CHP ile kimi sol-sosyalist örgütlerin ilişkisi, parti-cephe
ilişkisi olarak kurgulanıyor. Anlayış ve zihniyet açısından, cephenin HDP ya da
CHP olması arasında bir fark bulunmuyor.
Ankara’da HDP’yi cephe olarak gören bir örgütle (SDP) CHP’yi cephe olarak gören başka bir örgütün (Halkevleri) sahada kapışmaları, bir anlam ifade etmiyor.
Mesele, örgütün kendisini parti olarak kodlaması,
belirlemesi, parti olmaya çalışan yapının cepheye dönüştürülmesi, Kürd’ün veya
CHP kitlesinin (özellikle Alevîlerin) geniş taban olarak görülmesi.
Kürd de Alevî de basit anlamda oy deposu ve kortej
kalabalığı olarak anlaşılıyor. Kürd’ün ve Alevî’nin derdine örgütlenmek, zûl
kabul ediliyor. Kürd ve Alevî, biçime kapatılıyor, özü sökülüp atılıyor,
siyaset pazarında biçim satılıyor.
CHP’deki Alevîcilik, Halepçe’yi bile “Alevî katliamı”
olarak anlatıyor ve böylelikle Kürd’ün altındaki toprak kaydırılmak isteniyor.
Alevî’ye “senin PKK’n ben olacağım” pozu kesilerek, onun Kürd’den
ayrıştırılması operasyonuna katkı sunuluyor. Bunlar, hep batıdan, ileri
olandan, Avrupa’dan düşünmenin sonuçları olsa gerek.
* * *
CHP’nin son kırk yıldır bitmeye yüz tuttuğu
momentlerde, onu düştüğü yerden kaldıran, hep sol-sosyalist hareket oluyor.
Hareket onsuz olamıyor, elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor, devlet ve
demokrasiyle ilişkisinde arkadan kulağa fısıldanan sözler, her daim, CHP’nin
sözleri oluyor.
Geçmişte CHP, “Bilinmeyen Sol” denilen istihbarat
faaliyetinde, aydınlıkçılara el altından destek sunuyor. CHP ile kurulan
ilişkilere göre yönelimler tayin ediliyor. Sol-sosyalist hareket, CHP’nin
ölmeye yüz tuttuğu her momentte, ona ya ruhunu veriyor ya da bedenini.
12 Eylül sonrası Avrupa’ya giden şefler, orada
hayallerindeki sosyalizmi, hatta komünizmi buluyorlar. Avrupa sosyal
demokrasisinin bile iyiden iyiye sağa çektiği dönemde bu şefler, vakıflar,
istihbaratlar, yardımlaşma dernekleri vb. aracılığıyla ayakta kalışlarının
ceremesini ülkedeki sol-sosyalist harekete ödetiyorlar.
Doksanlar, her örgütte teorik, ideolojik ve politik
düzeylerde Avrupa ile uyumlulaşma gayretleriyle geçiyor. Bu dönemi
ortadoğululaşarak geçiren dinamikse tasfiye edilmeye çalışılıyor. Tasfiye
sürecine sol-sosyalist kimi ekiplerin de dâhil olduğunu söylemek gerekiyor.
Avrupalılaşmak tasfiye ile eşanlamlı, bu görülmüyor.
İllegal yapıların cephe gerisi olarak belirlediği yer
Ortadoğu değil, Avrupa oluyor, bu da onların politik-ideolojik yönelimlerini
tayin ediyor. Ortadoğu’da ise Kürd, tüm cüssesiyle başka bir dinamiğe asla izin
vermiyor. İllegal yapıları batıya, legale, açık alana ve avrupalılaşmaya
itiyor, istemeden de olsa.
Şefler, Avrupa’da en sağcı, dindar, muhafazakâr olan
Türk’ün bile bulunduğu ülkenin sosyal demokrat ya da sosyalist partisine oy
verdiğini görüyorlar. Buradan, Türkiye’deki örgütüne, ya Avrupa tipi bir sosyal
demokrat/sosyalist parti olmayı ya da CHP’nin bu tarz bir parti hâline
getirilmesi için çalışılmasını öğütlüyor. İlki becerilemediği için ikincisi
zorunlu tercih olarak gündeme geliyor. Daha doğrusu, kimi zaman ilk tercih,
bizzat ikinci tercih tarafından engelleniyor.
Dolayısıyla sol-sosyalist örgütler, sadece CHP’nin
biraz daha liberal ya da sosyal demokrat olabilmesi için CHP’yi itekleyen birer
yapıya dönüşüveriyorlar. Batıya sıkışan örgütler, yaşamak için CHP’nin gemisine
binmek zorunda kalıyorlar. Binemeyenlere, ranttan yeterince pay alamayanlara
HDP işaret ediliyor.
Son yıllarda göçmenlik üzerine yapılan
araştırmalardaki nicel artış, bu ideolojik yönelimle ilgili. Zira Avrupa’da sol
partiler, ancak göçmenlerin sığınağı olabildiği ölçüde oy alabiliyorlar.
* * *
Kürd, kendi göbek bağını kestiğinden, sol-sosyalist
hareketin CHP’yi batılı ve ilerici bir cephe ya da parti hâline getirebilmesi
için yürüttüğü çalışmaya taş koyuyor. O, kurallarını kendisinin koyduğu bir
pratiği somutluyor. Bu da Kürd’ün CHP’de görülmek istenen, liberal veya
demokrat hareket çizgisine çekilmesini isteyenleri harekete geçiriyor.
Kürd, en fazla, yeni CHP’ye bağlanmak isteniyor ya da
yeni CHP’yi bizzat kurmaya zorlanıyor. Çünkü Müslüman hareket, asla ve kat’a
CHP’ye oy vermiyor, bu nedenle onun oy verebileceği bir başka “CHP” üretilmek
isteniyor.
Kürd ve az da olsa Müslüman lehineymiş gibi görünen
laflar, bahsi edilen liberal veya demokrat hattın güçlenmesi için
dillendiriliyor. Yoksa, lehte söylenen lafların gereği yerine getirilmiyor,
fikr-i takib içine girilmiyor, eylemselliğin sonuçları örgütlenmiyor. Sadece
kemalizmin liberal ve demokrat olmayan yönünü ayıklamak için hamleler
yapılıyor.
Sol, tepeden inmeci kemalizme aşağıda kitle kurmaktan
başka bir şey yapmıyor. CHP’nin belirli bir kıvama getirilmesi, kısa vadeli
çözüm olarak kabul ediliyor. Oysa belirli bir politik teorik soyutlama
düzleminde CHP, verili düzen tarafından sol-sosyalist hareketi tasfiye etmek
için güçlendiriliyor.
Sol-sosyalist hareketlerin doksanlardan itibaren genç
kadrolarını yazları tatil kamplarına göndermesi bile Avrupa’dan öğrenilen bir
yöntem. Buralarda “militanlar”, birer bireye dönüştürülüyorlar ve “aktivist”
ismini alıyorlar. Örgütler ve sosyalist hareket, Avrupa’nın değdiği, sızdığı
yerden çözülüyor.
Avrupa’nın, komünist harekete ve birikimine karşı
küçük burjuva bir intikam duygusuyla yaklaşan anarşist geleneği, intikamını bu
kamplara, aktivizm edebiyatına ve oluşan ideolojiye sızarak alıyor.
Sol-sosyalist hareketin varlığı, salt, taktik-stratejiden bile ari, politik
teorik zeminden muaf bir barikat inşasına indirgeniyor.
Eskinin emekçi mahallelerindeki direniş komiteleri,
halk komiteleri türü pratikler, yerini sadece bireyin heyecanına ve
adrenalinine seslenen eyleyişlere ve “happening”lere bırakıyor. Burada
sorumluluğa ve kolektivizme asla yer kalmıyor. Anarşizmin popülerliğini
istismar ederek nicel açıdan çoğalacağını düşünenler, diyet olarak neleri
ödediklerini, geride neleri bıraktıklarını asla anlamıyorlar.
* * *
CHP’ye eklemlenmek, Kürd ve/veya Müslüman düşmanlığı
ile mümkün olabiliyor. Bugün Sol Cephe gibi deneyimler, genel siyasetin önünü
açmak amacıyla CHP’nin ileri itilmesi için ortaya konuluyor. En fazla, CHP’den
koltuk dilenmesi noktasında, bir pazarlık aracı olarak şekilleniyor.
İlerlemeci ve batıcı zihin, CHP’yi yegâne kurtuluş
yolu olarak görüyor. Gücü yetmediğini anladığında ona koşuyor. Hatta gücünün
yetmediğini gösteren eylemler içerisine, büyük olasılıkla tabanını CHP’ye ram
etmek için giriliyor.
Aynı zihnin muhafazakâr yüzü, kimi dar Müslüman Kürd
çevreler, olası bir Kürdistan’ın AKP’si olma hesabı içerisine giriyor.
CHP’liliği PKK’ye bırakıyor. Bu yüzden İslam Konferansı çalışmaları akamete
uğratılmaya çalışılıyor. “İslam bizden sorulur” deniliyor. Öte yandan, bu
yakada CHP ve AKP kitlesini devrimci manada dikine kesecek bir pratiğin izleri
araştırılmayı bekliyor.
Komünist hareket, burjuva siyasetine tabi olmaksızın,
onun tarafından biçimlenmeksizin, teorik ve pratik kavgasıyla var olacaksa, söz
konusu izlerin araştırılmasının bir zorunluluk olduğunu görmek gerekiyor.
* * *
Avrupa’dan Türkiye’ye bakanların ülkede gerçek namına
gördükleri tek şey, CHP. Bugün Pensilvanya da bu bakış açısının içerisinde, o
da ilericiliğin ve batıcılığın tahammül edilmesi gereken bir parçası. Yalçın
Küçük, “Hepiniz Fethullah’ın askeri oldunuz” diyor, ama bu laf, ilericiliğin ve
batıcılığın bir ifadesi olarak dile getiriliyor.
Dert AKP de değil, o, esasında geniş CHP alanı
dâhilinde, doğulu ve gerici olduğu için saldırıya uğruyor. CHP’yle ortaklaşan
yanları dile getirilmiyor, ilericilik ve batıcılık gibi, farklı yönlerinin altı
çiziliyor. Sonra da millete “AKP’den kurtulmak istiyorsanız, CHP’nin kuyruğuna
takılın” deniliyor.
Gezi süreci ve park forumları ayrışıyor, ikincisi,
dolaylı ya da dolaysız CHP seçim bürolarına dönüşüyor. CHP’nin batıcı ve
ilerici devleti için taşlar döşeniyor. Tayyip’in şimdilik başında olduğu
sömürü-zulüm düzenine yeni bir makyaj yapılmak isteniyor.
Eskişehir mitinginde Kılıçdaroğlu, “bu zamana kadar
hiçbir hükümetin harami olmadığını” söyleyerek, geçmiş parti iktidarlarını
aklıyor ve böylelikle onları kendisine bağlayacağını zannediyor. Ak’lama
operasyonunun yeni versiyonu kapsamında, utanmadan, Ali İsmail için dikilen
anıtı ziyaret ediyor, kendisini Deniz Gezmiş’e bağlıyor. Sola ise bu makyaj
işleminde sadece fondötenin daha çok nereye sürüleceğini göstermek kalıyor.
Eren Balkır
3 Mart 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder