair bir imajı satmaktadırlar sadece. Böylelikle iktidar olmanın sınıf ve devrim dolayımlarını ezmektedirler.

HDP şahsında “komün”, CHP şahsında “cumhuriyet” Allah yapılınca, sınıf ve devrim boşa düşmekte, değersizleşmektedir. “Hüküm Allah’ındır” diyen Haricîler gibi, “hüküm komünün” ya da “hüküm cumhuriyetin” diyenler, sınıfa ve devrime, mutlak ve içi boş bir iktidar adına, küfredenlerdir.

* * *

İnternet âlemi, her ne kadar kitlelere sesleniyormuş gibi görünse de, klavye başında muktedir olma yanılsaması yaşayan bireylere hitap etmektedir özünde. Bu da, “bizim gençlerimizin elinde Molotof yok, tablet bilgisayar var” diyen Tayyip’in hizmet ettiği devlete bağlanmak demektir. İktidar mücadelesinin sınıfî ve devrimci boyutlarını toprağa gömüp sırf iktidar olmak için hesaplar yapmak, oluşu itibarıyla akimdir, atıldır. Birer basit veriye indirgenmiş birey, ruhu ve bedeniyle, mücadeleye düşmandır.

Bir zamanlar Perry Anderson’ın, “devrimler çağı bitti, artık ufak başarılar devri” diyen yazısını kendisine teorik zemin kılan, sonrasında işine geldiği biçimde, “post-devrimcilik dönemi”ne giren bir teorinin ve politikanın [Teori ve Politika dergisinin] bugün kısa erimli başarı için fethullahçı olması anlaşılır bir durumdur. Fethullahçılıkta mündemiç yuppie’liği devrimcilere, marksistlere önerenlere, bu noktada, Engels’in şu sözünü hatırlatmak gerekmektedir:

“Günün ânlık/geçici çıkarları için önemli ve temel sebeplerin (bu) unutuluşu, takip edecek sonuçları göz önüne almaksızın ânın başarısı için verilen mücadele ile gösterilen gayret ve hareketin geleceği için bugününün kurban edilişindeki kasıt, muhtemelen ‘dürüstçedir’, fakat bu oportünizmdir ve oportünizm olarak kalacaktır, ayrıca ‘dürüst’ oportünizm, belki de tüm oportünizmlerin en tehlikelisidir.” [F. Engels -Erfurt Programının Eleştirisi]

* * *

HDP’nin kısa erimli değil, uzun soluklu bir mücadelenin eri olabilmesi, onun kendisini sığ bir AKP karşıtlığı ile tanımlamaması ile mümkündür. Dürüst oportünizm, çıkışsızdır.

İktidarı AKP’ye, AKP’yi Tayyip’e indirgemek, efendilerin ekmeğine yağ sürecek, bu süreçte güçlenen, gene Tayyip’te tecessüm etmiş iktidar ilişkileri olacaktır.

Kısa vadeli, hemen elde edilecek bir çözüme koşmak, kitlelerin söz, yetki ve karar süreçlerine duhul etmesine mani olacaktır. O kadar demokrasi edebiyatı yapanlar, “tatava yapma” diyerek, sözü öldürmekte, yetkiyi egemenlere teslim etmekte, karar vermenin ancak muktedir olanlara mahsus bir iş olduğunu söylemektedirler.

Söz, yetki, kararın en basit ve en geri biçimi olan sandığın başatlaştırılması, halkın iradesini küçümseyen küçük burjuvaların işi olmalıdır.

Tatavacılık, kendisini Müslüman’ın ve Kürd’ün geri, kaba, cahil ve kara öfkesine kapatmak, kendi varlığını ona karşı kurmak demektir.

Bu öfkeye karşı bir savunma biçimi olan Haricî kafası, namazı her santimiyle icra etmeyene küfrederse, aynı kafa kendi barikatında taş atmayanı “devrimci” saymayacaktır. İlki İslam’ı, ikincisi sosyalizmi kendi icraatına ve eylemine kapatacaktır. Ama bu kafa, namazın ve barikatın neden ve nasıl içinin boşaldığını anlamayacaktır. Haricîler Suriye’de kafa kesiyorlarsa, bu şekilci devrim’ciler de burada kafa kesmeye çalışacaklardır. Bunların, ortaklaşmanın, paylaşmanın, istişare etmenin, iş yapmanın yazılı olabileceği bir kitapları yoktur. Haricîler, onca Kur’an’cılıklarına karşın kitapsızlar ise, bunlar da kitabı, sözü, söze ve eyleme iştiraki öldürmek zorundadırlar.

* * *

Haricîler, onca enternasyonalistliklerine, onca Allah ve Kur’an demelerine karşın, Ali’nin ve İslam’ın diz çöktürdüğü kabilelerin müdafaası için çalışırlar. Demek ki bugünün post-haricî solcuları da kendi kabilelerini, eski örgütlerini, bağlı oldukları CHP yuvasını korumaktadırlar özünde. Kürd ve Müslüman, ağzında hangi söz olursa olsun, bunlar için tehdittir.

Gezi kıyamı, tatavacıların üzerine basıp geçecek güçtedir. Yeter ki burjuva yuppie’liğin hesapçılığından, iş bitiriciliğinden, icraatçılığından ve mesihçi, kısa vadeli çözüm edebiyatından kendisini kurtarabilsin.

Eren Balkır
23 Mart 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder