Basitçe ifade etmek gerekirse, Niştiman “anavatan”
anlamına geliyor. Ancak bir Kürd müzik grubu bu ismi hiç almamış. Yani en
azından şimdiye dek.
Hakikatin dile dökülmesi şart… Kürdistan müziği,
olduğu hâliyle, hiç bu şekilde anılmamıştır denilebilir. Evet, Türkiye
Kürdistan’ının müziğini zaten biliyoruz. Tıpkı Irak ve İran Kürdlerinin
müziğini ve Suriye Kürdlerinin müziğini bildiğimiz gibi. Hepsi dört ülkeye
bölünmüş Kürd halkının mevcut coğrafyasından ilham alan sentaktik varyasyonlara
sahip.
Niştiman, bu nedenle eşsiz bir macera: muhtelif
milliyetlerden müzisyenler, Kürd halkının müziği, dili ve kültürü etrafında
toplaşıyorlar. Gayet öncü ve cüretkâr bir müzikal macera bu. Politikanın
kanunları, tarihin dayattığı alışkanlıklar ve kültürel gezilere ait rutinler
bugüne dek her daim Kürdleri bölüp ayrıştırmış. Bu ayrıştırma, festival
programları ve kayıt odalarının raflarında disklerin nasıl dizildiğinden
ibaret.
Ama gene de eğer müzikten bahsediyorsak, Kürdistan
diye bir şey var. İlk olarak dört ülkeye saçılmış on dört milyon insan olarak
var; bu dört ülke, farklı politik rejimlere ve özgül tarihsel durumlara sahip.
Buna karşın ortak değerlerin her zaman tekil özelliklere galebe çaldığı muazzam
bir müzikal miras ve tek bir dil var ortada. Her şeyin ötesinde Kürd halkı
müziğe tutkulu.
Kolektif şenlikler ya da özel kutlamalarda, takvime
uygun olarak yapılan törenler gibi (Yeni Yıl, Newroz ile başlayan) kimi ekstra
özel koşullarda insanlar şarkı söylüyorlar, müzik yapıyorlar ve dans ediyorlar.
Kürdlerde ne bir blues ne de fadonun melankolisi var. Ortak bir hazzı paylaşan
ya da saf şenlikli kimi ifadelere sahip Kürd müziği, parlak, hayat dolu, mutlu,
neşeli, sevinçli olmaya arzulu.
Niştiman, çoğunlukla Avrupa’da ya da Ortadoğu’da kendi
halkının deyişlerinden farklı deyişler keşfetmiş İran, Türkiye ve Iraklı Kürd
müzisyenleri bir araya getiriyor. Perküsyoncu Hüseyin Zahavi grubu bir araya
getiren kişi; şarkıcı, tambur ve kemençe ustası Sohrab Purnazeri’den grup için
özgün bir repertuar oluşturmasını rica etmiş sonrasında.
Kendi kişisel kökleri kadar açık fikirliliklerinin
damgasını taşıyan özgeçmişlere sahip müzisyenler, bu kompozisyonlar etrafında
halka oluşturmuşlar. Hüseyin Zahavi şu açıklamayı yapıyor: “Ülkelerimizin tüm
müziklerini biliyoruz ama doğalında geleneksel köy müzisyenlerinde olmayan bir
teknik ve virtüözlüğü de geliştirmiş bulunuyoruz.” Bizler hem Batı hem de diğer
Doğu kültürlerine alabildiğine açık olan bir kuşağa mensubuz. CD’ler ve
ardından internet sayesinde, bizler sınırları olmayan müzisyenler hâline geldik.”
Çalışmanın başlaması üzerine, Kürdistan müziklerinin
birliğini ve çeşitliliğini anmak amacıyla şarkıcı Meryem İbrahimpur, şarkıcı ve
ud ustası Goran Kâmil, zurna, balaban ve duduk ustası Ertan Tekin, ayrıca
Senegal perküsyonları çalan Fransız Robin Vassy ve kontrbas ustası Leїla
Renault gruba davet ediliyor.
Grup üyeleri, birlikte, üsluptan üsluba geçen
kompozisyonlar üzerinde çalışmaya başlıyorlar, burada tabii ki vokal tekniği,
armonik renkler, parçaların yapıları, genel ifadede değişiklikler dikte eden
yegâne değişken, müziğin kökensel olarak dayandığı bölge değil.
Sohrab Purnazeri şu notu düşüyor: “Coğrafya ve tarih
Kürdleri bölmüş ama Kürdler aynı zamanda farklı tatlara ve tercihlere sahip
büyük bir millet. Tüm bu üslupların ortak kökü enerji, dinamizm, ruh ve dürtüyü
ifade ediyor. Biz farklılıklara rağmen, bu kökle aramızda her zaman belirli bir
bağlantı buluyoruz.”
Böylelikle albümde köy hayatının basitliğini anımsatan
dans ezgilerini ya da Sufi tarikat üyelerinin arınma ayinlerinin derûnuna dalan
tambur müziğini işitiyoruz. Hem geleneksel unsurları hem de yirmi birinci
yüzyılın getirip bıraktığı sesleri içeren bir evlilik törenine rastlıyoruz. “Bu
müzik otuz yıl önce bu şekilde çalınamazdı” diyor Hüseyin Zahavi. “Yeni nesil,
gelenekten tek bir şey çıkartmadan, bugün ona bir şeyler ekledi.”
Niştiman müzisyenleri demez bunu ama gerçeğe de karşı
koymak mümkün değil: bu müzisyenlerin yaklaşımı tarihsel önemi haiz. On yıl
önce Kürd müziği çalmak Türkiye’nin birçok kentinde yasaktı. Dahası bu müzik,
milliyetçi grupların kullandığı politik bir araç hâline gelir ve müzik
çoğunlukla kesilirdi. Kürdler, kendi müziklerini çalma hürriyetini ellerine
alırken, Niştiman da bu müziğin öz değerlerine geri dönme görevini üstleniyor.
Grubun müzik direktörünün tespitiyle, “Kürd müziği milliyete, dine ya da tarihe
değil, insana dayanıyor. Bu müzik milliyetçilikten önce de var olan, gündelik
hayata ait bir müzik.”
Ayrıca bu, dünyaya açılmayı da tümüyle dikkate alan
bir müzik. Caza has kontrbas enstrümanının kullanımı, bu enstrüman olmadığında
müziğin düşük frekanslardan mahrum kalacağına dair müzikal ihtiyaçlar üzerinden
izah edilebilir. Kara Afrika’nın perküsyonları, bu perküsyonların
kullanıldıkları eserlerde sahip oldukları tekil özellikleri üzerinden,
paradoksal bir hoşluk katıyor ve albümde bir Avrupalı tarafından çalınan bu
enstrümanlar kendi renklerini ve dokularını öne çıkartıyorlar.
Ancak bugünün müzisyenleri artık en iyi hâliyle
başkente göç etmiş birer köylü üstad değiller. Niştiman’daki yedi virtüöz,
muhtelif müzikal maceralarda birlikte çok sayıda çalışmaya imza atmış. Onlar,
hem tüm Kürdlerde ortak olan arka planı teşkil eden eserleri hem de başka
yerlerden edindikleri farklı gelenekleri ve pratikleri nasıl çalacaklarını
mükemmelen biliyorlar. Ayrıca müzisyenler, hem kayıt endüstrisi hem de
Batı'daki konser turnelerince hâlihazırda göz ardı edilen Kürdistan müziğindeki
şaşırtıcı müzikal çeşitliliğin ancak belki de sadece onda birini ele
alabildiklerinin de farkındalar.
Şimdi, Niştiman, hem günümüze ait hem de derin köklere
sahip bir vizyon dâhilinde, bu halkı ve kültürünü dünya müziğinin geniş
arenasına ansızın çıkartmış oluyor.
Coğrafyanın Kürd halkına kötü davrandığını söylemek
mümkün mü? Eğer öyleyse, Kürd müziği bugün coğrafyadan intikamını alıyor
demektir.
Bertrand Dicale
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder